hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    İşte Erdoğan'ın bahsettiği o kitap

    İşte Erdoğanın bahsettiği o kitap
    expand

    Başbakan Erdoğan'ın "Öyle kitaplar vardır ki hayatınızı değiştirir" diyerek "Son Devrin Din Mazlumları" adlı kitabından Dersim olaylarıyla ilgili alıntılar yaptığı Necip Fazıl Kısakürek, "Vesikalar Konuşuyor" başlıklı kitapta Dersim konusunu çeşitli yönleriyle ele alıyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Kısakürek, Büyük Doğu Dergisinde yer alan çeşitli konulardaki makalelerden derlenen ve 2008 yılında yayımlanan "Vesikalar Konuşuyor" adlı kitapta Dersim olaylarıyla ilgili 6 makalede yaşananları çeşitli yönleriyle değerlendiriyor.

    Kısakürek, kitapta, "Tarih boyunca gelen faciaların en büyüğü" alt başlığıyla yazdığı "Doğu Faciası" başlıklı bir dizi makalesinde, konuya verdiği önemi, "Meseleleri doğrudan doğruya külli cepheleri, bazen de hep aynı bütüne bağlı ve hep aynı bütünü ifşa edici cüz-i taraflarından ele alan ifşaprogramımızda sıra en mühim bir vakıaya gelmiştir" sözleriyle anlatıyor.

    Makalelerinden birinde Dersim'de yaşananların bir gün tarihin hesap soracağı meselelerin en başında geldiğini ifade eden Kısakürek, yaşanan olayları en büyük çapta merkezi ve esasi davalardan biri olarak tanımlıyor.

    Kısakürek makalede, "Bu, 12-13 yıl önce (...), evvela İsmet İnönü'nün başvekil ve Fevzi Çakmak'ın Genelkurmay Başkanlığı bulunduğu zaman girişilip sonra Celal Bayar'ın başvekilliğinde efsanevi şaheserine kavuşturulan ve başlıca mesuliyeti bu son iki şahıs üzerinde toplanan kanlı Dersim hareketidir" ifadesini kullanıyor.

    Kısakürek, şöyle devam ediyor: "Dersim isimli vatan parçasında cereyan eden bazı münferit şekavet ve isyan halleri, bunların tedip ve tenkili (terbiyelendirme ve toplu olarak yok etme) bahanesiyle bütün o bölgenin, bütün masum sekenesiyle kökünden kazınması gibi bir harekete vesile olmuş ve birkaç yüz veya birkaç bin sergerdenin kanuna zıt vaziyeti, onbinlerce saf ve masum Müslümanın çocuk, genç, ihtiyar, kız, kadın, hasta, alil, ısırgan otu yolunur gibi doğranması işinde sebep (!) rolüne çıkmıştır.

    O zamanki hükümetin, o bölgede bir türlü tesis edemediği huzur ve bir türlü kök saldıramadığı rejim kaygısı, nasıl böyle bir harekete cevaz bahşedebilir ki, böyle olunca bir babanın terbiye edemediği çocuğunu öldürmesi ve bir öğretmenin ders anlatamadığı talebesini zehirlemesi lazım gelir. Kaldı ki baba, kusurlu çocuğuyla beraber onun etrafındaki günahsız seyirci çocuklarını ve öğretmenin bütün sınıfını zehirleyecek olursa, bu, tarihi itisafların en
    büyüklerinden biri olur."

    -Bölgede yaşanan bazı örnek olaylar-

    Makalesinde, bölgede yaşanan bazı örnek olaylardan da bahseden Kısakürek, şunları ifade etti:

    "Babalarını arayan ve yanına gitmek istediklerini söyleyen iki masum çocuğun Hozat Kaymakamı tarafından süngületilerek babalarının yanına gönderilmesi... Kendisinin öğretmen ve köy halkıyla alakasız bir şahıs olduğunu iddia ederek alevler içinden fırlamak isteyen bir gencin kalasla itilip alevler içine atılması ve karşısında sigara içilmesi... Buğday sapları üstünde yakılan, daha evvel kurşunlanmış bütün bir köy halkı... Bir dere içinde boğazlanan ve bu fiili yerine getirecek celladın bulunması bir hayli zorluğa yol açan yirmi masum... Ve buna benzer daha neler neler! Cesetleri değil, manaları muhakeme ve idam eden tarih, bakalım bu 50 bin çocuk, genç, ihtiyar, kız, kadın, hasta, alil Müslüman cesedine karşılık kaçferdin manası üzerinde ebedi idam kararı verecektir?"

    -Dere içinde 20 çocuğu öldürecek kimse bulunamadı-

    Mazgirt'in Tersemek nahiyesinde yaşanan bir olayı da nakleden Kısakürek, nahiye halkı öldürülürken, merhamet sahiplerinden birinin, 1 ile 10 yaş arasında 20 kadar çocuğu alıp bir dere içine sakladığını, ancak bu haber alınınca çocukların öldürülmeleri emrinin verildiğini anlatıyor.

    Kısakürek, anlatımına şöyle devam ediyor:
    "Fakat bu emri yerine getirebilecek kimse zuhur edemiyor. En katı yürekliler bile, böle müdafaasız masumlara silah kullanamayacaklarını söylemeye mecbur kalıyorlar. Tecrübe birkaç defa akamete uğruyor ve hayli sıkıntı mevzu oluyor. Nihayet, en kara yüzlü çingeneden daha karanlık suratlı bir adam bulunuyor ve bir dere içinde titreşe titreşe bekleyen 20 masumun işi bitiriliyor. Murat suyunun kandan kıpkızıl aktığını görenler olmuştur. Celal Bayar'ın Başvekil ve Mareşal Fevzi Çakmak'ın Genelkurmay Başkanı bulunduğu 1938 yılında cereyan eden Dersim faciası, her tavsifin (sıfatlandırmanın) üzerindedir."

    Bir başka makalesinde, Munzur Sıradağları, Perisuyu, Murad suyu ve batıda Fırat Nehri çerçevesine giren toprakların Osmanlı İmparatorluğu'ndan beri gerek maddi, gerek manevi özellikleri bakımından "itaatsizlik ve inkıyatsızlık (baş eğmeme) mevzusu olduğunu", bu konunun Tanzimat boyunca azgın bir yara haline geldiğini ifade eden Kısakürek, "Cumhuriyet devrinde ise eski ve müzmin yangından tüten birkaç basit duman işaretinden başka hiçbir şey göstermediği halde, başına malum olan mukabele geldi. Bu mukabelenin manası, bir türlü tasfiye edilemeyen, ruhi ve içtimai müessir noktaları tedavi olunamayan ve asla tedbire kavuşturulamayan birkaç yangın ve kundak noktası yüzünden, halis bir Türk evi ve Anadolu ocağı örneğinin topyekun yıkılması ve sona ermesidir" yorumunu
    yapıyor.

    Kısakürek, Osmanlı döneminde bu tür bir uygulamaya gidilmediğine vurgu yaparak, "Eğer bu tarzda bir tenkil (topluca ortadan kaldırma) hareketi mümkün kabul edilebilseydi onu, Tanzimat'tan başlayarak gelen çeşitli hükümet idarelerinden her biri yerine getirebilir, hele ittihatçılar gibi pervasızlıkta ve gözü karalıkta birinci çıkmış bir idare tarzı herkesten iyi becerirdi. Fakat bunlar bir mıntıkanın ananevi isyancılarına karşılık, bütün o mıntıkayı ve bütün masum örnekleriyle ve hiçbir düşman ve 'katliam' çetesinin yapmayacağı şekilde yakıp yıkmayı hayallerinden bile geçirmemişlerdir" ifadesini kullanıyor.

    -"Kürt zannedilenler de halis dağ Türkleri-

    Makalede bölgenin nüfus yapısı hakkında da bilgi veren Kısakürek, şöyle devam ediyor:
    "Nüfusu 1935 yılında sayılan veya sayıldığı sanılan Tunceli'de yüzde 98'i köylere ait 108 bin insanı, 15 bin kadarı Kürt zannedilmek ve yarısından fazlası Alevi olmak şartıyla öz Türktür. Kürt zannedilenler de halis dağ Türkleri, Zazalar olarak asıllarına irca edilince Akkoyunlu soyunun mümkün olduğu kadar iptidai, fakat en halis bir damarından gelen Dersim halkını, tamamıyla ve yekpare Türk ve yarı yarıya Alevi ve Sünni kabul edebiliriz."

    -"Yıldırmak için Dersim poligon yapıldı"-

    Kısakürek, Dersim'de yaşananların nedenine ilişkin de şunları kaydediyor: "Bir devrin cumhuriyet idaresi, kökünden kesip biçmek şeklinde halletmek istemiş ve bunu, ne şu ve ne bu maksatla, fakat sadece Anadolu'nun göbeğinde yaşayan ve inkıyat (baş eğme) tanımayan muhafazakar bir ruhun, etrafına örnek teşkil etmemesi için yapmıştır. Gaye; bu Anadolulu ruhuna zıt umdelerin terörle sineye çekilmesini temindi. Dünyada her inkılap ve ihtilalin az çok ve tabii sınırlar içinde kanlı olmasına mukabil, son inkılap, kansızca ve aç gözce teslim aldığı Anadolu bütününü, teslim aldıktan sonra yıldırmak (!) için Dersim'i (poligon) olarak kullanmış ve bu (poligon)un hedefleri içine gebe kadınların çıkık karınlarına ve ağzı süt kokan çocuklara kadar en aziz eşyayı merhametsizce dahil etmiş ve onbinlerce cana kıymıştır." "Şahısları tenkil etmek (topluca ortadan kaldırma) değil mukaddesatı ezmek gibi bir kast yaşandığının apaçık olduğunu" ifade eden Kısakürek, makalesini şu öngörüyle tamamlıyor:

    "Bugünkü sahte hak ve hürriyet kahramanlarının bilfiil başında bulunduğu ve en büyük mesuliyet hissesini taşıyan Dersim faciası, yarının tarih savcıları elinde, büyük amme davası olarak açılacak olan bir numaralı dava dosyasını gösteriyor. Bu dosyada (...) mesul, (...) şanlı demokrat Celal Bayar ile maalesef görüşüyle içi ve mazisi birbirine uymayan Mareşal Fevzi Çakmak'tır. Öbür numaraları kaydetmeye bile değmez."

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow