Ergenekon'da emekli binbaşı savunmada

"Ergenekon" davasının tutuklu sanıklardan emekli Binbaşı Fikret Emek, Eskişehir'de annesine ait evde ele geçirilen silah ve patlayıcıları Güneydoğu'da görev yaparken operasyon bölgesinden aldığını belirterek, "Terör örgütü suçlaması kabul edilebilir,hazmedilebilir değil, vücuduma aldığım yaradan daha ağır gelmektedir" dedi.
Bu arada tutuklu sanıklardan emekli Binbaşı Fikret Emek'in avukatı, tahliye talebinde bulundu.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmanın öğleden önceki bölümünde savunma yapan Emek, davanın iddianamesini kastederek, "böyle bir iddianameyle mahkeme huzurunda yargılanıyor olmaktan dolayı üzüldüğünü" ifade etti.
Emek, ailesini, çevresini ve dolaylı da olsa Türk Silahlı Kuvvetleri'ni (TSK) zor durumda bıraktığı için de vicdan azabı çektiğini söyledi.
Eskişehir'de annesine ait evde ele geçirilen silah ve patlayıcıların "bireysel hatası sonucu" bulunduğunu belirten Emek, 1991 ve 1993 yılları arasında komando birliğinde görev yaptığını, Güneydoğu'da yıllarca PKK ile savaştığını kaydetti.
Bu dönemde komando birliğinde görev yaparken Kanas ve Kaleşnikof marka silahların kendilerinde olmadığını, bu bölgede ve Irak'ın kuzeyinde girdikleri çatışmalarda ele geçirdikleri silahları kullandıklarını ifade eden Emek, göreve giderken bu silahlarla birlikte el bombalarını da güvenlik nedeniyle yanlarında taşıdıklarını anlattı.
Emek, ele geçirdikleri malzemeler ile kendi envanterlerinde bulunan silahları, mayın ve tuzaklardan korunmak, örgütün barınaklarını imha etmek ve şehit vermemek amacıyla kullandıklarını, 1993'te Özel Kuvvetler Komutanlığı'na tayini çıkınca da bu malzemeleri yanında getirdiğini bildirdi.
"Silah ve patlayıcıları teslim etmek aklıma gelmedi"
Irak'ın kuzeyinden dönerken düzenlenen "Çelik" adlı operasyonda, Cudi'de göğsünden ağır yaralandığını ifade eden Emek, bu nedenle 1,5 yıla yakın bir süre tedavi gördüğünü anlattı. Kullandığı ilaçların dalgınlık, unutkanlık yaptığını kaydeden Emek, fiziksel sorunları dolayısıyla yaşadığı uzun nekahat sürecinde, PKK ile çatıştığı dönemde el koydukları ve kendisinde kalan silah ile patlayıcıları teslim etmenin aklına gelmediğini savundu.
Emek, 1996'da Genelkurmay Seferberlik Dairesine bağlı olarak Muğla'ya tayini çıkınca, bu malzemeleri Eskişehir'de annesine ait eve taşıdığını ifade ederek, "Eskişehir'de anneme ait evde ele geçirilen silah ve patlayıcıları operasyon bölgesinden aldım. Hiç kimseye göstermedim, kimsenin de bunlardan bilgisi yok. Terör örgütü suçlaması kabul edilebilir, hazmedilebilir değil, vücuduma aldığım yaradan daha ağır gelmektedir" diye konuştu.
Patlayıcıların ömrü geçti
Emek, bu silah ve patlayıcıların 15 yıldır kullanılmadığını, bakımlarınınyapılmadığını ve 11 yıldır da annesine ait evde bulunduğunu anlatarak, bu tür malzemelerin özel koşullarda depolanması gerektiğini, kendisindekilerin ise uygun koşullarda korunmadığı için raf ömrünün çoktan bittiğini savundu.
Söz konusu silah ve patlayıcıların 1977, 1978 ve 1984 yıllarına ait olduğunu, TNT'nin ise 1950'den kaldığını ve oksitlenip tahrip etkisinin kaybolduğunu belirten Emek, ele geçirilen patlayıcı ve el bombalarının bir kısmının adli emanete, bir kısmının TSK'ya iade edildiğini, bir bölümünün de imha edildiğini kaydetti.
Emek, bu malzemelere ilişkin raf ömrü gibi ihtiyaç duyulacak tüm tespitlerin mahkemece yapılmasını isteyerek, bu patlayıcıların 1995 yılı öncesine ait olup olmadıklarının belirlenmesini talep etti. Bu malzemelerin etki alanı yüksek, kaba silahlar olduğunu belirten Emek, şehirde kullanılabilecek özelliği bulunmadığını söyledi.
"Şenocak ile iş dolayısıyla tanıştım"
2004'te Ankara'da görev yaparken ordudan emekli olduğunu ve evlendiğini dile getiren Emek, iş hayatına atıldığı dönemde sanıklardan Muzaffer Şenocak ile tanıştığını, ancak verimli çalışamayınca kırgın olarak ayrıldığı Şenocak'ı 3 yıla yakın süredir görmediğini anlattı.
Emek, terör örgütüne yönelik çalışmalar ile bazı askeri şahısların uygunsuz davranışlarının tespiti, devletin bekası ve güvenliği için yapılan çalışmaların iddianameye konulduğunu öne sürdü.
Mensubu olmakla gurur duyduğu TSK ve Özel Kuvvetler Komutanlığı'nın şaibe altına alınmaya çalışıldığını savunan Emek, "asıl gladyonun, Özel Kuvvetler'e iftira atanlar olduğunu" iddia etti.
Ajandadaki şema ve krokiler
Emek, ticari faaliyetleriyle ilgili ajandasındaki şema ve krokilerin, iddianamede suç unsuru olarak yer aldığını ileri sürerek, Orgeneral Eşref Bitlis'i taşıyan uçağın düşmesinde sabotaj ihtimali bulunduğunu, elektromanyetik dalgalar ve uçak düşürülmesiyle ilgili okuduğu kitaplardan bilgilenme amacıyla notlar aldığını ve bunların da iddianameye konulduğunu savundu.
İddianamede yer alan bazı şemaların ticari amaçlı olduğunu ve bunların askeri alışkanlığından dolayı yaptığı karalamalardan oluştuğunu ifade eden Emek, TSK'nın verdiği emirler doğrultusunda görev yaptığını dile getirdi.
Cumhuriyet ve Danıştay'a saldırılar
Emek, Ümraniye'de el bombalarının bulunduğu 12 Haziran 2007'den 2 gün sonra, eşi ve annesiyle gittiği umre ziyaretinden döndüğünü ifade etti:
"El bombalarının bulunduğunu gazetelerden duydum. Örgüt içerisinde yer alsam, şahıslarla ilişkim olsa, Eskişehir'de anneme ait evde unuttuğum silahlar ile Ankara'da evimde çıkan belgeleri imha eder, bulundurmazdım. Bu belgelerin Ergenekon'la ilişkisi yok. Bende bulunan askeri belge ve bilgiler görev yaptığım döneme aittir. Emekli olduktan sonra bilgi ve belge bulundurmadım. Bu tür patlayıcılar, belgeler dokümanlar ikametgahta saklanmaz, hücre evlerinde bulunur.
Cumhuriyet Gazetesi ve Danıştay eylemleriyle ilgili aleyhimde sunulacak hiçbir delil yok. İddianamede belirtilen saçma sapan, hurafelerle dolu örgüt eğer gerçekten varsa benim fikri yapımla uyuşmaz."
"Bir gazi eli kanlı terörist olamaz"
Emekli Binbaşı Fikret Emek, "terör örgütü ithamının kendisine çok ağır geldiğini, bir gazinin acımasız, eli kanlı terörist olamayacağını" söyledi.
Kızının doğumunu beklerken gözaltına alındığını ve cezaevindeyken kızının dünyaya geldiğini belirten Emek'in, "Anne dediğim kutsal birinin evinde unuttuğum bana ait silah ve patlayıcıların bulunması manevi zarar vermiştir" derken duygulandığı ve sesisin titrediği gözlendi.
Fikret Emek'in avukatından tahliye talebi
"Ergenekon" davasında savunmasını yapan tutuklu sanıklardan emekli Binbaşı Fikret Emek'in avukatı, tahliye talebinde bulundu.
Emek'in avukatı Mehmet Katar, savunmasında, "Müvekkilim yıllarca terör örgütleriyle ön safta, göğüs göğüse mücadele vermiş ve bu uğurda gazi olmuştur. Halen terör örgütleriyle girdiği çatışmada aldığı ağır ve ölümcül yaranın sıkıntılarını yaşamakta ve bu nişanı onurla taşımaktadır" dedi.
Müvekkilinin, "silahlı terör örgütüne üye olma, devletin güvenliğine ilişkin belgeleri çalma, bulundurma, tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma, silahlı terör örgütüne silah sağlama, mala zarar verme ve açıklanması yasaklanan gizli bilgileri temin etme" suçlamalarına ilişkin yargılandığını dile getiren avukat Katar, "Müvekkilim, sorgu hakimliğinde terörden değil, vahim miktarda silah bulundurmaktan tutuklanmıştır. Terörden tutuklanma talebi reddedilmiştir" diye konuştu.
Avukat Katar, sanıklardan Muzaffer Tekin'de bulunan 16 No'lu CD'nin izini takip eden savcılığın Fikret Emek'e ulaştığını ve vahim miktardaki silah ve patlayıcılar bulununca müvekkilinin, adı geçen terör örgütünün içine dahil edildiğini söyleyerek, "CD'nin takip ettiği yol ve bu yoldaki şahıslar burada ayrıntılı dinlendi. CD'nin içeriğinin suç olmadığı iddianamenin içeriğinde sabit" dedi.
Amasya Merzifon, Antalya Alanya, Çankırı ve İstanbul Tuzla'da ele geçirilen el ve sis bombalarının Fikret Emek'ten elde edilen bazı bombalarla aynı seri numarasından olduğunun, ayrıca Eskişehir'de ele geçirilen el bombalarından birinin Cumhuriyet gazetesine atılan el bombasıyla aynı seriye ait olduğunun iddianamede bir kaç defa tekrar edildiğini dile getiren Avukat Katar, Emek'in örgüte silah sağladığı yönünde iddia bulunduğunu, fakat patlayıcıların üzerindeki harf ve rakam gruplarının, seri numarası değil, kafile numarası olduğunu söyledi.
Avukat Katar, aynı kafileden on binlerce bomba üretildiğini de dile getirdi. Müvekkilinin örgüte ait silahları gizlediği iddiasının tamamen varsayıma dayalı olduğunu savunan Katar, "Tamam, silah var. Mızrak çuvala sığmaz. Ama bunların örgüte ait olduğuna dair hiçbir delil bulunmamaktadır" dedi.
"Müvekkilimin Muzaffer Tekin ile ilgisi yok"
Müvekkilinin, Muzaffer Tekin'le hiçbir ilgisi bulunmadığını ifade eden Katar, "Müvekkilim hakkında bir defa Muzaffer Tekin'in bürosuna gittiğine dair belge varsa, suçlamaları kabul etmeye hazırız" şeklinde konuştu.
Katar, müvekkilinin sanık Zekeriya Öztürk ile aynı harp okulundan mezun olduğunu ve uzun yıllar önce birlikte komando kursuna katıldığını, bunun dışında son 15 yıldır hiçbir görüşmeleri bulunmadığını ifade etti.
Avukat Katar, "Var olduğu söylenen örgüt ile müvekkilim arasında nasıl bir bağlantı olduğu ne iddianamede, ne klasörlerde delillerle sabit olacak şekilde mevcuttur" dedi.
Müvekkilinin sağlık sorunları bulunduğunu, tutuklu kaldığı süre içinde 35 kilo kaybettiğini dile getiren Katar, tahliye talebinde bulundu.
Talepler
Bu arada, tutuklu sanıklardan Nusret Senem'in mahkemeye vermek üzere hazırladığı dilekçede, "devlete ait gizli belgeleri temin" suçlamasına ilişkin savunma delillerinin toplanmasına yönelik talebini ilettiği öğrenildi.
Senem'in dilekçesinde, "Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı sıfatıyla Kutlu Savaş'ın, dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz'ın 13 Ağustos 1997 tarihli ve Teftiş M. 139 Sayılı onayıyla hazırladığı 119 sayfalık raporun ve eklerinin Başbakanlık'tan celbine karar verilmesi, 6 Kasım 1998 tarihli Şenkal Atasagun imzalı yazı ekinde Ankara 26. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilen 17 Aralık 1996 tarihli, gizli ve kişiye özel ibareli olup Liderler Zirvesi'ne sunulan MİT raporu ve eklerinin MİT Müsteşarlığı'ndan celbine karar verilmesi, arz ve talep olunur" ifadesi yer aldı.
Öte yandan, tutuklu sanıklardan Vedat Yenerer'in avukatı Vural Ergül'ün mahkemeye sunduğu dilekçede de şöyle denildi:
"Dosya eki 58'inci klasörün 27'nci sayfasında unutulmuş, 24 Şubat 2008 tarihli bilgisayar çıktısının altında yer alan elektronik adresin ne anlam taşıdığı hususunda bilgi işlem uzmanlarından bilirkişi raporu alınması ile ekte sunduğum ihbar mektuplarına ilişkin tutanaklarla ihbar mektuplarının zarflarının örneklerinin dosyaya sunulması ve ihbarlara konu CD'lerin üzerinde oluşturulma tarihinin belirlenmesi amacıyla bilgi-işlem uzmanlarından bilirkişi raporu alınmasına karar verilmesini talep ediyorum."
Avukat Ergül, dilekçesine, bir ihbar mektubunun ve Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz tarafından İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğüne gönderilen bir talimat yazısının bilgisayar ekranından alınma görüntülerini de ekledi.
SON DAKİKA
EN ÇOK OKUNANLAR
ÖGG SONUÇLARI SORGULAMA TARİHİ: ÖGG sınav sonuçları ne zaman açıklanacak?
İstanbul’da büyük deprem senaryosu: 34 bin bina hasar görecek
YENİ AFAD DEPREM HARİTASI : AFAD deprem haritası yenilendi! Türkiye'de deprem riski en az iller neresi? Hangi illerde deprem riski yüksek? AFAD Türkiye Deprem Haritası!
Dikkat çeken çalışma: Harita yayımlandı! İstanbul ve Marmara kıyılarındaki tsunami risk alanları belirlendi
6.2'lik depremi sonrası çarpıcı sözler: Zemin ve eviniz sağlamsa; rahat uyuyabilirsiniz