Çobanlıktan subaylığa... Çocukken yolu Atatürk ile kesişti: Ölene kadar o anları unutmadı!
Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceğini gelecek nesillerde gören ve her bulduğu fırsatta onların elinden tutmaya çalışan Atatürk, cephelerde geçen ömründe çocuklara olan sevgisini manevi evlatlarının elinden tutarak da gösterdi. Bu çocuklardan biri de çobanlık yaparken Atatürk'le karşılaşan 'Sığırtmaç Mustafa' oldu.
104 yıl önce bugün Milli Mücadele’nin ana karargâhı olan Ankara'da meclis coşkusu yaşanıyordu. Olağanüstü yetkilere sahip olan bu meclis, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla taçlanacak olan Kurtuluş Savaşı zaferi sırasında, milli iradenin en büyük temsilcisi oldu. Savaşın en kritik günlerinde aldığı kararlarla kurtuluş hikâyesinin yazılmasında ve Cumhuriyet'in ilanına giden yolda da önemli bir pay sahibi oldu. Millet Meclisi'nin açılışı, 1924 yılından itibaren bayram olarak kutlanmaya başlandı. Bu tarihten 5 yıl sonra 23 Nisan 1929 tarihinde Atatürk bu bayramı çocuklara armağan etti ve 23 Nisan o günden itibaren yurt genelinde Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak kutlanmaya başlandı. Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğini yeni nesillerde gören Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk, aldığı kararla dünya tarihinde çocuklara bayram armağan eden tek lider oldu.
Ömrünü ülkesi ve idealleri uğruna cephelerde geçirmiş olan Mustafa Kemal Atatürk, ‘kimsesizlerin kimsesi’ olarak tanımlanan en büyük eseri Türkiye Cumhuriyeti’nin faziletlerini de elinden tuttuğu çocuklarla gösterdi. Atatürk, farklı zamanlarda Anadolu'nun farklı yerlerinde karşılaştığı 11 çocuğu manevi evlat edinerek bu çocukların hayatlarını değiştirdi. Bu çocuklardan biri de 'Sığırtmaç Mustafa' olarak bilinen Mustafa Demir oldu. Çobanlık yaptığı sırada Atatürk ile tesadüfen karşılaşan Sığırtmaç Mustafa’nın hayatı, bu karşılaşmadan sonra tamamen değişti.
Atatürk; İhsan, Ömer, Afife, Abdürrahim ve Zehra (Zühre)’yı Cumhuriyet’ten önce; Sabiha, Afet, Rukiye, Nebile, Ülkü ve Sığırtmaç Mustafa’yı Cumhuriyet’ten sonra manevi evlat edindi.
‘ADIMI DUYUNCA ADAŞ OLDUĞUMUZU SÖYLEDİ’
Sığırtmaç (sığır çobanı) Mustafa’nın hikâyesi, Bulgaristan’da hayata gözlerini açmasıyla başladı. Daha önce kendisiyle yapılan röportajlarda 1928 yılında ailesiyle birlikte muhacir olarak Yalova’ya yerleştiklerini ifade eden Sığırtmaç Mustafa’nın hikâyesi bir yıl sonra Atatürk ile karşılaşması sonucunda farklı bir boyuta evrildi. Bu karşılaşmayı, "O zamanlar 11 ila 12 yaşındaydım. Babam beni Balaban Deresi'nin doğusunda bulunan bir çiftlikte çoban çırağı olarak çalışmam için bir işe vermişti. Bir sonbahar mevsiminde hayvanları su içmesi için dereye indirmiştik. Akşam üzeri olduktan sonra hayvanları çiftliğe götürmek için harekete geçtik. Hayvanları saydığımızda birinin eksik olduğu fark ettik. Benden büyük olan arkadaşım kayıp olan hayvanı bulmak için yanımdan ayrıldı. Ben de diğer hayvanları çiftliğe götürmek için yola koyuldum. Bu sırada karşıdan 8 ila 10 atlı geliyordu ve bana çiftliğin yolunu sordular. Onlara yanlış yolda olduklarını söyledim. Benden kendilerini çiftliğe götürmelerini istediler. Çiftliğe vardığımızda içlerinden biri bana adımı sordu. Soruları soran hep bu kişiydi. Adımın Mustafa olduğunu söyleyince bana adaş olduğumuzu söyledi" şeklinde anlattı.
Atatürk’ün sorduğu soruları rahat tavırlarla cevaplandıran Sığırtmaç Mustafa, Mustafa Kemal Paşa’nın kendisine "Ne iş yaparsın?", "Ayda ne kadar kazanırsın?" sorularını yöneltmesi üzerine "Bu gördüğünüz sığırları güderim" şeklinde cevap verdi ve ayda 3 lira kazandığını söyledi. Atatürk’ün "Peki yılda ne kadar kazanırsın?" sorusunu tek başına cevaplamakta güçlük çeken Sığırtmaç Mustafa, kendi anlatımına göre bu Mustafa Kemal’in yardımlarıyla bu soruya "Yılda 36 lira kazanırım" cevabını verdi. Sığırtmaç Mustafa, Atatürk’ün kendisine 36 lira vermek istemesi üzerine ilk önce bu parayı almayı reddetti. Israr üzerine yanındaki 20 kilo cevizi alması karşılığında parayı kabul edeceğini söyledi. Bu hareket Atatürk'ün çok hoşuna gitti. Sığırtmaç Mustafa, konuştuğu kişinin Mustafa Kemal Atatürk olduğunu ancak Atatürk’ün ‘Benim de adım Mustafa ancak yanında bir de Kemal var’ demesiyle anladı.
Küçük Mustafa'yı unutmayan Mustafa Kemal, kısa bir süre sonra kaymakamlık vasıtasıyla onu buldurtup yanına getirtti ve ailesinin de onay vermesinin ardından onu kendi himayesine aldı. Sığırtmaç Mustafa, Atatürk’ün kendisine çiftlikte yeni bir görev vereceğini düşünüyordu. Ancak Atatürk’ün onunla ilgili farklı planları vardı.
Atatürk'ün Sığırtmaç Mustafa'ya gösterdiği bu ilgi çevresindeki bazı kişiler tarafından hayretle karşılanmıştı. Bu kişiler, bir çobanın okuyamayacağını, onun boş yere çaba harcadığını, hem de yüzüne karşı açıkça söylemekten kaçınmıyor, "Paşam boş yere emek veriyorsun. Çoban hiç okur mu, adam olur mu?" diyorlardı. Yine bir gün yemekte bu konu görüşülürken, Atatürk dayanamadı:
"Canım, ne uzağa gidiyorsunuz? Ben de bir zamanlar tarlarda kargaları beklerdim. Dayımın çiftliğinde onun koyunlarını güttüm. Beni biraz zeki gören dayım 'Bu çocuğu okutmalı' dedi. Bundan sora beni askeri okula yazdırdılar. Ben okudum, gördüğünüz yere geldim. Çobanlar okumaz diye bir nazariye yoktur. Bu çocuk da okur. Belki büyük bir adam da olur. Onu da zaman gösterir."
ÇOBANLIKTAN SUBAYLIĞA
Atatürk’ün himayesine alındıktan sonra İstanbul’a giden, ilk etapta yetersiz beslenmeden kaynaklanan hastalıkları, karnını davul gibi yapan sıtma sebebiyle tedavi edilen Sığırtmaç Mustafa, sağlığına kavuştuktan sonra Beşiktaş’ta ilkokula yazdırıldı. Derslerinde oldukça başarılı olan küçük Mustafa, ortaokulun ardından askeri liseye gitti ve Harp Okulu'nu bitirerek subay oldu. 1934 yılında Soyadı Kanunu çıktıktan sonra 'Demir' soyadını alan Sığırtmaç Mustafa, 1941 yılında Harp Okulu’ndan teğmen rütbesiyle mezun oldu ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ne katıldı.
Yüzbaşı rütbesiyle görev yaptığı sırada Rıfkiye Hanım’la evlenen Demir, 1954 yılında Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Atadan (Makbule Hanım) tarafından manevi evlat edinildi. 1960 yılında kalp rahatsızlıkları sebebiyle Binbaşı rütbesiyle ordudan emekli olan Demir, ömrünün son yıllarında tekrar Yalova’ya yerleşti. Mustafa Demir, 15 Ocak 1987'de yaşamını yitirdi ve Yalova’da toprağa verildi. Demir, yıllar sonra emekliliği esnasında kendisiyle yapılan röportajda, “Hastanede yattığım sırada özel bir öğretmenle eğitimlerime başladım. Eğitim hayatım bu şekilde başladı. Kuleli Askeri Lisesi’ne girdim. Oradan Harp Okulu’na geçtim ve kendi isteğimle ordudan emekli oldum. Allah nur içinde yatırsın eğer Atatürk benim elimden tutmasaydı, okutmasaydı bugün olduğum yerde olamazdım. Allah rahmet eylesin” ifadelerini kullandı.
Binbaşı Mustafa Demir'in, adını Makbule Hanım'ın koyduğu kızı Tacınur Demir, onun son yıllarını şöyle anlatmıştı:
"Ölünceye kadar Atatürk'ü dilinden düşürmedi. Ona toz kondurmaz, aleyhine bir tek söz söylemeye kalkışanı hemen sustururdu. Beni de Atatürk sevgisiyle yetiştirdi. Atatürk'ü daha çocukken onun anlattıklarıyla tanıdım, sevgi ve saygı duydum. Atatürk'te en beğendiği tarafları, kahramanlığı, dürüstlüğü, verdiği sözü yerine getirmesiydi."
Tacınur Demir'in Atatürk'ün 'manevi torunu' olduğunu, en yakınları dışında kimse bilmedi. Bunu bir gurur vesilesi yaparak, övünmekten kaçındı. Atatürk'e duyduğu büyük hayranlık ve babasının anısını yaşatmak amacıyla oğluna da Mustafa adını verdi.
Kaynak: Milliyet / Oğuzcan Atış
SON DAKİKA
EN ÇOK OKUNANLAR
Türkiye’nin güzelliklerinden ilham alan TOGG'un 7'nci rengi belli oldu: AYDER!
1 KASIM 2024 CUMA NAMAZI VAKTİ SAAT KAÇTA? İstanbul, Ankara, İzmir cuma namazı saati Diyanet!
Narin'in kaybolduğu gece oradaydı! İşte amca Salim Güran'ın deredeki görüntüleri...
Kız kardeşini 8 yaşındaki oğlunun yanında silahla öldürdü
Kiralık katil vazgeçince ağabeyini çekiçle kendi öldürdü