hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Çocuk için en iyi okul hangisi?

    Çocuk için en iyi okul hangisi
    expand
    KAYNAKGözde Akgüngör Pamuk / Cnnturk.com

    Bugün çocuklarını okula gönderecek anne babaların işi çok zor. Eskiden eve en yakın okula gidilirdi. Şimdi ise eğitim sistemindeki art arda değişiklikler, sınav sisteminin yarattığı stres, çocuğun "geleceğini kurtarma" derdi en rahat ebeveyne bile kaygı yüklüyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Kaygı artınca sorular da artıyor. Devlet okulu mu özel okul mu; özel okul ise alternatif mi yoksa akademik mi; zincir okul mu yoksa butik mi? Ebeveynler karar verirken nelere dikkat etmeli, nelerden uzak durmalı, neleri talep etmeli? Bunları eğitimci Ali Koç’a sorduk.

    Ali Koç, Cizre’den Ankara’ya, pek çok farklı coğrafyada öğretmenlik ve yöneticilik yapmış; Milli Eğitim Bakanlığı’ndan STK’lara, özel okuldan köy okuluna kadar birbirinden farklı kurumlarda görev almış bir eğitimci. Kendi çocuğunu devlet okulunda okutuyor, şimdilerde ise bir özel okul açmaya hazırlanıyor. Koç’a göre “öğretmeni iyi olan, eve yakın devlet okulu” formülü ilkokul için hala işliyor. Eğer bir aile, sınırlı bütçesi varsa ve özel okul düşünüyorsa bu bütçeyi ortaokulda değerlendirmeli. Ve eğitim için gelirinin yüzde 25’inden fazlasını harcamamalı. Erken çocuklukta mutlaka çocuğa oyun oynatmalı, ama ebeveyn evde öğretmencilik oynamamalı…

    İşte kaygılı anne babanın aklındaki sorular ve cevapları...

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Veliler okul seçimine fazla mı anlam yüklüyor? Okul seçimi çocuğun hayatını kurtaracak ya da mahvedecek kadar önemli bir karar olabilir mi?

    Y kuşağı x kuşağı diye konuşuluyor ya, şimdinin çocuklarına z kuşağı deniliyor hani. Ben problemin z kuşağıyla değil, x kuşağıyla yani bizimle ilgili olduğunu düşünüyorum. Bu kuşak eğitimde hem travmaları hem güzellikleri yaşamış bir kuşak, şimdi bu ebeveynler iş hayatına girdiler, iş hayatında kendilerini güçlü ve zayıf buldukları yerler var. Örneğin ingilizceleri iyi değilse “çocuğum iyi ingilizce öğrensin” diyor. 40’lı yaşlara gelenler kendilerinde bir sürü şeyi keşfettiler, acaba bu çocukken keşfedilse daha iyi olmaz mıydı deyip kendi çocuklarına dönüyorlar.

    Bu haksız bir kaygı mı sizce? Her anne baba çocuğunun iyi koşullarda yetişmesini istemez mi? Sınav sistemi, TEOG vs… Ya sınavı kazanamazsa?

    Devlet özel okulları teşvik ediyor ya, bu teşvikten daha büyüğünü eğitim sisteminde bu kaygıları yaratmakla yapıyor. Devletin özel okullara verdiği teşvik yılda 3 bin 500 lira değil, yarattığı bu kaos ortamı. Bu, velide kaygı yaratıyor, haklı kaygılar. Her yıl sistem değişiyor. Benim oğlumun gittiği ilkokul bir anda ortaokul oldu mesela. Bu belirsizlik veliyi daha güvenilir bulduğu sulara itti. Bu nedenle de özel okul ve okul kaygısı ciddi güçlendi. Geçmişte mahalle okulundan yetişen ve bu kaygıyı taşımayan ebeveyn de kendisini eksik hissetmeye başladı. “Acaba bir şey var ve kaçırıyor muyum?” diyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Çocuk için en iyi okul hangisi

    Bizim zamanımızda “Evine en yakın, öğretmeni iyi olan devlet okulu” formülü vardı. Bu artık geçerli değil mi?

    Geçerli ama yaygın değil. Türkiye’de hala iyi bir devlet okulu bulma şansınız var. Geçmişte en kolay çözüm bu olduğu için insanlar bu kaygıyı yaşamıyordu. Ama şu an bu formülü işletebilmek şans. Çok az sayıda okul ve çok az sayıda veli bu şansa sahip. Zaten okulların çoğu ikili öğretim veriyor. Velilerin çalışma saatlerini karşılamıyor, veli tam gün eğitim veren okul istiyor. Ayrıca veli, mevcut okullardaki okul değişimi ve öğretmen sirkülasyonu nedeniyle de devleti ikinci seçenek olarak görüyor. Eskiden devlet birincildi, şimdi ikincil oldu.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Çocuk için doğru okul ne demek?

    Çocuk için doğru okul demek, “çocuk için” doğru okul demek. Ebeveynin çocuğa seçtiği geleceğe uygun okul demek değil. Kritik nokta o.

    Onu nasıl anlayacağız?

    Okul seçiminin Türkiye’de en büyük hatalarından biri bu, çocuğunuzu 13 yıl aynı okula göndermek… “Çocuğum için bir okul seçeceğim ve 13 yıl aynı okula gidecek.”

    Bu bir hata mı? Pek çok özel kurum, çocuğu 13 yıl eğitebileceğini bir artı olarak sunuyor...

    Tabi, ne güzel, 13 yıl müşterisini garantiliyor.

    Çocuk okul okul gezsin mi?

    Çocuk 13 yıl neden aynı okula gitmek zorunda?

    Eğer okulunu seviyorsa, çevresine uyum sağladıysa ve başarılıysa…

    Büyük hata! Tabi ki çocuk her yıl okul değiştirmesin. Ama dünyanın bu kadar hızlı değiştiği bir dönemde aslında veliyi bekleyen tek bir karar yok. Veli 4 periyotta karar vermeli, okul öncesi, ilkokul, ortaokul, lise… Tabi iyi gidiyorsa aynı okula da gidebilir, önemli olan her periyotta değerlendirip yeniden karar vermek.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Çocuk için en iyi okul hangisi

    “Çocukların en büyük sorunu fazla yetişkine maruz kalmaları”

    Öğretmene gelelim. Öğretmenin iyiliğini belirleyen kriterler ne? Nasıl anlamalı değerlendirmeliyiz?

    Öğretmenlik deneyime dayalı bir iştir. Birincil başarısı daha önce okuttuğu öğrenciler ve velileridir. İkincisi öğretmenin akademik olarak nasıl bir bilgiye sahip olduğunu bilmeniz zor. Ama güleryüzlü olması, kurduğu ilişkiler, insani iletişim de kritik. Ancak o hisle karar verebilirsiniz, gidip mülakat yapacak haliniz yok. Yani bir referanslar, iki çocuğunuzla kuracağı ilişkiye dair sezgileriniz…

    Peki devlet okullarında öğretmenin devamlı olacağından emin olabilir miyiz? Ya seneye başka yere giderse?

    Özel okullardaki öğretmen sirkülasyon oranı devlet okullarına göre daha yüksek. Zaten özel okulda “Öğretmeni seçtirmeyiz” diyorlar. Niye? Çünkü ertesi sene o öğretmenin orda olmayacağını biliyorlar. Özel okullarda her yıl sözleşme yapıldığı için ertesi yıl o öğretmenle karşılaşmama ihtimaliniz daha yüksek. Büyük bir algı hatası var orada. Devlette öğretmenin değişme ihtimali daha düşük, hele ki İstanbul gibi büyük şehirlerde… Zaten her öğretmenin gelmek ve kalmak istediği bir yer, iki Milli Eğitim’in zaten her yıl öğretmen değiştirmek gibi bir lüksü yok. Yöneticiler için uygulanan 8 yıllık rotasyon öğretmenler için daha gelmedi.

    Sınıfın kalabalık olması daha mı iyidir?

    Temel eğitimde esas olan çocuğun birbirinden, sosyal ilişki içinde öğrenmesidir. Çocuğun bu süreçte sürekli yetişkine maruz kalması çocuğun gelişimi açısından sağlıklı değil. Çocuğun zamanının ağırlıklı kısmını kendi yaş grubuyla geçiriyor olması lazım. İkincisi; yanlış öğretmene düştüğünüzü düşünün, çocuğunuz orada daha az travma yaşar. Bugünün çocuklarının en büyük sorunu çok fazla yetişkine maruz kalmaları. Her sorunlarını yetişkinler çözüyor. Az mevcutlu sınıfa girdiğinde farklı çocuk tipi görmüyor ve esas olarak çocuk birbirinden öğreniyor.

    “Eğitimin en büyük hastalığı: Tek taraflı anlatım”

    Ben de okuma yazmayı abimden öğrenmiştim…

    Finlandiya eğitim sisteminin başarı sırları

    Gördünüz mü herkes kişisel hayatında bunu deneyimliyor. İş bu tarafa gelince değişiyor. Eğitime dair tartışmasız şeyleri tekrar düşünmek lazım. Bunlar pedagojik ilkeler mi yoksa özel okulların yarattığı satışa dönük argümanlar mı? Ya da politik duruşumuzla mı ilgili? Bir sınıf 20-24 kişiden oluşmalı, uluslararası standart bu. Zenginlik olmalı ki çocuk diğerinden öğrensin. Okul hayatın bir simülasyonuysa hayata dair ne varsa o sınıfta olmalı. Yoksa gerçek hayatla arasında fark oluşur. Ayrıca yetişkinin çocuğa bu kadar müdahil olması çocuğun zihnini kalıplaştırır, hazır cevaba alışır. Yaratıcılığına bu kadar yatırım yapılmış ve içlerinden hiç yaratıcı çıkmayan kuşak bu kuşak. çocukları rahat bıraksalar olur ama her şeyi öğretmeye çalışıyorlar, her şeyi...

    İyi öğretmen de burada devreye girmiyor mu?

    Tabi. İyi öğretmen dediğimiz iyi anlatan değildir. Eğitimin en büyük hastalığı “anlatım” hastalığı. Sürekli anlatma ve bilgiyi aktarmaya dayalı eğitimden bahsediyoruz ki büyük hata. Ayrıca bugünün öğretmenini de geçmişin öğretmeniyle aynı kriterlerle değerlendiremeyiz. Ben bir köy çocuğuyum, kaynaklara ulaşmak sınırlıydı, biz bilgiyi öğretmenden alırdık, beceriyi çevreden, evden, arkadaşımızdan. Bugün durum değişti. Bilgiyi internetten alıyoruz, beceriyi okuldan. Okul artık bilgiyi aktarma rolünü derhal terk etmeli. Bilgi zaten her yerde var ama beceri yok. Ebeveyn artık çocuğuyla yeteri kadar zaman geçiremiyor. Okulun derdi matematik öğretmek değil matematiksel düşünme becerisini geliştirmek olmalı; kodlama öğretmek değil analitik düşünme becerisini geliştirmek.... İyi öğretmen aslında kendini sınıfta kaybetmeyi becerebilendir. Öğrenme ortamının parçalarından biri haline gelebilendir.

    “Ebeveyn evde öğretmencilik oynamamalı”

    Peki öğrenme sürekli devam ediyorsa ebeveyn de çocuğunu destekleyebilir mi? Ev ödevi yaparken mesela…

    Hayır. Okul kötü eğitim veriyorsa ebeveyn evde onu sadece daha kötü bir hale getirebilir. “Okul matematiği az öğretiyor, ben daha fazla öğreteyim” diye bir formül olmaz. Birincisi zaten dert az önce dediğim gibi matematik değil ki matematiksel düşünme becerisi. İkincisi lisede ona zaten yetişemeyiz. O yüzden ebeveyn kendi rolünü unutup öğretmenliğe girişmemeli. Keyifli ve beceriye odaklı zaman geçirse tamam. Ama çocuk iki yetişkinle muhatap ikisin de tek derdi ona bilgi aktarmak…

    Evde ev ödevine yardım etmek kötü bir şey mi? İlgili ebeveyn olmak değil mi bu?

    Asla. okul okulda kaldı; öğretmen öğretmen olacak ebeveyn de ebeveyn. Ebeveynler öğretmencilik oynamayı bıraksın, sadece hatayı pekiştirirsiniz. Çocuklar okuldan çıkıp bir daha okula gidiyor neredeyse. Okul yeterince uzun değilmiş gibi… Ödev için artık “ailenin yeni akşam yemeği” deniliyor. Bu defa çocukla ve eşler arasında gerilim yaşanıyor. Herkes yorgun argın geliyor. Ebeveyn çocuk ilişkisi bozuluyor, ayrıca çocuğun ödeviyle ilgili sorumluluk almasını engelliyorsunuz.

    Anaokulunda montessori diye uğraşan anne baba, ilkokulda ödeve müdahil olup bu yaptıklarına sünger mi çekiyor yani?

    Aynen öyle. Çocuğu hayata tutunduracak en önemli beceriyi elinden alıyorlar, ne zaman acıktığına ne yiyeceğine ne kadar ödev yapacağına ebeveyn karar veriyor. Bütün hayatı boyunca sorumluluk alamayan çocuk bir sabah uyanıp sorumluluk sahibi mi olacak? Hayır.

    “Mutsuz ebeveyn mutsuz çocuk demektir”

    Ebeveyn hiçbir şey yapmasın mı?

    Keyif aldığı şeyleri yapsın tabi. Ama bu kuşak kendini çocuğuna adadı, kimse kendi hayatından alarak başkasına katamaz. Ona da bir faydası yok bize de. Mutsuz ebevyn mutsuz çocuk demek. Şuna emin olun, ödevine yardım edilen çocukta ödev sorumluluğu gelişme şansı olmaz.

    Siz oğlunuza böyle mi yapıyorsunuz?

    Evet, karışmam. İlk zamanlar ağlıyordu, şimdi öğrendi. Çok kritik bir şey olursa sorar, biliyorsam söylerim, bilmiyorsam “Ben de bilmiyorum araştır” derim.

    Peki bu oynayarak öğrenmek ne demek? Her şeyi oyunla öğretebilir misiniz?

    Aslında orda derdimiz oyunla öğretmek değil, aslında derdimiz öğretmek de değil… Bütün canlıların yavruları oynayarak öğrenir, bazen yetişkin oyuna katılır. Ama oyunu hep yavru başlatır. İnsanlarda tam tersi. Biz oyundan mahrum bırakarak çocuğu hastalandırıyoruz sonra oyun terapisiyle iyileştirmeye çalışıyoruz. Oyun her yaşın ihtiyacı. Erken çocuklukta (3. sınıfa kadar geçen süre) ana ihtiyaç.

    Oynayarak öğrendi, mutlu bir çocukluk geçirdi. Ama sonra TEOG’da düşük puan aldı. Ne olacak?

    Oyunla öğrenmenin akademik performansı düşürdüğünü gösteren bir araştırma yok ama artırdığını söyleyen çok araştırma var. Sonuçta müfredatın içinden soruluyor, her okul bir üst öğrenim dönemine hazırlamaktan da sorumlu. Sınavlara hazırlamanın tek yolu test çözmek değil. Değiştirmemiz gereken bu. Bazı çocuklar test çözerek başarılı olur, bazı çocuklar sosyal alanda güçlü olarak başarılı olur. Çocuk matematikte iyi değilse ve siz ona her gün test veriyorsanız artık öğrenilmiş çaresizlik durumu olur. Çocuğun bir test çözemediğindeki başarısızlık duygusuyla yüz test çözemediğindeki başarısızlık duygusu aynı mı? Biz en iyilerin performansını alıyoruz ve bütün ülkenin çocuklarının çalışma biçimi haline getiriyoruz. Akademik başarısı yüksek olan çocuk zaten başarılı oluyor, öbür çocuğu da başarısızlığa mahkum ediyoruz. Sıralama değişmiyor ki… Elimizde şöyle bir araştırma var mı; ilkokul son sınıfta başarısız olan bir çocuk çok test çözerek ortaokulda sınıfının birincisi oluyor mu? Şunu unutmayın orada çocuğun yüzde 1’lik dilimdeki başarısından bahsediyoruz. Çocuğun yüzde 1’lik ve yüzde 99’luk tarafta olması arasındaki uçurumun büyüklüğüne, aldığınız riskin büyüklüğüne bakar mısınız? Bütün yumurtaları aynı sepete koyarsanız, düştü mü hepsi kırılır.

    “Mülakatla öğrenci almak suçtur”

    Biraz kreşten bahsedelim. Kreş seçiminde nelere dikkat etmek gerekir?

    Çocuklukta ana ilke yakından uzağa ilkesidir, önce anne, baba sonra çevre. Bu ilişki ağı içerisinde kreş mutlaka yakın olmalı. Yani çocuğunuzu elinden tutup götürebildiğiniz mahalle kreşi. İkinci önemli şey, kreşin oyun odaklı olması bence tercih değil zorunluluktur. Çocuk minimum bir saat dışarı çıkmıyorsa bence oradan şiddetle uzak durun. Akademik eğitim veren yani “Biz harfleri tanıtıyoruz” diyen okullardan hızla kaçın. Çünkü erken yaşta akademik eğitim gerilemeye yol açıyor, bunu gösteren çok araştırma var. Gelişmiş ülkeler beceri ve oyun odaklı eğitim veriyor, üçüncü dünya ülkeleri ezbere ve akademik başarıya dayalı eğitim veriyor. Çünkü onlar çocuklarını girişimci ve yaratıcı yetiştiriyor, diğerleri de onlara hizmet edecek mavi ya da beyaz yakalı olarak…

    Okul seçerken semt değiştirmek anlamlı mı?  

    Biz çocuğun kölesi değiliz bir kere… Bu kararı verirken ailenin toplam yaşam kalitesini düşünmek lazım. Her gün 2 saat servisle işe giden dönen annenin çocuğa ne yararı olacak, dünyanın en iyi okulu olsa ne olur? Mutlu ebeveyn mutlu çocuk demektir.

    “Eğitim masrafı aile gelirinin yüzde 25’ini aşmamalı”

    Pek çok okul mülakatla öğrenci alıyor, yaş kaç olursa olsun… Buna nasıl bakıyorsunuz?

    Okula hazır bulunmuşluk veya başka bahanelerle yapılıyor ama hem pedagojik hem insani açıdan suç. İlkokulda hiçbir çocuk sınavla okula alınamaz, hukuki olarak suçtur. Dördüncü sınıftan sonra sınav yapabilirsiniz. Veli de biraz zor girilen okulu sevdiği için bu tarz şeyler yaygınlaşıyor. Çocuğunuzu damgalatmayın, etiketlenmesine izin vermeyin.

    Bir özel okul açmak üzeresiniz ancak oğlunuz bir devlet okulunda 4. sınıfta okuyor, doğru bir karar verdiğinizi düşünüyor musunuz?

    Kesinlikle. Şunu da söylemek isterim ki bir çocuğun eğitim masrafı, ailenin gelirinin yüzde 25’ini aşmamalı. Ayrıca bütçesi sınırlı olan bir veli, çocuğunu özel okula verecekse bunun en doğru olduğu yer ortaokuldur. İlkokulda iyi bir öğretmen ile problemini çözebilir, iyi liselerin ise çoğu ücretsiz. Ama kritik olan ortaokul, çünkü orada çok değişken var, branş öğretmenleri var, iyi öğretmen bulma ortalamasının düştüğü bir nokta. Hem de ilkokulu bitiren çocukların önemli bir bölümü burslu olarak özel okula geçtiği için kalanların akademik niteliği düşük olabiliyor.




    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow