Aslında bu cehennem oyununun yönetmenlerinin istediği tam da bu.
Nefreti körüklemek.
İnsanları birbirine karşı
Halkları halklara karşı
Kültürleri kültürlere karşı kışkırtmak!
Onlar çok iyi biliyorlar ki, böylesine masum insanların bu kadar acımasızca katledilmesine tanık olanlar artık sessiz ve seyirci kalamazlar.
Bu soğukkanlı katiller temsil ettikleri ve adına bu uğursuz cinayetleri işledikleri değerlere karşı nefretin bir çığ gibi yükselmesini amaçlıyorlar.
Ulaşmak istedikleri, sıradan hayatlarını yaşayan barışçıl ve vicdanlı Hıristiyanların, tutuşturdukları bu nefret dalgasına kapılıp, aralarındaki Müslümanları düşman gibi görmeleri, onları toplumdan söküp atmaları, kapı dışarı etmeleri.
Kapının önünde ölüm öpücüğüyle bekliyor olacaklar… Böylece “cehennem oyununun” yeni sayfalarını birlikte yazıp uygulamak için fırsat bulacaklar.
Oysa İslam özünde “barış” demek.
Hıristiyanlık ise “sevgi”.
Ve şimdi her ikisi de tehlikede.
Ve dahası, Fransa başkentinin gelenekleri ve temel insan hakları üzerinde yükselen Avrupa hoşgörülü yaşam modeli de tehlikede.
Bu ise sadece Hıristiyan ve Müslümanlar için değil, belki de artık Avrupa’da toplumların çoğunluğunu oluşturan dine inanmayan insanlar için de çok önemli.
Şimdi artık soru hümanist Avrupa’nın nefret dalgasına karşı kendini koruyup koruyamayacağı.
Eğer Avrupa nefrete karşı barışın, sevginin ve hümanizmin bir sentezini yaratabilirse bunu başarabilir.
Aslında bu cehennem oyununun yönetmenlerinin istediği tam da bu.
Nefreti körüklemek.
İnsanları birbirine karşı
Halkları halklara karşı
Kültürleri kültürlere karşı kışkırtmak!
Onlar çok iyi biliyorlar ki, böylesine masum insanların bu kadar acımasızca katledilmesine tanık olanlar artık sessiz ve seyirci kalamazlar.
Bu soğukkanlı katiller temsil ettikleri ve adına bu uğursuz cinayetleri işledikleri değerlere karşı nefretin bir çığ gibi yükselmesini amaçlıyorlar.
Ulaşmak istedikleri, sıradan hayatlarını yaşayan barışçıl ve vicdanlı Hıristiyanların, tutuşturdukları bu nefret dalgasına kapılıp, aralarındaki Müslümanları düşman gibi görmeleri, onları toplumdan söküp atmaları, kapı dışarı etmeleri.
Kapının önünde ölüm öpücüğüyle bekliyor olacaklar… Böylece “cehennem oyununun” yeni sayfalarını birlikte yazıp uygulamak için fırsat bulacaklar.
Oysa İslam özünde “barış” demek.
Hıristiyanlık ise “sevgi”.
Ve şimdi her ikisi de tehlikede.
Ve dahası, Fransa başkentinin gelenekleri ve temel insan hakları üzerinde yükselen Avrupa hoşgörülü yaşam modeli de tehlikede.
Bu ise sadece Hıristiyan ve Müslümanlar için değil, belki de artık Avrupa’da toplumların çoğunluğunu oluşturan dine inanmayan insanlar için de çok önemli.
Şimdi artık soru hümanist Avrupa’nın nefret dalgasına karşı kendini koruyup koruyamayacağı.
Eğer Avrupa nefrete karşı barışın, sevginin ve hümanizmin bir sentezini yaratabilirse bunu başarabilir.