Özge Uzun ile mavinin 50 tonu
Özge Uzun’u ekrandan tanıyorsunuz, hep gülen gözleri ve yaşam dolu sesiyle. Fakat ekrandaki bütün ışıltının ardında çok zorlu deneyim yaşasa da geleceğe umutla bakan bir anne var. Özge Uzun, yeni kitabı için, mavi, beyaz, huzurlu ama sert bir kitap, mavinin 50 tonu gibi" diyor...
Sunucu Özge Uzun’un iki çocuğu var; 22 aylık Siva ve farklı gelişim gösteren 7 yaşındaki Dağhan. Dağhan tıp literatürüne geçecek derecede farklı anomaliye sahip. 7 yılda 7 ameliyat geçirdi Dağhan, yürümeyi 5 yaşında öğrendi, şimdilik özbakımını sağlayamıyor, çok sınırlı bir kelime hazinesi var, şimdilik kendini ifade edemiyor…
Özge Uzun, bu zorlu annelik deneyimini anlattığı bir kitap yazdı: “Sizin Hiç Maviniz Var Mı?” Kitap öyle talep gördü ki 20 günde 2. baskıya girdi. Hatta kitabın ünü ta Amerika’ya ulaşınca National Instituet of Health’te (NIH) görevli bir Türk hekim, Dağhan’ı teşhis ve tedavi etmek üzere Amerika’ya davet etmiş. Uzun, öyle heyecanlı ki “Kimbilir belki şimdiye dek gözden kaçan bir şey bulunur, belki de biraz olsun şifa bulur oğlum” diyor. Üstelik Dağhan’a gelen bu teklif sayesinde ilk kez pasaport alıp yurtdışına çıkacak. “Şaşıracaksın ama şimdiye kadar hiç Türkiye dışına çıkmadım ben, bu yaz Dağhan sayesinde bunu da gerçekleştireceğiz” diyerek heyecanını paylaşıyor.
Bu arada Özge Uzun, biri özel bakım gerektiren iki çocuklu bekar bir anne artık. Henüz boşanan Uzun, “Her şeyden önce arkadaşız ama biliyorum ki artık daha zor bir hayatım var” diyor. Kitabı yayınlandıktan sonra dönüp okuyunca “Ben bunları nasıl yazmışım dediğim ve kendime bile itiraf edemediğim o kadar çok şey var ki kitapta” diyen Uzun’a sorduk, o da samimice yanıtladı.
Seni hep ekranda gülen yüzünle ışıltı saçarken görüyoruz ama özel bakım isteyen bir çocuğun annesisin, sıradışı bir hayatın var, normal bir yaşamı mı hayal ediyorsun?
Evet normal bir yaşam hayal ediyorum. Kendi hayatımızda yaşarken hep başkasının hayatı daha cazip gelir ya, komşunun tavuğu kaz gibi görünür. Kendi hayatımızın kıymetini bilmiyoruz çünkü. Hepimiz arkadaşımızın annesi, komşumuzun eşi, başkalarının çocukları daha iyi zannediyoruz ve kıyaslıyoruz ama bazen birilerinin hayata dışardan bakıp “Bak senin de güzel bir hayatın var demesi gerekiyor. Yani madem bu benzetmeyi kullandım ne kadar kaz görünsem de bir tavuğum.
Bir anne olarak çok zor bir hayatın var ama eşini, anneni, aileni ve sana desteklerini düşününce kendini şanslı görmüyor musun?
Çok şanslı görüyorum, özellikle annem sayesinde. Annem bana ve çocuklarıma hayatını adadı hele ki Dağhan’a. Eğer annem olmasaydı, bu kadar güçlü bir şekilde elimden tutmasaydı ben burada olamazdım. Hâlâ yıkılmadan durabiliyorsam annem sayesinde. Umarım ben de onun kadar iyi bir evlat olurum. Ama başıma gelen hiçbir şeyi şanssızlık olarak değerlendirmiyorum. Hepsini ayrı bir sınav ve tekamülümü tamamlamak için ayrı bir basamak olarak görmeye başladım ama bu bir anda değil çok büyük kanamaların sonucunda buraya geliyorum, adeta kendimi kanatıyorum.
Annen açısından şanslısın, peki evlilikte şanslı mıydın?
Genel olarak sen elinden tutmazsan, gel bunu beraber yapalım demezsen sorumluluğu alırsan görevin oluyor. Sonra da bir gün yapamadığında neden şikayet ediyorsun deniliyor. Çocuğun olsun ya da olmasın böyle. Biz kadınlar evlenince bize bir şey oluyor, sanki kocamızın da annesi gibi davranıyoruz.
Bu süreçte erkeklerin de katkısı olabilir mi?
Tabi işlerine geldiği için. Ama ben bunu farkettikten sonra Volkan’dan özür dilediğim çok nokta oldu, kendi özeleştirimi de yaptığım için Volkan teşekkür etti bana. Ben bir taraftan çocuğumun hayatını kurtarmaya ve iş yaşamında dik durmaya bakarken kocamdan yardım isteyememişim, “Gel benim elimden tut” diyememişim. Aslında biraz da kadınların bunu yapması gerekiyor.
Eşin kitabı beğendi mi?
Çok beğendi.
Kendine biraz fazla yüklenmemiş misin?
Evet, hayatta en iyi başarabildiğim şeylerden biri kendimi dövmek. Yani şu hayatta en büyük başarılarımdan biri diyebilirim.
Güçlüklerden beslenen tiplerden misin?
Drama queen değilim ama biraz palazlandım sanki, tabi ki kimsenin hayatı kolay değil benim de değil. Ben boşu boşuna bu dünyaya gelmediğimi düşünüyorum, ben “Takma kafana bunları, şükret, yalnız değilsin” diyen tiplerdenim. Böyle düşünüyorum ve bu da beni kurtarıyor. Anlattıkça da insanların hayatına dokunduğumu görüyorum. Çoğu dışarıdan parlak bir yaşantısı olan ünlü kişiler diğer insanlara dokunamıyorlar içten sarılamıyorlar, bazen çekinebiliyorlar. Ben bu imza günlerinde herkesin kapıdan içeri kollarını açarak girdiğini gördüm, bolca sarıldık ve ağladık. Farkettim ki ben birilerinin yüreğine dokunuyorum, onlar da benim yüreğime dokunuyor.
Ünlü ya da değil anneler çok yargılanıyor, bunlarla nasıl başa çıkıyorsun?
Siva’ya hazır yoğurt yedirdim diye beni taşlamadıkları kaldı. Yok aç bıraktın, yok hasta ettin... Önceden “Bak ben şöyle değil aslında böyleyim diye bir açıklama çabası içindeydim, çırpındıkça batıyordum ama hamdım, piştim. Susmayı kabullenmeyi öğrendim ama bazı yerlerde de daha çok konuşmayı öğrendim.
Bu konuşma, anlatma hali kitaba da yansıdı mı?
Yansıdı. Şuursuzca kusarak yazdığım bir kitap, yazdıktan sonra “Nasıl yazdım ben bunu?” dediğim yerler var kendime bile itiraf edemediğim şeyleri yazdım. Ne kadar mavi, beyaz huzurlu bir imajı olsa da çok sert bir kitap. Mavi ama siyaha yakın lacivert de var, mavinin 50 tonu gibi... “Soyunmadan da çıplak kalabilir” diyorlar yorumlarda, benim halimi yansıttığını düşünüyorum. Bu yazdığım şeylerde başkasına değil kendime bir şey anlatmak için yazdım. Bir sürü insana değdim belki ama en çok kendime değdim.
Peki Dağhan’ı nasıl bir gelecek bekliyor?
Şu an çok muhteşem bir gelişme oldu. Amerika’dan National Instituet of Health’ten (NIH) davet ediyorlar Dağhan’ı. NIH dünyadaki en yetkin araştırma merkezi. Oradan bir doktor bana geçen hafta bir mail göndermiş. Annesi röportajımı okuyup oğluna göstermiş, doktor da araştırıp Dağhan’la ilgili yazdıklarıma ulaşmış, çok ilgilerini çekmiş bu vaka ve bizi davet ettiler. Bütün tetkiklerini istediler. Dağhan’a bir tanı koyup literatüre geçirmeyi planlıyorlar.
Literatürde yok mu Dağhan’ın hastalığı?
Yok. Dağhan’daki anomaliler tek tek yenidoğanlarda olabilecek şeyler ama bu kadar farklı anomalinin bir arada olduğu bir erkek çocuk tıp dünyasında yok. Belki bir adı konulacak ve benzer durumlardaki çocuklara bir ışık olacak. Belki bir madde, bir enzim ne bileyim bir şey bulurlar ve bir anda tedavi olur ve her şey farklılaşmaya başlar. Mesela zeka geriliği yok ama konuşmaya başlar belki…
Bu davet seni çok heyecanlandırmış...
Evet şu anda Dağhan’ın nasıl konuştuğunu hayal edemiyorum, Siva konuşmaya başladı, Dağhan da bir gün gelip “Anne şaka yaptım” der mi mesela? Tabi oğlum sayesinde yıllarca hayalini kurduğum yurtdışı planım da gerçek olacak.
Nasıl, hiç yurtdışına çıkmamış mıydın?
Hayır hep istedim ama hiç gidemedim. En büyük hayalim İtalya’ya gitmek ve Toskana’yı görmek. Ama şimdi oğlum sayesinde ilk kez pasaport çıkartıp Amerika’ya gideceğim.
Peki biraz acımasızca ama daha uzağa baktığında “Ya ben ondan önce ölürsem…” korkusu var mı?
Bir çok farklı gelişim gösteren çocuğun annesinin en büyük korkusu bu. Anneler evlatlarının acısını görmek istemez ama bu anneler bunun tam tersini düşünüyor, çünkü bana bir şey olursa yavruma kim bakacak? Kim benim kadar iyi kim benim kadar şefkatli bakabilir? Kim benim gibi yedirip içirebilir, kim sever gerçekten… İstanbul Otizm Vakfı var, Dağhan otizmli değil ama eğitilebilir otizmli çocuklar için kurulmuş bir vakıf bu, Dağhan’ı da kabul ettiler ve vakfın temel amacı bu ailelerin “Yarın öbür gün bize bir şey olursa çocuğuma iyi bakılsın” derdine çare olabilmek...
Başkalarının annelere nasıl yaklaşması iyi olurdu sence?
Birincisi akıl veremeye kalkmasınlar, bizim akla ihtiyacımız yok. Bu bütün anneler için geçerli, çocuğu farklı gelişim gösterenler için değil sadece. Annelik yargılanabilecek bir müessese değil: şiddet ve istismar gibi belli durumlar dışında tabi. Bir çocuğu nasıl yetiştireceğine karar vermeye tek yetkili anne ve babadır. Kimsenin anneleri yargılama gibi bir hakkı yok.
SON DAKİKA
EN ÇOK OKUNANLAR
LEZZETİYLE SINIRLARI AŞTI! Sadece Güney Doğu'da değil İzmir'in o ilçesi de güne kebapla başlıyor! iŞTE KUYU KEBABI VE ÇORBASININ LEZZET SIRRI
-
En uzun gece ne zaman, bugün mü, yarın mı? 21 Aralık en uzun gece ile ilgili bilgiler!
HASTALIKLARA KARŞI ŞİFA DEPOSU; İLAÇ DEĞİL ÇEREZ! Doğuda kışın vazgeçilmez lezzeti! Hem çiğ hem pişmiş tüketiliyor
MasterChef Mehmet Yalçınkaya açıkladı! Hicaz pilavının lezzet sırrı çözüldü! Meğer püf noktası...
Sultan II. Abdülhamid’in ‘Her resim bir fikirdir’ sözüyle Filistin’de çektirdiği fotoğraflar kitaplaştırıldı