Yargıtay'daki Ergenekon duruşmasında Yalçın Küçük savunma yaptı
Ergenekon davasının Yargıtay'da görülen temyiz duruşmasında savunma yapan Yalçın Küçük, mahkeme heyetini "hümanist" diye niteledi; "Benim için 'manyak, megaloman' ifadelerini kullanırlar. Çünkü çok yeni şeyler söylerim" dedi. Duruşmada savunma yapan eski rektör Prof. Dr. Ferit Bernay da 2007'deki Cumhuriyet mitinginde açılan "Ordu Göreve" pankartıyla ilgili konuştu.
Yargıtay 16. Ceza Dairesindeki "Ergenekon" davasının temyiz duruşmasında 12. gün sanıkların savunmalarıyla devam ediyor. Duruşmaya, emekli Orgeneral Hurşit Tolon, Yalçın Küçük'ün de aralarında bulunduğu bazı sanıklar, avukatları ve yakınları katıldı. Sanıklardan eski 19 Mayıs Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ferit Bernay, hayatını çocukların sağlığı ve tıp eğitimine adadığını, hayatının hiçbir döneminde yasa dışı faaliyette bulunmadığını söyledi.
"Ordu Göreve" pankartını anlattı
Bernay, Ergenekon sanıklarının büyük çoğunluğunu tanımadığını, davada ilişkilendirildiği Kemal Gürüz'ün kendisinin rektör seçilmesine karşı çıktığını, Sinan Aygün'ün çocukluk, Fatih Hilmioğlu'nun üniversiteden arkadaşı, Mehmet Haberal'ın da hocası olduğunu bildirdi. Cumhuriyet mitinglerine katıldığı için suçlandığını ifade eden Ferit Bernay, miting sırasında "Ordu Göreve" pankartı açanların alandaki rektörler tarafından uyarıldığını, hatta kısa süreli arbede yaşandığını belirterek, bu pankartı açanların yargılandıklarını ve beraat ettiklerini anımsattı. Hakkındaki iddiaları tümüyle reddettiğini belirten Bernay, beraatine karar verilmesini istedi.
Ergenekon ve MİT TIR'ları davası Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nde aynı gün görüldü
Bernay'ın avukatı Filiz Esen de müvekkilinin, "Silahlı terör örgütüne üye olma, TBMM'yi ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme" gibi çok ağır suçlamalarla yargılandığını, bu yargılama sırasında her şeyin varsayım ve ihtimaller üzerine kurulduğunu ileri sürdü.
Hiçbir hukuki zemin olmadan, suçların delilleri gösterilmeden, suçu oluşturan olaylar delillerle ilişkilendirilmeden, soyut iddialara dayanılarak, zorla bir örgüt yaratılma çabası içine girildiğini savunan Esen, müvekkilinin de zorlamalarla bu örgütle ilişkilendirildiğini belirtti. Avukat Esen, müvekkilinin yıllarca haksız yere tutuklu kaldığını ve hüküm giydiğini söyledi.
Şener Eruygur'un avukatından çarpıcı açıklamalar
"Telefon görüşmeleri ve tanışıklıkları suç delili diye gösterildi"
İsnat edilen suçları işlediği konusunda dayanılan en önemli delilin, telefon görüşmeleri olduğunu anlatan Esen, "Delil diye gösterilen telefon görüşmelerinin içeriğinde, iddia edilen suçlarla ilgili en küçük bir ifade, ibare, suç oluşturan bir husus olmayıp, hepsi sosyal ilişkiler kapsamında yapılan gündelik, özel hayat kapsamındaki görüşmelerdir. Müvekkilin sosyal hayat kapsamındaki bazı görüşmeler ve bazı kişilerle olan tanışıklığı suç veya suç delili gibi gösterilmiştir. Müvekkilin bazı kişileri tanıması, sosyal ilişki içinde olması hiçbir şekilde suç işlediğinin veya suç işleme kastı ile hareket ettiğinin delili olamaz" diye konuştu.
Esen, bu görüşmelerin hiçbirisinde iddia edilen suçlarla ilgili bir ifade, bilgi, bulgu bulunmadığını, tüm telefon görüşmelerinin, isnat edilen suç konusuyla uzaktan, yakından ilgisi olmayan ve sonuç itibariyle de delil niteliğinde kabul edilemeyecek, zorlama yorumlara dayanmış ve bu delillerle hüküm tesis edildiğini belirtti.
Ergenekon sanığı: "Bu örgüt canımızı alan IŞİD'den daha tehlikeli"
Bu davada tamamen yasal dernekler ve sivil toplum kuruluşlarının terör örgütü gibi gösterilmeye çalışıldığını ifade eden Esen, şunları kaydetti:
"Hiçbir cebir ve şiddet kullanılmadan yasal ve meşru yollarla hükümetin iktidardan uzaklaştırılmasını istemek ve bunun için çaba göstermek, bunu ifade etmek hiçbir şekilde bu suçu oluşturmayacağı gibi, tamamen örgütlenme ve ifade özgürlüğü kapsamında kalmaktadır. Maalesef bu yargılamada yasal birtakım toplantılar, mitingler, yürüyüşler, açıklamalar, siyasi mücadele ve bunların yasal bir takım dernek şeklindeki örgütlenmeler aracılığıyla yapılması Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni ortadan kaldırmaya teşebbüs olarak değerlendirilmiştir. Hiçbir tanışıklık ya da telefon görüşmesinde müvekkile isnat edilen suçların varlığını gösterir en küçük bir ifade veya bilgi de bulunmamaktadır."
Avukat Esen, bu nedenlerle Ferit Bernay'ın yurt dışına çıkış yasağının kaldırılarak, hakkında verilen hükmün esastan bozulmasına karar verilmesini talep etti.
Yalçın Küçük: "Çok hümanist bir mahkeme"
"Ergenekon" davası sanıklarından yazar Yalçın Küçük, ömrünün mahkemelerde geçtiğini, Yargıtayda çok hümanist bir heyetle karşılaştığını belirterek, heyete teşekkür etti. Hukuk, ceza davaları ile siyasi davalara bakan 3 tür mahkeme bulunduğunu ifade eden Küçük, "Bu bir siyasi davaydı. Siyasi davalar hemen yapılır, kapıdan alırlar ve idam ederler. Bizi idam etmeleri lazımdı. Bizi korktukları için, cumhuriyetten korktukları için topladılar. Bizi anında alıp, uzatmadan idam etmeleri lazımdı. Bizi idam etmekten korktular ve kaybettiler" diye konuştu.
"Benim için 'manyak, megaloman' ifadeleri kullanılır"
Kendisi için "manyak, megaloman" ifadelerinin kullanıldığını belirten Küçük, "Çünkü çok yeni şeyler söylerim. 12 Eylül'den kısa bir zaman önce, 'Bu ordu gelecek, Erbakan'ı hapse atacak, Erbakan'dan daha yobaz bir rejim kuracak' dedim. Pek çok üniversitedeki arkadaşlarım 'Yalçın Küçük'ün yeni manyaklığı' dedi ama doğru çıktı" ifadelerini kullandı. "Ergenekon" davasının siyasi bir dava olduğu görüşünü yineleyen Küçük, "Bir cumhuriyet savcısının bu kadar usulen bozuk olduğunu söylediği bir davanın esası kalmamıştır ki" dedi.
"Ben bir numarayım"
Hakkındaki suçlamalara değinen Küçük, şunları söyledi:
"Ben bir numarayım. Öyle çok yumuşak olduğuma bakmayın. İddianameye göre PKK'yı ben yönetiyorum, Türk ordusunu ben yönetiyorum, CHP'yi de ben yönetiyorum. Bir de OdaTV davasında tuttular. Soner'i (Yalçın) nasıl yönetirim anlamıyorum. Ben bir numarayım. Nasıl olduğunu bilemiyorum. Mahkeme başkanı bana 'ne iş yaparsın' dedi, hapse girerim, hapisten çıkarım, mesleğim budur. Ancak Silivri dünyadaki en güzel siyasi dava. İçlerinde bir tek çürük çıkmadı. Hepsi ayaktaydılar. Bu da tarihe geçecekti. Onlarla beraber olduğum için onur duydum. Ancak bir kısmı çıktı, çıktıktan sonra çöktüler. Bir daha cumhuriyet tehlikede olursa böyle mahkemeler olursa beni tutuklayacaksınız. Tutuklayın beni. Ben orada moral veriyorum herkese. Benim işim orasıdır. Ancak buraya gelmeyen bazı arkadaşları almayacağım yanıma. Tuncay Özkan'ın adını veriyorum, almayacağım yanıma. O mahkemelerde onlara moral vermeyeceğim. Huzurunuza gelmeliydiler. Bu kadar güzel bir mahkemede her şeylerini anlatmaları lazımdı."
Eski savcı Zekeriya Öz'e, "Beni tutuklayacaksınız öyle anlaşılıyor ama beni tutukladığınız için bu görevden alınacaksınız" dediğini aktaran Küçük, sözlerinin doğru çıktığını söyledi. Küçük, "Biz o mahkemeye göre suçluyduk. Biz cumhuriyeti savunuyorduk. Cumhuriyeti savunanlar veya savunma ihtimali olanlar suçluydu. Bu bir cumhuriyet savaşıydı. Biz orada kazandık. Bütün arkadaşlarımı kutluyorum. Onurla orada cumhuriyetin bekçiliğini yaptılar. Onlar kaybetti, bizleri idam edememekle bu işler bitti" dedi.
Davayı çökertmek için içeriden milletvekili çıkarılması gerektiğini düşündüğünü anlatan Küçük, Engin Alan ve Mustafa Balbay'ı, televizyonda isimlerini söyleyerek kendisinin milletvekili yaptığını ileri sürdü. Küçük, ayrıca Sinan Aygün ve Mehmet Haberal'ın milletvekili olmasıyla Kemal Kılıçdaroğlu'nun ilgisi olmadığını savundu.
"Kendi yapılanmalarının tasviridir"
Küçük'ün avukatı Kazım Yiğit Akalın da kolluk, yargı, medya üçlü sac ayağı tarafından oluşan bir orta oyunu oynandığını ifade etti. "Ergenekon"un bir kurgu olduğunu dile getiren Akalın, bu kurguyu yapanların, iddianamelere de yansıyan kendi örgüt yapılanmalarından yola çıktığını söyledi. Akalın, "Bu kurguda, hukuk camiası var, medya var, rektörler, yöneticiler, bürokratlar, milletvekilleri hepsi var. Ergenekon, bu iddiayı ileri sürenlerin kendi yapılanmalarının tasviri, yansımasıdır. En iyi bildikleri işi yaptılar" dedi.
"Ergenekon" davasında sanıkların birbiriyle tartışabildiğini, kavga edebildiğini, farklı görüşlere sahip olabildiğini anlatan Akalın, kendilerini yargılayan örgütte ise herkesin bir ağız olduğunu ifade etti.
Bağımsızlık, tarafsızlık, doğruluk, dürüstlük, eşitlik ve liyakat ilkelerinin hiçbirini yerel mahkemedeki yargılamada görmediklerini belirten Akalın, "Bu bir tasfiyeydi. 'Onlar çekilecek, biz geçeceğiz' dediler" değerlendirmesinde bulundu. Suçlamalar için dijital delillerin kullanıldığını anlatan Akalın, imajı alınmayan dijital verilerin delil olarak kullanılamayacağını, çünkü sonradan değişiklik yapılabileceğinden, bunlara güvenilemeyeceğini kaydetti. Akalın, hukuka aykırı elde edilen, imajı alınmamış dijital verilerin delil niteliği taşımadığına yönelik Poyrazköy Davası kararını okudu. Kararda, Küçük'ün "Ergenekon" yöneticisi olarak PKK'yı yönettiğinin hüküm altına alındığını belirten Akalın, bu iddianın kimden çıktığı belli olmayan, müvekkille alakası bulunmayan "fabrikatör" isimli bir Word dosyasına dayandığını söyledi. Akalın, Küçük'ün PKK'yı hangi eylemiyle nasıl yönettiği, hangi eylem için kimleri azmettirdiği, üstünde, altında hiyerarşik olarak kimlerin bulunduğu sorularına yargılama boyunca yanıt alamadıklarını bildirdi. Avukat Akalın, davanın usul ve esas yönünden bozulmasını istedi.