hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Prof. Dr. Murat Ferman Prof. Dr. Murat Ferman

    Gelen servet, yitirilen rekabet...

    14.07.2024 Pazar | 19:14Son Güncelleme:

    Önce, bir son dakika gelişmesi temelinde, güncel bir eko-politik tespite yer verelim: Biden’in, tüm NATO liderleri önünde canlı yayında Zelensky/Putin takdim gafının hemen ertesinde yaşanan Trump’a yönelik suikast girişimi, Kasım seçimlerinde ibreyi Cumhuriyetçi aday lehine şimdiden çevirmiştir.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bir senelik bir geçiş sürecinden sonra, henüz başladığı ifade edilen “Dezenflasyon Süreci” bakımından dikkate alınması gereken birtakım dinamiklere dikkat çekerek; “giderek bozulan gelir-tüketim payı dengesizliği” ve “TL. bazındaki oranı aşan dolar enflasyonu” gelişmelerine birönceki makalemizde vurgu yapmıştık. (*)

    Türkiye’de; son üç yıllık verilere göre, dolar enflasyonu bakımından rezerv paranın sahibi ABD’ nin üç katından fazla bir enflasyon yaşandığı, dolar/avro bazında da artık “pahalı ülke” algısının yükseldiği izleniyor. Artık, fiyatların sadece Türk Lirası bazında değil ve fakat, dolar/avro temelinde de arttığı bir yeni enflasyonist açılıma geçildiği görülüyor. Bu durumda, Türk Lirası bazında düşürülmesi gereken fiyatlar genel seviyesine ilaveten, dolar/avro bazında da mesafe alınması gibi katmerli ve kademeli yeni bir engel karşımıza gelmiş bulunuyor.

    Dünyada servet birikimi/dağılımı bakımından en çok kaynak gösterilen ve İsviçre bankası UBS tarafından her yıl açıklanan “Küresel Servet Raporu” güncel verisiyonu henüz paylaşıldı. 2024 yılı bulgularına göre, 2022-2023 arasında kişisel servet oranı büyümesi kulvarında Türkiye, Türk Lirası bazında %157 oranı ile dünyada birinci sıraya yerleşti. Türkiye’nin ardından ikinci sırada yer alan Kuveyt için bu oranın beşte birden dahi az olarak ortaya çıktığı önemle hatırlatılmalı; aynı büyümenin, dolar cinsinden düşünüldüğünde, bu kez %64 civarına yaklaştığına vurgu yapılmalıdır. Türk Lirası bazlı servet artışının, ağırlıkla enflasyondan kaynaklandığı; yüksek enflasyon sürdüğü müddetçe, “zenginlerin (TL. ve dolar bazında) servetlerine servet kattıkları” izlenmektedir. Nitekim, şu anda altmış bin kişiyi aşan dolar milyoneri vatandaş sayımızın, önümüzdeki beş yıl içinde yaklaşık %50 oranında artması bekleniliyor. Dünyada en fazla dolar milyonerinin bulunduğu ABD için bile bu büyüme oranının, sadece %15’ler civarında olması, ortadaki artan dengesizliğe dikkatleri yeniden çekiyor. Bir başka pencereden bakıldığında, son on yıllık dönemde, ülke ekonomi büyümesinin on katından fazla bir kişisel servet büyümesi yaşamış varlıklı kesim ile karşılaşılıyor. UBS verilerine göre, nüfusun en tepedeki %20 gelir dilimi, toplam servetin %82’sini sahiplenirken; en alttaki %20 gelir katmanı, (-) %0,5 oranı ile servetten hiç pay alamıyor ve kişi başı gelir bakımından en üst dilimin neredeyse onda biri kadar bir tutarla yetinmek durumunda kalıyor. En altta yer alan %20’lik nüfus diliminin Tüketim-Talep bakımından payı da %7.2 düzeyinde kalırken, en üstteki beşte birlik dilimin ağırlığı bunun neredeyse altı kadar kadar fazla bir tüketim gücüne (%40) işaret ediyor. Daha ayrıntılı bir kesit alındığında, ülkemizde en zengin %1’lik nüfusun, ülkede üretilen katma değerin yaklaşık %15’ini sahiplendiği ve kişi başı gelir miktarının yüzellibin dolar seviyelerine çıktığı kestirimleri (kayıtlı ekonomi rakamlarına göre) ile karşılaşılıyor. Büyüklüğü hakkında, kayıtlı ekonominin %30-%60 oranları arasında tahminler bulunan kayıt-dışı/vergi dışı ekonomi gerçeği göz önüne alındığında, mevcut resmin daha farklı tonlara bürünebileceği, ayrıca not edilmelidir. Anlaşılıyor ki; hem ulusal para; hem de dolar/avro cinsinden fiyat artışlarına karşın harcamalarını kısmayan; Talep cephesine en büyük desteği sağlayan bir ekonomik aktör-vatandaş portresi, evvela, “konu” ve hemen sonra, analiz ve politikalara “dahil” edilmelidir.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Türkiye’nin elli yılı aşan “İhracat Seferberliği” serüveni bakımından çarpıcı bir değerlendirme TİM (Türkiye İhracatçılar Meclisi) yönetimi tarafından dile getirildi: “ Yüksek Maliyet-Düşük Kur Kıskacı içerisinde rekabetçiliğimiz bitiyor; ihracat hedeflerinin tutturulması güçleşiyor! “ TİM Başkanının sözlerinden, adeta, “sıradan vatandaş benzeri” bir durumda kalarak, maliyetlerdeki yüksek artışlara karşın, istedikleri fiyat/gelir beklentilerine ulaşılamadığı anlaşılıyor. “Asyalı rakiplerden en az %40; Avrupa’daki pek çok ülkeden %15-20 PAHALI kalınan bir ortamdan” bahsediliyor. Rekabetçi avantajın yeniden tesisi konusunda ise teşhis ve talepler gayet açık olarak ortaya konuluyor: “ Enflasyon ile kur arasındaki farkın beş puandan fazla olmaması (Türk Lirasının Dolar karşısında bu oranda değer kaybetmesi) !.” Son birbuçuk yıldır yatay seyrettiği bizzat kendileri tarafından ifade edilen ihracatın kaptanları, ayrıca, daha fazla parasal destek taleplerine vurgu yapıyorlar.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Şimdi, ihracat ve/veya turizmde kayıp yaşandığı belirtilen; elden kaçıp giden rekabetçilik avantajlarını, daha uzun erimli ve bütüncül bakış açılarıyla masaya yatırma zamanıdır. Yıllar süren teşvik ve politikaların ardından, ürün ihracatında kilo başına 1.5 dolar; turizmde kişi başına 952 dolar çıtalarını aşmamız, hele dezenflasyonist bir süreçte, “ucuz TL. / düşük işgücü maliyeti” gibi kestirmeci ve bugünü önceleyen/palyatif yaklaşımların ötesinde formüllerle sağlanabilecektir. Aksi halde, “varlık içinde yokluk çekme” ve “gelir (çarpık/dengesiz) artarken; rekabette kaybetme” risklerini yönetmek daha da zorlaşacaktır.