Kimdi bunlar? İçlerinde birkaç kuşaktır bu topraklarda yaşayan gençlerin de bulunduğu bu insanları harekete geçiren dinamikler neydi?
Avrupa'da sosyologlar, psikologlar, siyaset ve din bilimciler bu soruların yanıtlarını aramaya başladılar.
Çünkü anlamak, çözüme giden yolun belki de ilk adımıydı.
Bu süreçte ilk bakışta iki farklı görüş belirmişti.
Geleneksel sol düşünceye göre, bu radikalleşme din kisvesine bürünmüş sosyal ve toplumsal bir isyandı. Bu radikalleşmenin gerisinde Batı Avrupa toplumlarının Doğu halkları üzerinde yüzyıllardır sürdürdüğü sömürgeleşme sürecine duyulan tepki yatmaktaydı.
Yine aynı düşünce sisteminin bir başka versiyonu da, dışlanma olgusunu merkeze almıştı. Avrupa'ya yerleşen, ancak kendilerine bir türlü uyum yapma fırsatı verilmeyen Müslüman azınlıklar yoksullaşmış ve içe dönerek isyan etmişlerdi.
Muhafazakar sağ düşünceye göre ise, uygarlıklar ve kültürler arasında ve de Batı rasyonelliği ve Doğu mistik kaderci düşünce sistemi arasında zaten uzlaşmaz bir çelişki vardı. Ve bu nedenle de kendini dinsel şekilde ifade eden bu çatışma kaçınılmazdı.
Bu iki görüş birbiriyle tartışmaya devam ederken, geçenlerde, bunlardan tamamen farklı bir tez daha ortaya atıldı.
İtalya'daki Avrupa Üniversitesi profesörlerinden Oliver Roy, Avrupa'daki cihat hedefli başkaldırının dinsel ya da sosyal bir isyan değil, öncelikle var olan toplumsal rejime karşı bir gençlik ayaklanması olduğunu düşünüyor.
Radikal İslam'da kendini ifade etme şansı bulan gençlerin çoğunluğu Avrupa'da doğmuş gençler. Bu anlamda babalarının, dedelerinin geldiği ülkelerin sorunlarından uzaklar.
Her ne kadar Müslümanların yoğun yaşadığı Avrupa başkentlerinin banliyölerinde büyümüş olsalar da, yine de birkaç kuşaktır Avrupa'da yaşayan, ve belli maddi koşullara sahip olan insanların çocukları.
Yine araştırmalara göre İslam kökenli radikal terörizme bağlanan gençlerin çoğunluğunun bir işi, ve normal bir hayat sürdürdükleri aileleri var. Okula gidiyor veya artık çalışıyorlar. Yani işsiz, boş, hayta bir kesim değil.
Oliver Roy ve ekibi tarafından gerçekleştirilen araştırmaya göre, radikal İslami hareketlere katılan gençler arasında, sonradan Müslümanlığı kabul edenlerin oranı da yüksek. Mesela ABD'de radikal eylemler nedeniyle haklarında soruşturma ya da dava açılanların % 35'i Müslümanlığı sonradan kabul eden gençlerden oluşuyor.
Bu gençler kendilerini her ne kadar İslam dünyasının muhafızları olarak görüp gösterseler de aslında ne yaşadıkları ülkelerde ve ne de dünyada Müslümanları ilgilendiren somut sorunların çözümlerini kendilerine hedef olarak almıyorlar.
Mesela Filistin sorununun çözümü, veya Avrupa'da Müslümanların daha rahat yaşamalarını sağlayacak reformlar onları ilgilendirmiyor.
İdeolojik olarak eğitimsizler, yani uzun bir geçmişe dayanan kalıcı bir eğitime bağlı olarak değil, ani kararlarla radikalleşiyorlar. Radikal İslam bugün "Allahu Ekber" haykırışlarıyla haber bültenlerine kadar girebilen küresel bir tepki hareketi.
Avrupa'daki Müslüman gençlerin bazıları kılık kıyafetleri, simge ve sembolleriyle "diğerlerinden" ayrılıp bugünden yarına radikal bir hareketin gururlu temsilcileri haline gelebiliyorlar.
Hedef dünyayı değiştirmek. Yani Roy'a göre savunulan ideolojinin, kurulmak istenen dünyanın ayrıntılarından bağımsız olarak, radikal İslamı savunan gençler aslında var olan yapıya başkaldıran isyankâr bir kuşaktan başka bir şey değil.
Bu nedenle Oliver Roy, sorunların bu kuşağın da "ehlileştirilerek" üstesinden gelinebileceğini kanısında.
Roy'a göre bu kuşağa öncelikle yardım edebilecek taraf, onların anne babaları, yani Müslümanlar değil. Radikal İslamcı gençler zaten içinden geldikleri toplumsal kesimi İslama yeteri kadar önem vermedikleri için reddediyorlar. Anne babalarına kendilerine müslümanlığı az öğrettikleri için kızıyorlar. Bu nedenle de kendileriyle ailelerinin diyalog kurabilme şansı az.
Oliver Roy'a göre yapılabilecek tek şey normalleşme. Toplumların bu kuşağa sahip çıkması.
İslam'ın da Avrupa'da var olan diğer dinler gibi normal ve özgür bir şekilde var olabileceği koşulları yaratmak sorunların üstesinden gelinmesini sağlayacak tek güvenli yol.
"Unutmayın, normalleşme radikalleşmenin en ciddi düşmanıdır" diyor Roy.
Söyledikleri üzerinde düşünmekte yarar var.
Kimdi bunlar? İçlerinde birkaç kuşaktır bu topraklarda yaşayan gençlerin de bulunduğu bu insanları harekete geçiren dinamikler neydi?
Avrupa'da sosyologlar, psikologlar, siyaset ve din bilimciler bu soruların yanıtlarını aramaya başladılar.
Çünkü anlamak, çözüme giden yolun belki de ilk adımıydı.
Bu süreçte ilk bakışta iki farklı görüş belirmişti.
Geleneksel sol düşünceye göre, bu radikalleşme din kisvesine bürünmüş sosyal ve toplumsal bir isyandı. Bu radikalleşmenin gerisinde Batı Avrupa toplumlarının Doğu halkları üzerinde yüzyıllardır sürdürdüğü sömürgeleşme sürecine duyulan tepki yatmaktaydı.
Yine aynı düşünce sisteminin bir başka versiyonu da, dışlanma olgusunu merkeze almıştı. Avrupa'ya yerleşen, ancak kendilerine bir türlü uyum yapma fırsatı verilmeyen Müslüman azınlıklar yoksullaşmış ve içe dönerek isyan etmişlerdi.
Muhafazakar sağ düşünceye göre ise, uygarlıklar ve kültürler arasında ve de Batı rasyonelliği ve Doğu mistik kaderci düşünce sistemi arasında zaten uzlaşmaz bir çelişki vardı. Ve bu nedenle de kendini dinsel şekilde ifade eden bu çatışma kaçınılmazdı.
Bu iki görüş birbiriyle tartışmaya devam ederken, geçenlerde, bunlardan tamamen farklı bir tez daha ortaya atıldı.
İtalya'daki Avrupa Üniversitesi profesörlerinden Oliver Roy, Avrupa'daki cihat hedefli başkaldırının dinsel ya da sosyal bir isyan değil, öncelikle var olan toplumsal rejime karşı bir gençlik ayaklanması olduğunu düşünüyor.
Radikal İslam'da kendini ifade etme şansı bulan gençlerin çoğunluğu Avrupa'da doğmuş gençler. Bu anlamda babalarının, dedelerinin geldiği ülkelerin sorunlarından uzaklar.
Her ne kadar Müslümanların yoğun yaşadığı Avrupa başkentlerinin banliyölerinde büyümüş olsalar da, yine de birkaç kuşaktır Avrupa'da yaşayan, ve belli maddi koşullara sahip olan insanların çocukları.
Yine araştırmalara göre İslam kökenli radikal terörizme bağlanan gençlerin çoğunluğunun bir işi, ve normal bir hayat sürdürdükleri aileleri var. Okula gidiyor veya artık çalışıyorlar. Yani işsiz, boş, hayta bir kesim değil.
Oliver Roy ve ekibi tarafından gerçekleştirilen araştırmaya göre, radikal İslami hareketlere katılan gençler arasında, sonradan Müslümanlığı kabul edenlerin oranı da yüksek. Mesela ABD'de radikal eylemler nedeniyle haklarında soruşturma ya da dava açılanların % 35'i Müslümanlığı sonradan kabul eden gençlerden oluşuyor.
Bu gençler kendilerini her ne kadar İslam dünyasının muhafızları olarak görüp gösterseler de aslında ne yaşadıkları ülkelerde ve ne de dünyada Müslümanları ilgilendiren somut sorunların çözümlerini kendilerine hedef olarak almıyorlar.
Mesela Filistin sorununun çözümü, veya Avrupa'da Müslümanların daha rahat yaşamalarını sağlayacak reformlar onları ilgilendirmiyor.
İdeolojik olarak eğitimsizler, yani uzun bir geçmişe dayanan kalıcı bir eğitime bağlı olarak değil, ani kararlarla radikalleşiyorlar. Radikal İslam bugün "Allahu Ekber" haykırışlarıyla haber bültenlerine kadar girebilen küresel bir tepki hareketi.
Avrupa'daki Müslüman gençlerin bazıları kılık kıyafetleri, simge ve sembolleriyle "diğerlerinden" ayrılıp bugünden yarına radikal bir hareketin gururlu temsilcileri haline gelebiliyorlar.
Hedef dünyayı değiştirmek. Yani Roy'a göre savunulan ideolojinin, kurulmak istenen dünyanın ayrıntılarından bağımsız olarak, radikal İslamı savunan gençler aslında var olan yapıya başkaldıran isyankâr bir kuşaktan başka bir şey değil.
Bu nedenle Oliver Roy, sorunların bu kuşağın da "ehlileştirilerek" üstesinden gelinebileceğini kanısında.
Roy'a göre bu kuşağa öncelikle yardım edebilecek taraf, onların anne babaları, yani Müslümanlar değil. Radikal İslamcı gençler zaten içinden geldikleri toplumsal kesimi İslama yeteri kadar önem vermedikleri için reddediyorlar. Anne babalarına kendilerine müslümanlığı az öğrettikleri için kızıyorlar. Bu nedenle de kendileriyle ailelerinin diyalog kurabilme şansı az.
Oliver Roy'a göre yapılabilecek tek şey normalleşme. Toplumların bu kuşağa sahip çıkması.
İslam'ın da Avrupa'da var olan diğer dinler gibi normal ve özgür bir şekilde var olabileceği koşulları yaratmak sorunların üstesinden gelinmesini sağlayacak tek güvenli yol.
"Unutmayın, normalleşme radikalleşmenin en ciddi düşmanıdır" diyor Roy.
Söyledikleri üzerinde düşünmekte yarar var.