İş, güç ve günlük hayat koşturmacaları bir yana, son zamanlarda “dijitalleşme” adı altında kendimizi kayıtsız şartsız teslim ettiğimiz onlarca sayısız sanal meşguliyet ile hayatlarımız baş döndürücü bir hızla akıp gitmekte. Merkezinde mobil teknolojilerin ve sosyal ağların olduğu bu yeni yaşam şeklinden sözde kimse memnun olmasa da çoğumuzun bu durumu değiştirmek için en ufak çabası yok. Bu beyin yakan hıza ayak uydurma adına çoğu zaman en yakınlarına vakit ayırmayı dahi unutan dijital çağın bireyleri için ise en büyük tehlike aslında hızla kendinden ve doğadan uzaklaşma. Bazılarımızda ise-ki şanlı olanlarımızda- kendi doğasıyla girdiği bu amansız mücadelede bir noktada şalter atıyor ve işte o an hayata dair doğru soruları sormaya başlıyoruz. Bu dönüm noktası ile özgürlüğü, mutluluğu ve aslında kendi doğasını doğanın bizzat içinde aramaya başlayan insanların son zamanlarda yaptığı en iyi aktivite ise koşmak
Özgürleşmek, sosyalleşmek ve kendini keşfetmek
Koşmak kendini unutmaya başlayan birey için özgürleşmek, bazen sosyalleşmek, kendini keşfetmek ve bir anlamda hayatı yavaşlatmak demek. Buradaki yavaşlatmak sadece şehir hayatının gürültüsünden, karmaşasından ve çoğu hayatımızdaki boşlukları doldurduğumuz bağımlılıktan yaratan sanal eğlencelerden ibaret alışkanlıklarımızdan uzaklaşmak anlamına gelmiyor. Koşmak bilimsel açıdan da vitesi küçülterek hayatı daha sindire sindire, hissederek yaşamak için size yeni bir fırsat sunuyor. Nasıl mı? Koşmanın sayısız faydalarından biri kalbi güçlendirmesi. Kalp normal bir insanda günde ortalama 100 bin kere atar. Düzenli koşmaya başladığınızda dinlenme halindeki nabzınızı 75’ten 55’e düşürebilirsiniz. Bu da size günde 30 bin, yılda 10 milyon atış tasarrufu demek. Etrafınızdaki düzenli spor yapan, koşan insanları gözünüzün önüne getirin. Bunların çoğu nispeten daha sakin mizaçlıdırlar ve otokontrol mekanizmaları yüksektir. Koşmanın ömrü uzattığı gerçeği altında kalp damar hastalıklarını azaltması, kan basıncını düşürmesi, iskelet sistemini güçlendirmesi ve ruh halinizi iyileştirmesi gibi sayısız faydası da var.
Etrafımızda koşmaya başlayan insanların sayısının hızlı artışının temel nedeni ise sağlık için faydalarından ziyade hayata dair bir anlam arayışı ve yeniden motivasyon kazanma arzusu. Diğer bir deyişle koşmak özellikle beyaz yakalı için iş stresinden, günlük hayatın koşturmacalarından ve şehrin kaosundan kaçmak demek. Tabii bu kaçısın en güzel yanı koşarak zaman içinde hem mental hem de fiziksel olarak güçlenebilmek. Öte yandan koşma alışkanlığı kazanıp bunu sürdürülebilir bir uğraş haline getirme konusunda ise şanslı olanlarımızın dahil olabildiği yarış ve aktivitelere de her geçen gün bir yenisi ekleniyor.
Geçtiğimiz hafta sonu ben de bu aktivitelerden birine katılma fırsatı yakaladım ve Uzunetap tarafından bu yıl üçüncüsü gerçekleştirilen RunMarisRun isimli bir etkinlikte koştum.
Koşarak fabrika ayarlarımıza dönmek mümkün
“RunMarisRun” etkinliği 21,1 km yarı maraton, 10 km, 5km ve 2 km’lik halk koşusunun yanı sıra çocuklar için de MiniMaris kategorileri ile 1 Nisan Pazar günü start aldı. Profesyonel koşucular yanın da halkın büyük bir ilgi gösterdiği bu etkinliğin 7’den 70’e bütün Marmaris’i coşku ve mutlulukla bir araya getirmesi, koşmanın bireyi özgürleştirmesi ve güçlendirmesi yanında aynı zamanda insanlarını sosyalleştiren bir mutluluk mekanizması yarattığını net bir şekilde görmemi sağladı. Katıldığım 5 km etabının ardından sohbet etme şansı yakaladığım Uzunetap Projeler Koordinatörü Özge Doğan’a beyaz yakalıların son dönemde koşuya artan sordum: Özge Doğan bu konuda şunları söyledi; “Plazada, masa başında, şehrin karmaşasından bunalan ve hayatta kendilerine kaçış noktaları, motivasyon sebepleri arayan beyaz yakalılar için koşmak bir çıkış. Koşmak bu insanlar için hem kendilerine ayırdıkları özel bir zaman hem de gün be gün geliştiklerini, daha uzun daha hızlı koştuklarını gördükçe bir tatmin noktası. Buna ek olarak koşu gruplarıyla koşuyorsanız yepyeni arkadaşlıklar ve sosyalleşme ortamı, yarışlara katılıyorsanız ülkenizi ya da dünyayı gezmenin başka bir şekli olarak da hayatlarına giriyor koşmak. Özetle koşmaya başlayan herkesin zamanla kendini daha özgür, dinç, sosyal ve aktif hissettiği ve bunun da hem özel hem de iş hayatına aynı şekilde yansıdığını görebilirsiniz.”
Evet, koşmak gerçekten de bireysel bir spor gibi görünse de aslında iyi bir sosyalleşme aracı. Dijital çağda ilişkilerin giderek sanallaştığı hayatımızda koşarak bunu kırmak mümkün. Aslında bireysel olan sadece ilk koşma kararı diye Özge Doğan şöyle devam ediyor; “Koşarken her şey aslında diğer koşanlarla selamlaşmakla başlıyor, sonra koşan diğer arkadaşlarınız olduğunu görüyor, onlarla programlar yapıyor, koşu gruplarıyla birlikte antrenmanlara gidiyor ve etkinliklere/yarışlara katılıyorsunuz. Farklı şehirlerden tek bir amaç için bir araya gelmiş, aynı yolları aynı zorlukları paylaşan, birbirine destek olan insanlarla çok başka bir şeyi paylaşıyorsunuz. Özellikle ultra maraton ve patika koşularında bu çok daha fazla yaşanıyor. Ve üstelik bu anların tamamı dijital dünyadan, yaptığınız işten, kim olduğunuzdan ve unvanlardan bağımsız olarak herkesin aynı şeyi başarmaya ve bitirmeye çalıştığı bir ortamda yaşanıyor. Dolayısıyla bir nevi fabrika ayarlarınıza döndüğünüz zamanlar diyebiliriz bunlar için.”
Son olarak İlgilisi için Uzunetap hakkında kısaca bilgi vermem gerekirse; Uzunetap 2010 yılında Türkiye’nin ilk ultra maratonu olan Likya Yolu Ultra Maratonu’nu hayata geçirerek insanları koşturmaya başlamış. Ardından diğer ultra maratonlar, yol koşuları, eğlence odağı yüksek şehir koşuları, yeni başlayacaklar için triatlonlar ve spor festivalleri gibi outdoor spor ekseninde, 7’den 70’e, amatörden profesyonele her katılımcıya hitap edecek etkinlikler yapmak, sporu fitness salonlarının dışına taşımak için 9 yıldır çalışıyor.
İş, güç ve günlük hayat koşturmacaları bir yana, son zamanlarda “dijitalleşme” adı altında kendimizi kayıtsız şartsız teslim ettiğimiz onlarca sayısız sanal meşguliyet ile hayatlarımız baş döndürücü bir hızla akıp gitmekte. Merkezinde mobil teknolojilerin ve sosyal ağların olduğu bu yeni yaşam şeklinden sözde kimse memnun olmasa da çoğumuzun bu durumu değiştirmek için en ufak çabası yok. Bu beyin yakan hıza ayak uydurma adına çoğu zaman en yakınlarına vakit ayırmayı dahi unutan dijital çağın bireyleri için ise en büyük tehlike aslında hızla kendinden ve doğadan uzaklaşma. Bazılarımızda ise-ki şanlı olanlarımızda- kendi doğasıyla girdiği bu amansız mücadelede bir noktada şalter atıyor ve işte o an hayata dair doğru soruları sormaya başlıyoruz. Bu dönüm noktası ile özgürlüğü, mutluluğu ve aslında kendi doğasını doğanın bizzat içinde aramaya başlayan insanların son zamanlarda yaptığı en iyi aktivite ise koşmak
Özgürleşmek, sosyalleşmek ve kendini keşfetmek
Koşmak kendini unutmaya başlayan birey için özgürleşmek, bazen sosyalleşmek, kendini keşfetmek ve bir anlamda hayatı yavaşlatmak demek. Buradaki yavaşlatmak sadece şehir hayatının gürültüsünden, karmaşasından ve çoğu hayatımızdaki boşlukları doldurduğumuz bağımlılıktan yaratan sanal eğlencelerden ibaret alışkanlıklarımızdan uzaklaşmak anlamına gelmiyor. Koşmak bilimsel açıdan da vitesi küçülterek hayatı daha sindire sindire, hissederek yaşamak için size yeni bir fırsat sunuyor. Nasıl mı? Koşmanın sayısız faydalarından biri kalbi güçlendirmesi. Kalp normal bir insanda günde ortalama 100 bin kere atar. Düzenli koşmaya başladığınızda dinlenme halindeki nabzınızı 75’ten 55’e düşürebilirsiniz. Bu da size günde 30 bin, yılda 10 milyon atış tasarrufu demek. Etrafınızdaki düzenli spor yapan, koşan insanları gözünüzün önüne getirin. Bunların çoğu nispeten daha sakin mizaçlıdırlar ve otokontrol mekanizmaları yüksektir. Koşmanın ömrü uzattığı gerçeği altında kalp damar hastalıklarını azaltması, kan basıncını düşürmesi, iskelet sistemini güçlendirmesi ve ruh halinizi iyileştirmesi gibi sayısız faydası da var.
Etrafımızda koşmaya başlayan insanların sayısının hızlı artışının temel nedeni ise sağlık için faydalarından ziyade hayata dair bir anlam arayışı ve yeniden motivasyon kazanma arzusu. Diğer bir deyişle koşmak özellikle beyaz yakalı için iş stresinden, günlük hayatın koşturmacalarından ve şehrin kaosundan kaçmak demek. Tabii bu kaçısın en güzel yanı koşarak zaman içinde hem mental hem de fiziksel olarak güçlenebilmek. Öte yandan koşma alışkanlığı kazanıp bunu sürdürülebilir bir uğraş haline getirme konusunda ise şanslı olanlarımızın dahil olabildiği yarış ve aktivitelere de her geçen gün bir yenisi ekleniyor.
Geçtiğimiz hafta sonu ben de bu aktivitelerden birine katılma fırsatı yakaladım ve Uzunetap tarafından bu yıl üçüncüsü gerçekleştirilen RunMarisRun isimli bir etkinlikte koştum.
Koşarak fabrika ayarlarımıza dönmek mümkün
“RunMarisRun” etkinliği 21,1 km yarı maraton, 10 km, 5km ve 2 km’lik halk koşusunun yanı sıra çocuklar için de MiniMaris kategorileri ile 1 Nisan Pazar günü start aldı. Profesyonel koşucular yanın da halkın büyük bir ilgi gösterdiği bu etkinliğin 7’den 70’e bütün Marmaris’i coşku ve mutlulukla bir araya getirmesi, koşmanın bireyi özgürleştirmesi ve güçlendirmesi yanında aynı zamanda insanlarını sosyalleştiren bir mutluluk mekanizması yarattığını net bir şekilde görmemi sağladı. Katıldığım 5 km etabının ardından sohbet etme şansı yakaladığım Uzunetap Projeler Koordinatörü Özge Doğan’a beyaz yakalıların son dönemde koşuya artan sordum: Özge Doğan bu konuda şunları söyledi; “Plazada, masa başında, şehrin karmaşasından bunalan ve hayatta kendilerine kaçış noktaları, motivasyon sebepleri arayan beyaz yakalılar için koşmak bir çıkış. Koşmak bu insanlar için hem kendilerine ayırdıkları özel bir zaman hem de gün be gün geliştiklerini, daha uzun daha hızlı koştuklarını gördükçe bir tatmin noktası. Buna ek olarak koşu gruplarıyla koşuyorsanız yepyeni arkadaşlıklar ve sosyalleşme ortamı, yarışlara katılıyorsanız ülkenizi ya da dünyayı gezmenin başka bir şekli olarak da hayatlarına giriyor koşmak. Özetle koşmaya başlayan herkesin zamanla kendini daha özgür, dinç, sosyal ve aktif hissettiği ve bunun da hem özel hem de iş hayatına aynı şekilde yansıdığını görebilirsiniz.”
Evet, koşmak gerçekten de bireysel bir spor gibi görünse de aslında iyi bir sosyalleşme aracı. Dijital çağda ilişkilerin giderek sanallaştığı hayatımızda koşarak bunu kırmak mümkün. Aslında bireysel olan sadece ilk koşma kararı diye Özge Doğan şöyle devam ediyor; “Koşarken her şey aslında diğer koşanlarla selamlaşmakla başlıyor, sonra koşan diğer arkadaşlarınız olduğunu görüyor, onlarla programlar yapıyor, koşu gruplarıyla birlikte antrenmanlara gidiyor ve etkinliklere/yarışlara katılıyorsunuz. Farklı şehirlerden tek bir amaç için bir araya gelmiş, aynı yolları aynı zorlukları paylaşan, birbirine destek olan insanlarla çok başka bir şeyi paylaşıyorsunuz. Özellikle ultra maraton ve patika koşularında bu çok daha fazla yaşanıyor. Ve üstelik bu anların tamamı dijital dünyadan, yaptığınız işten, kim olduğunuzdan ve unvanlardan bağımsız olarak herkesin aynı şeyi başarmaya ve bitirmeye çalıştığı bir ortamda yaşanıyor. Dolayısıyla bir nevi fabrika ayarlarınıza döndüğünüz zamanlar diyebiliriz bunlar için.”
Son olarak İlgilisi için Uzunetap hakkında kısaca bilgi vermem gerekirse; Uzunetap 2010 yılında Türkiye’nin ilk ultra maratonu olan Likya Yolu Ultra Maratonu’nu hayata geçirerek insanları koşturmaya başlamış. Ardından diğer ultra maratonlar, yol koşuları, eğlence odağı yüksek şehir koşuları, yeni başlayacaklar için triatlonlar ve spor festivalleri gibi outdoor spor ekseninde, 7’den 70’e, amatörden profesyonele her katılımcıya hitap edecek etkinlikler yapmak, sporu fitness salonlarının dışına taşımak için 9 yıldır çalışıyor.