“İstanbul’dan başka bir yerde hayat mümkün” diyerek tersine göç ile yeni bir hayata yelken açan girişimci hikayelerinde bu haftaki konuğum bir teknoloji girişimcisi olan Umut Gökbayrak. Yaklaşık bir yıl önce İstanbul’u terk ederek Kuşdası’na yerleşen Gökbayrak, haftanın iki gününü İstanbul'da, beş günü ise Kuşadası’nda yaşıyor. Bir yandan kendi girişimi Talents Ads için çalışırken diğer yandan kurumsal şirketlere danışmanlık veriyor. Gelin Gökbayrak’ın ilham verici öyküsünün detaylarına bakalım.
İstanbul’daki iş hayatının ve günlük yaşamın beyaz yakalıyı canından en fazla bezdiren yanları neler? Siz nasıl başka bir şehre gitmeye karar verdiniz?
Şehirler size uyum sağlamaz, onlar laf dinlemez kural koyuculardır. Trafikte 3 saat beklemeniz gerekliyse mecbur beklersiniz. İtiraz hakkınız asla yoktur. Buna uyum sağlarsınız, ya da sağlamazsınız. Maalesef ben, İstanbul'a İzmir'den taşındığım 2002 yılından beri, kendimi asla bu şehrin bir parçası hissedemedim ve ilk günden beri acaba nasıl bir çıkış yapabilirim diye düşünerek tam 15 yılım geçti. Ebeveyn olduğumuz 2015 yılı ise eşim ve benim için birer dönüm noktası oldu. Kızımızın İstanbul'da gerçek hayattan kopuk site duvarları arasında değil, ayağını toprağa basarak düşe kalka büyüyebileceği, ama aynı zamanda günümüz dünyasının gerekliliklerinden de kopmayacağı bir yer arayışına girdik. Kısa bir arayışın ardından, o aradığımız yerin Kuşadası olduğuna kanaat getirdik ve bir yıl kadar önce düğmeye bastık.
Yaptığınız işin ve teknolojinin mobil çalışma konusunda getirdiği kolaylıkların göç hikayenizde etkisi ne oldu?
Ben bir teknoloji girişimcisiyim. İnternet'in olduğu her yer bu meslek için ofis olabilir durumda. İstanbul'dan ayrılmadan önce, kurumsal bir şirkette üst düzey yöneticiydim, şimdi ise hem kendi Internet girişimim için çalışıyorum hem de İstanbul'da bazı kurumsal firmalara danışmanlık veriyorum. Kendi girişimimin merkezi Seattle, Amerika'da. Ekipte çalışan arkadaşlarımızın ise hepsi uzaktan çalışıyor. Ben Kuşadası'nda, onlar ise Amerika'da, Ukrayna'da, Sırbistan'da ve İstanbul'da dağılmış durumdalar. Haftanın 2 gününü İstanbul'da, 5 gününü de Kuşadası'nda geçirdiğim bir rutinim var. Her hafta İstanbul'a gelip gitmek başta yorucu gibi görünebilir ama aslında çok da değil. Uçakla İzmir- İstanbul arası 45 dakika sürüyor. Evim ile havaalanının arasının da 45 dakika olduğu düşünülürse, aslında trafikte İstanbul'daki hayatımdan çok daha az zaman geçiriyorum.
İstanbul’dan kaçmak istemenizin üzerinde dijitalleşen yaşamın olumsuz yanları olduğundan da bahsedebilir miyiz?
Olmaz olur mu? Yakın akrabalarımın bile, doğum günümü Facebook'ta duvarıma çiçek, böcek resimleri koyarak kutlamalarından elbette ki mutsuzum. Birbirimizin sesini duymaktan böylesine uzaklaşmaya mecbur olmak çok kötü. Instagram'daki "bak ne kadar mutluyuz", "ne kadar da güzel yaşıyoruz" pozları da bana çok garip geliyor. Arkasındaki insan psikolojisini de düşündüğümde, bol efektli Instagram fotolarında yalnız ve mutsuz milyonlarca insan görüyorum sadece. Şehir bu içinden çıkılmaz ruh hali için bir doping etkisi yapıyor. Düşünsenize, Mecidiyeköy'de trafiktesiniz, kaldırımda bir Suriyeli dilenciye bakarken kendinizi kötü hissediyorsunuz. Ardından Instagram'ı açıyorsunuz ve gördüğünüz tabloda sizden başka herkes harika bir hayat yaşıyor. Gerçekten çok saçma bir sarmalın içerisindeyiz.
Şehirden ayrıldığınız dönemdeki İstanbul ile bugünkü halini karşılaştırdığımızda neler söylemek istersiniz?
İstanbul'un kaosu, içinde yaşayan milyonların her gün şikayet ettiği ama hep daha fazla doz istediği bir uyuşturucu madde gibi. İçindeyken bunu çok fark edemiyorsunuz. Şehirden çıktıktan sonra, resme daha objektif bakmak mümkün oluyor. Şu anda gördüğüm tabloda en çok dikkatimi çeken şey inşaatlar tabii ki. Ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, İstanbul'a turist olarak veya kısa süreli gelmek çok daha güzelmiş. Şehrin renklerini ve halen bozulmamış kültürel zenginliğini böylece daha kolay fark edebiliyorsunuz.
Yeni neslin ve özellikle beyaz yakalı kesimin son 1-2 senedir artan Türkiye içinde göç ya da yurt dışına gitme konusundaki arzusunu ve bu cesareti gösteremeyenlerin temel çekincelerini değerlendirir misiniz?
Beyaz yakalıların yurt dışına göçünün halen daha yeterince ülkenin gündeminde olmadığını düşünüyorum. Her sene yüzbinlerce üniversite mezunu yetişmiş beyin yurt dışına gidiyor ama biz bunu yeterince tartışmıyoruz. Özellikle de yazılımcılar için yurt dışında iş bulmak çok kolay. Durum öyle bir hal aldı ki, inanın San Francisco'dayken, "Bu gece ne yapıyoruz abi" diye arayabileceğim insan sayısı İstanbul'u yakaladı. Durum Berlin ve Londra için de maalesef çok farklı değil. Bir insanın aynı ülke içerisinde yaşadığı şehri bırakıp gitmesi bile yeterince büyük bir kararken, insanın yaşadığı toplumu, tüm sevdiklerini, örf ve adetlerini bırakıp gitmesi için gerçekten de artık geri dönüşü olmayan bir kafa yapısına girmiş olması lazım. Bu yola girmek için geçerli gerekçelere sahip birisiyseniz, sizin için hiç bir zorluğun anlamlı olacağına inanmıyorum. Kafaya koyduysanız yaparsınız.
İster yurt içi ister yurt dışı, İstanbul'u terk etmenin önünde elbette ki çocuğun okulu, yaşamak için gerekli paranın kazanılması, sağlık sistemi gibi makul çekinceler de var. 1-2 yıl yaşayacak kadar birikiminiz yoksa böyle bir şeye cesaret etmemeniz gayet mantıklı olur.
"Yeter artık bu şehirden gitmek istiyorum" deyip de cesaret edemeyenlere ne tavsiye edersiniz?
Benim sözlerim, sağlık, eğitim, maddi imkanlar gibi sebeplerden dolayı, mutsuz olmasına rağmen İstanbul'da yaşamaya devam edenlere... Onlara şöyle diyorum. Hiç merak etmeyin... İstanbul dışında da insanlar gayet güzel, mutlu mesut hayatlar yaşıyorlar. Hastalandıklarında doktora gidiyorlar, güzel üniversiteleri kazanıyorlar. Belki imkanlar daha mütevazi ama eğer hayatta değer verdiğiniz şeylerin ne olduğundan eminseniz, sizi bekleyen koskocaman güzel bir ülke var. Anadolu'da gezdiğim her şehirde muhteşem ticari fırsatlarla karşılaştım. Adaptasyon yeteneğiniz yüksekse, İstanbul için küçük sayılabilecek sermayeler ile büyük ticari başarılar elde edilebilir. Bunun için o şehirde en azından bir yıl geçirmek ve oradaki insanlar gibi düşünebilmeyi öğrenmek gerekiyor.
“İstanbul’dan başka bir yerde hayat mümkün” diyerek tersine göç ile yeni bir hayata yelken açan girişimci hikayelerinde bu haftaki konuğum bir teknoloji girişimcisi olan Umut Gökbayrak. Yaklaşık bir yıl önce İstanbul’u terk ederek Kuşdası’na yerleşen Gökbayrak, haftanın iki gününü İstanbul'da, beş günü ise Kuşadası’nda yaşıyor. Bir yandan kendi girişimi Talents Ads için çalışırken diğer yandan kurumsal şirketlere danışmanlık veriyor. Gelin Gökbayrak’ın ilham verici öyküsünün detaylarına bakalım.
İstanbul’daki iş hayatının ve günlük yaşamın beyaz yakalıyı canından en fazla bezdiren yanları neler? Siz nasıl başka bir şehre gitmeye karar verdiniz?
Şehirler size uyum sağlamaz, onlar laf dinlemez kural koyuculardır. Trafikte 3 saat beklemeniz gerekliyse mecbur beklersiniz. İtiraz hakkınız asla yoktur. Buna uyum sağlarsınız, ya da sağlamazsınız. Maalesef ben, İstanbul'a İzmir'den taşındığım 2002 yılından beri, kendimi asla bu şehrin bir parçası hissedemedim ve ilk günden beri acaba nasıl bir çıkış yapabilirim diye düşünerek tam 15 yılım geçti. Ebeveyn olduğumuz 2015 yılı ise eşim ve benim için birer dönüm noktası oldu. Kızımızın İstanbul'da gerçek hayattan kopuk site duvarları arasında değil, ayağını toprağa basarak düşe kalka büyüyebileceği, ama aynı zamanda günümüz dünyasının gerekliliklerinden de kopmayacağı bir yer arayışına girdik. Kısa bir arayışın ardından, o aradığımız yerin Kuşadası olduğuna kanaat getirdik ve bir yıl kadar önce düğmeye bastık.
Yaptığınız işin ve teknolojinin mobil çalışma konusunda getirdiği kolaylıkların göç hikayenizde etkisi ne oldu?
Ben bir teknoloji girişimcisiyim. İnternet'in olduğu her yer bu meslek için ofis olabilir durumda. İstanbul'dan ayrılmadan önce, kurumsal bir şirkette üst düzey yöneticiydim, şimdi ise hem kendi Internet girişimim için çalışıyorum hem de İstanbul'da bazı kurumsal firmalara danışmanlık veriyorum. Kendi girişimimin merkezi Seattle, Amerika'da. Ekipte çalışan arkadaşlarımızın ise hepsi uzaktan çalışıyor. Ben Kuşadası'nda, onlar ise Amerika'da, Ukrayna'da, Sırbistan'da ve İstanbul'da dağılmış durumdalar. Haftanın 2 gününü İstanbul'da, 5 gününü de Kuşadası'nda geçirdiğim bir rutinim var. Her hafta İstanbul'a gelip gitmek başta yorucu gibi görünebilir ama aslında çok da değil. Uçakla İzmir- İstanbul arası 45 dakika sürüyor. Evim ile havaalanının arasının da 45 dakika olduğu düşünülürse, aslında trafikte İstanbul'daki hayatımdan çok daha az zaman geçiriyorum.
İstanbul’dan kaçmak istemenizin üzerinde dijitalleşen yaşamın olumsuz yanları olduğundan da bahsedebilir miyiz?
Olmaz olur mu? Yakın akrabalarımın bile, doğum günümü Facebook'ta duvarıma çiçek, böcek resimleri koyarak kutlamalarından elbette ki mutsuzum. Birbirimizin sesini duymaktan böylesine uzaklaşmaya mecbur olmak çok kötü. Instagram'daki "bak ne kadar mutluyuz", "ne kadar da güzel yaşıyoruz" pozları da bana çok garip geliyor. Arkasındaki insan psikolojisini de düşündüğümde, bol efektli Instagram fotolarında yalnız ve mutsuz milyonlarca insan görüyorum sadece. Şehir bu içinden çıkılmaz ruh hali için bir doping etkisi yapıyor. Düşünsenize, Mecidiyeköy'de trafiktesiniz, kaldırımda bir Suriyeli dilenciye bakarken kendinizi kötü hissediyorsunuz. Ardından Instagram'ı açıyorsunuz ve gördüğünüz tabloda sizden başka herkes harika bir hayat yaşıyor. Gerçekten çok saçma bir sarmalın içerisindeyiz.
Şehirden ayrıldığınız dönemdeki İstanbul ile bugünkü halini karşılaştırdığımızda neler söylemek istersiniz?
İstanbul'un kaosu, içinde yaşayan milyonların her gün şikayet ettiği ama hep daha fazla doz istediği bir uyuşturucu madde gibi. İçindeyken bunu çok fark edemiyorsunuz. Şehirden çıktıktan sonra, resme daha objektif bakmak mümkün oluyor. Şu anda gördüğüm tabloda en çok dikkatimi çeken şey inşaatlar tabii ki. Ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, İstanbul'a turist olarak veya kısa süreli gelmek çok daha güzelmiş. Şehrin renklerini ve halen bozulmamış kültürel zenginliğini böylece daha kolay fark edebiliyorsunuz.
Yeni neslin ve özellikle beyaz yakalı kesimin son 1-2 senedir artan Türkiye içinde göç ya da yurt dışına gitme konusundaki arzusunu ve bu cesareti gösteremeyenlerin temel çekincelerini değerlendirir misiniz?
Beyaz yakalıların yurt dışına göçünün halen daha yeterince ülkenin gündeminde olmadığını düşünüyorum. Her sene yüzbinlerce üniversite mezunu yetişmiş beyin yurt dışına gidiyor ama biz bunu yeterince tartışmıyoruz. Özellikle de yazılımcılar için yurt dışında iş bulmak çok kolay. Durum öyle bir hal aldı ki, inanın San Francisco'dayken, "Bu gece ne yapıyoruz abi" diye arayabileceğim insan sayısı İstanbul'u yakaladı. Durum Berlin ve Londra için de maalesef çok farklı değil. Bir insanın aynı ülke içerisinde yaşadığı şehri bırakıp gitmesi bile yeterince büyük bir kararken, insanın yaşadığı toplumu, tüm sevdiklerini, örf ve adetlerini bırakıp gitmesi için gerçekten de artık geri dönüşü olmayan bir kafa yapısına girmiş olması lazım. Bu yola girmek için geçerli gerekçelere sahip birisiyseniz, sizin için hiç bir zorluğun anlamlı olacağına inanmıyorum. Kafaya koyduysanız yaparsınız.
İster yurt içi ister yurt dışı, İstanbul'u terk etmenin önünde elbette ki çocuğun okulu, yaşamak için gerekli paranın kazanılması, sağlık sistemi gibi makul çekinceler de var. 1-2 yıl yaşayacak kadar birikiminiz yoksa böyle bir şeye cesaret etmemeniz gayet mantıklı olur.
"Yeter artık bu şehirden gitmek istiyorum" deyip de cesaret edemeyenlere ne tavsiye edersiniz?
Benim sözlerim, sağlık, eğitim, maddi imkanlar gibi sebeplerden dolayı, mutsuz olmasına rağmen İstanbul'da yaşamaya devam edenlere... Onlara şöyle diyorum. Hiç merak etmeyin... İstanbul dışında da insanlar gayet güzel, mutlu mesut hayatlar yaşıyorlar. Hastalandıklarında doktora gidiyorlar, güzel üniversiteleri kazanıyorlar. Belki imkanlar daha mütevazi ama eğer hayatta değer verdiğiniz şeylerin ne olduğundan eminseniz, sizi bekleyen koskocaman güzel bir ülke var. Anadolu'da gezdiğim her şehirde muhteşem ticari fırsatlarla karşılaştım. Adaptasyon yeteneğiniz yüksekse, İstanbul için küçük sayılabilecek sermayeler ile büyük ticari başarılar elde edilebilir. Bunun için o şehirde en azından bir yıl geçirmek ve oradaki insanlar gibi düşünebilmeyi öğrenmek gerekiyor.