Asimilasyon ve Göç: Bulgaristan Türkleri'nin Öyküsü
Asimilasyondan kaçan 350 bin Bulgaristan Türkü…Bulgar zindanlarından sınır kapısına getirilen Türk mahkumlar…Kapıkule'den ufka kadar uzanan araç kuyrukları…ve ufku dahi delip geçen yeni bir başlangıç hayali...
Bu sene, Avrupa'nın 2. Dünya Savaşı'ndan sonraki en büyük zorunlu göçünün 25. Yılı… Bulgaristan Türkleri 1989'un yazında Türkiye'ye göç etmişlerdi. Ben de kameraman Hilmi Yaşa ile birlikte, Doğu Bulgaristan'da göçmenlerin izini sürdüm. Araştırmama Yapım Asistanı Emrah Akbaş'ın da katkısı önemliydi. Bu sayfayı Rıdvan Akar'la Hayatın Tanığı programının metin formatında oluşturduk. Videolar yazıyı bütünlediği için, yazının devamına geçmeden videoları izlemenizi tavsiye ederiz.
Bulgaristan Türklerinin 89 Göçü
14. yüzyıldan beri Bulgaristan'da yaşayan Türkler, yeni bir hayata ancak 1989 göçü'nün ardından başlayabilecekti. Bu, 2. Dünya Savaşı sonrasında, Avrupa'da yaşanan en büyük zorunlu göç olayıydı.
İsimleri Bulgar isimleriyle değiştirilen, anadillerini konuşmaları yasaklanan, gözaltında ağır işkenceler gören Bulgaristan Türkleri, son çırpınışlarını sergileyen komünizmden kaçıyordu. Oysa komünizmle tanıştıklarında bu yeni rejimin benliklerini yok etmeye çalışacağı akıllarının ucundan dahi geçmemişti… Bulgaristan'ın 2. Dünya Savaşı'na Almanya'nın yanında katılmasının ardından, Sovyetler Birliği ülkeyi işgal etti. Faşist rejim devrildi, yerine komünizm geldi. Artık idare Sovyet destekli Vatan Cephesi'nin elindeydi.
Bulgaristan'daki Türk azınlığı, taleplerinin yerine getirileceği sözünü veren Vatan Cephesi hükümetini destekliyordu. Ancak iktidarın Bulgaristan Komünist Partisi, yani BKP'ye geçmesiyle rüzgâr birkaç sene içinde tersine döndü. BKP'ye göre azınlıklar üniter sosyalist yapının önündeki en büyük tehlikeydi.
Bulgaristan'da Asimilasyon
Asimilasyon çalışmaları Türk azınlığının eğitim seviyesinin yükseltilmesiyle başladı. Eğer Türkler komünist eğitim sisteminde daha uzun zaman geçirirlerse sosyalist değerleri benimsemeleri daha kolay olabilirdi. 1943-44 öğretim yılında 424 Türk Okulu, 871 öğretmen ve 37.335 öğrenci bulunurken, 1949-50 yılında bu rakamlar sırasıyla 1.199, 3.307 ve 105.376'ya yükseldi.
BKP, Türk azınlığının dini yaşamına ve geleneksel kıyafetlerine de müdahale etti. Medreseler ve kuran kursları kapatıldı. Başörtülü Türk kadınları baskı altında kaldı. Bulgaristan Türkleri huzursuzdu. 16. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar, Türkler Bulgaristan'da çoğunluğu oluşturuyordu. Oysa 1934'e gelindiğinde, resmi rakamlara göre 618 bin Türk nüfusun yalnızca %10'unun teşkil ediyordu. Bu bir azınlık grubu için yadsınamayacak bir rakamdı. Eğer azınlığın sayısı azaltılırsa asimilasyon daha hızlı ilerleyebilirdi.
Bulgaristan'dan kaçış
Bulgar hükümeti Türkiye'ye bir nota vererek sınır kapısını açmasını istedi ve 1950-51 yıllarında 154.393 kişi Türkiye'ye göç etti.Göçler bununla sınırlı kalmayacaktı. Göçmenlerin Bulgaristan'da kalan akrabalarının yüksek ulusal dirence sahip olduğunu düşünen komünist rejim, Türkiye ile Yakın Akraba Göçü antlaşması imzaladı. Böylelikle, 1968'den 1978'e kadar 130 bin kişi daha Türkiye'ye göç etti.
Asimilasyon tam gaz
BKP'nin hedefinde yine Türk okulları vardı. Artık bu okulların sistematik bir şekilde ortadan kaldırılmasının vakti gelmişti. 1973'ten itibaren Türkçe seçmeli derse dahi müsaade edilmeyecekti.
Türk basını da Türk okulları gibi yavaş yavaş yok edilecekti. Komünist parti döneminde Bulgaristan'da 5 Türkçe gazete, 1 de Türkçe dergi yayımlanmıştı. Zamanla yalnızca 1 tane Türkçe gazete kaldı. Onun da içindeki Türkçe sözcük sayısı her geçen gün azalıyordu.
Resmi tarihin değiştirilmesi asimilasyonun bir başka önemli ayağıydı. 70'lerin sonundan itibaren, aslında Bulgaristan sınırları içinde Türk diye bir azınlık grubunun bulunmadığı, bunların Osmanlı döneminde Müslümanlaştırılmış Bulgarlar olduğu yazılmaya başlandı.
Kenan Evren Sofya'da
Tarih kitaplarının değiştirilmesi aslında yaklaşan fırtınanın habercisiydi. 1982 yılında Cumhurbaşkanı Kenan evren Bulgaristan'ı ziyaret etti. Bu devlet başkanları düzeyinde, iki ülke arasındaki ilk ziyaretti. Acaba Cumhurbaşkanı Evren fırtınayı dindirebilecek miydi?
1954'ten beri Komünist Parti genel sekreterliğini yürüten Todor Jivkov, Sovyet lideri Gorbaçov'a Evren'le aralarında geçen konuşmayı şöyle özetleyecekti:
"Ben Evren'e kesin olarak şunu söyledim. Bu halk Müslüman… O zaten Müslüman kalıyor, kendi ibadetlerini yerine getiriyor. Kendi ibadetini yerine getirebilmesi için biz finanse ediyoruz… Hocaları var, camileri var, her şeyleri var ama bu halk Türk halkının bir parçası değil ve onların nasıl yaşayacağı ve ne yapacağı sizi ilgilendirmez. Bu halk Bulgaristan'ın bir parçası…"
Todor Jivkov- 24 Ekim 1985
Bulgaristan'da "sert" asimilasyon
Jivkov asimilasyonun yeterince hızlı ilerlemediğini düşünüyordu ve 1984'te sert asimilasyon dönemini başlattı.
Camiler ibadete kapatıldı. Bazıları ambara dönüştürüldü. Yalnızca ihtiyarların camiye gitmesine izin veriliyordu. Hacca gitmek ve hatta sünnet bile yasaklanmıştı. Sünnet edilen çocukların anne ve büyükanneleri 5 yıla kadar hapis cezasına çarptırılıyordu.Bulgaristan Türkleri cenazelerini bile diledikleri gibi kaldıramıyordu. Cenazenin yıkanma usulü yasaklanmış, Arapça ve Türkçe yazılı mezar taşları paramparça edilmişti.
Türkçe konuşma yasağı "sert" asimilasyonun bir diğer önemli ayağıydı. Yasak büyük küçük dinlemiyordu. Uymayanlar para cezasına çarptırılıyordu. Bulgarca bilmeseler dahi...
Türk isimleri Bulgarlaştırılıyor
Jivkov'un en ağır asimilasyon darbesi anadilin yasaklanması değildi. Aklında öyle bir teknik vardı ki Bulgaristan Türklerinin bilinçaltını alt üst edecekti…
Jivkov'un sert asimilasyon yöntemleri
Jivkov, isim değiştirme kampanyasına "Soya Dönüş Süreci" adını vermişti. Osmanlı döneminde zorla Türkleştirilmiş olan Bulgarların, Bulgar isimlerini gönüllü olarak geri aldıklarını iddia ediyordu.
1 milyona yaklaşan Türkler
Peki sözde Soya Dönüş Sürecini neden başlatmıştı? Ne olmuştu da Jivkov, 1984-89 yılları arasında zulmün dozunu arttırmaya karar vermişti? Jivkov'un 24 Ekim 1985'te Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri Gorbaçov'a Sofya'daki bir toplantı sırasında söyledikleri bir ipucundan fazlasıydı…
"Bulgaristan'daki Türklere gelince, bunların sayısı 800 bin. 2000 yılına kadar 1 milyon olacaklar. Artış oranları çok yüksek… Türk tarafı bunları Türk milletinin bir parçası olarak görecek. Bazı şeyler gözümüzden kaçmış…"
Türk nüfusu Bulgarlardan daha hızlı büyüyordu. 1975 yılında Bulgarların doğum oranı binde 16,6 iken bu oran Türklerde 24,5'e varıyordu. Bu hızlı artış Jivkov'da derin bir endişe uyandırdı. Zira Türklerin sayısı arttıkça özerklik talep etme ihtimalleri de yükseliyordu.
Komünistlerin Türkiye paranoyası
Türklerin asimile edilmek istenmesinin bir diğer gerekçesi de 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı'ydı. Bülent Ecevit, Bulgaristan'dakinden çok daha az sayıda Türk'ü savunmak için adaya asker çıkartmıştı. Jivkov, Bulgaristan Türklerini kimliklerinden koparıp, Bulgaristan'daki Türk azınlığının varlığını inkâr etmezse aynı kadere mahkum olabileceğinden korkuyordu. Bir Bulgar komünist partisi merkez komitesi üyesi bu korkuyu paylaşıyordu:
"Hiç kendimizi kandırmayalım. Türkiye acayip güçlü. Eğer iş bir askeri itilafa dayanırsa, Türkiye bir haftada bizi öğütecek. Siz daha iyi bilirsiniz ama eğer Trakya'da olan Türk ordusu yola çıkarsa İslimye'ye kadar onu durduracak kimse yok."
Hristo Maleev- 16 Haziran 1989
Bulgaristan diktatörünün paranoyası Türklere bir kâbus yaşatıyordu. Bulgaristan Türkleri, Türkiye Cumhuriyeti'nden bir hamle bekliyordu…
Bulgaristan Türklerinin direnişi
Türkiye soydaşlarını almaya hazırdı ama Bulgaristan vermeye niyetli değildi. O vakit gelinceye kadar, Bulgaristan Türkleri benliklerini savunmak zorundaydı…
Kırcaali sokaklarında fırtına öncesi sessizlik hâkimdi. Köylerde ise kimse yerinde duramıyordu. Artık Türkler örgütlenmeye başlamıştı.
Kırcaali sokaklarında fırtına öncesi sessizlik
Bulgaristan Türklerinin kayıpları
Komünist rejim Türkleri terörizmle suçluyordu. 1984 ve 1985 yıllarında Filibe Tren İstasyonu'nda ve Varna Havalimanı'nda bombalar patlamıştı. Saldırılardan Türk örgütleri sorumlu tutuldu ve 3 Türk ölüm cezasına çarptırıldı.
Eylemlerdeki tansiyon da hızla yükseliyordu. Sonunda silahlar patladı… Eylemci Türkler Jivkov'un askerlerini, Jivkov ise Bulgaristan Türklerini suçluyordu. Türklerin verdikleri şehitler her geçen gün artıyordu…
Bulgaristan Türkleri korkmuştu. 1980-84 döneminde öldürülen Türk sayısının 700 ila 900 arasında olduğu tahmin ediliyordu.
Adeta 90'ların Türkiye'si…
Eylemler azalmıştı ama faili meçhul cinayetler ve işkencenin hızı kesilmiyordu. Politbüro Türk ulusalcı akımının kökünü kurutmaya kararlıydı. 90'ların Türkiye'sinde Kürtlerin yaşayacaklarını, Bulgaristan Türkleri 80'lerde yaşıyordu…
Belene… 1985'te yaklaşık bin Türk liderinin yattığı o meşhur Bulgar zindanı… Mahkûmlar gece gündüz, madenlerde köle misali çalıştırılıyorlardı…
Bulgaristan Türkleri Belene 'den sürgün edildiğinde, Türkiye Cumhuriyeti diplomasi kartını oynuyordu. Bulgaristan ve Türkiye arasındaki müzakereler başlamıştı…
Bulgaristan Türkleri açlık grevinde
Diplomasi sonuç vermemişti. Sonuç alabilmek için Bulgaristan Türklerinin daha radikal eylemler gerçekleştirmesi gerekiyordu. Belene mahkûmları açlık grevine başladı. Bulgaristan Türklerinin deyimiyle, Beleneciler, asimilasyonun son bulmasını, tutuklu Türklerin serbest bırakılmasını ve Türkiye'ye göç edilmesine izin verilmesini istiyordu. İstekleri uluslararası radyolar aracılığıyla tüm dünyaya duyuruldu.
Komünizmin son çırpınışları
Artık soğuk savaşın da sonu yaklaşıyordu. Sovyetler birliği komünist Partisi'nin yeni genel sekreteri, komünizmin çöküşünü engellemeye çalışıyordu. Mihail Gorbaçov yeniden yapılanma için harekete geçti…
Perestroika ve Glasnost sözcükleri Gorbaçov ile özdeşleşmişti. Perestroika Rusça reform, Glasnost ise şeffaflık anlamına geliyordu. Özellikle şeffaflık politikası, bir doğu bloğu ülkesi olan Bulgaristan'ı derinden etkileyecekti.
Glasnost komünist rejimi çepe çevre saran sır perdesinin aralanmasını, basının özgürleştirilmesini ve vatandaşlara ülke içinde ve dışında serbest dolaşım imkânı sağlanmasını öngörüyordu. 9 Mayıs 1989'dan itibaren, başvuruda bulunan Bulgaristan vatandaşlarının çoğuna pasaport verilmeye başlandı. Türkler pasaport dairelerine akın etti.
1989 göçüne doğru
Bulgaristan Türkleri serbest uluslararası dolaşım hakkını elde etmişti. Devam eden açlık grevleri de Jivkov'u hem iç hem de dış baskıya maruz bırakıyordu. Jivkov asimilasyon politikasında bir değişikliğe gitmesi gerektiğini farkındaydı. O yeni yöntemin adı zorunlu göçtü...
Dönemin Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı'nın yeni pasaport kanunu ile ilgili söyledikleri Bulgaristan'ın göçten ne beklediğine açıklık getiriyordu:
"Bence başlıca mesele, Bulgaristan'da kalan bu nüfusu nasıl özümleyeceğiz. Daha az olursa, daha kolay özümleyeceğiz. Eğer uç unsurlar ülkeden atılırsa daha iyi olacak. Türkiye'ye gideceklerin sayısından çok başlıca ağırlığı bu hususa vermemiz gerek. Kapıyı Türkiye'nin kapatmasını bekleyelim. Biz hiçbir şekilde kapıyı kapatmayalım. Eğer kapının kapanmasına Türkiye neden olursa; bu burada kalacakların özümlemesine yardımcı olacak. Kapıyı kapattığından dolayı Türkiye'yi suçlu çıkaracağız."
Ivan Ganev- 16 Haziran 1989
Todor Jivkov'un 29 Mayıs 1989 günü, Bulgar televizyonunda yaptığı ulusa sesleniş konuşması Turgut Özal'a rest niteliğindeydi:
"Türkiye'nin, göç etmek isteyen her Bulgar Müslüman'ını kabul etmeye hazır olduğunun borazanlığını yaptı. Bununla ilgili olarak, Bulgar Müslümanları adına ve devlet konseyi başkanı olarak kendi adıma, ilgili Türk makamlarına şunu söylemek isterim:Geçici olarak Türkiye'ye gitmek veya orada kalmak isteyen bütün Bulgar Müslümanlarına sınırı açın. Oyalama devri kapandı. Uluslararası norm ve sözleşmelere uygun olarak Türkiye'nin sınırlarını dünyaya açması gerekir. Bulgaristan Halk Cumhuriyeti'nin bunu yaptığı gibi."
Başbakan Özal'ın yanıtı gecikmedi. Egolar radyo dalgaları aracılığıyla çarpışıyordu. Özal meydan okumaya meydan okuyarak cevap verdi ve Brüksel'de katıldığı NATO toplantısının çıkışında "sınırlarımı açıyorum" dedi.
Bulgaristan Türkleri yollarda
Bulgar medyasının büyük gezinti olarak adlandırdığı 1989 göçü 6 Haziran'da başladı. Pasaportunu alan herkes yollara düştü. Genci yaşlısı… Mahkûmu, çiftçisi… Hatta geleceğin olimpiyat şampiyonu haltercisi…
Ve göç başladı, Bulgaristan Türkleri yollara düştü
Kapıkule kapanıyor
89 göçü kırılgan Türkiye ekonomisinin kaldırabileceğinden çok daha fazla Bulgaristan Türkü'nü Türkiye'ye getirmişti. 21 Ağustos'ta Türkiye Bulgaristan sınırını kapattı. Artık yalnızca vizeli girişlere izin verilecekti. Bu önleme rağmen Haziran 1989- Temmuz 1990 döneminde Türkiye'ye giriş yapan göçmen sayısı 350 bini buldu.
Yeni bir hayat?
Göçmenler çoğunlukla İstanbul ve Bursa'da akrabalarının yanına yerleştiler. Akrabası olmayanların bazıları Doğu ve Güneydoğu illerine yerleştirildi. Kalacak yeri olmayanlara devlet yatak ve yiyecek sağlıyordu. Fakat Bulgaristan Türkleri iş bulamıyordu.Bulgaristan Türklerinin zihninde idealize edilmiş bir Türkiye vardı ve ne yazık ki gerçek Türkiye idealden oldukça uzaktı…
Yaklaşık 130 bin Bulgaristan Türkü, yani 89 göçmenlerinin yaklaşık üçte biri, bir sene içinde Bulgaristan'a geri döndü. Köylerine döndüklerinde farklı bir Bulgaristan'la karşılaştılar.
Komünizmin ardından Bulgaristan
10 Kasım 1989'da Jivkov devrilmişti. Devrilmesinde ülkedeki ekonomik krizin, ekonomik krizde de toplanamayan tütün hasatının payı vardı. 89 göçüyle Bulgaristan'ın en önemli ihraç ürünlerinden olan tütün sahipsiz kalmıştı. Kim bilir? Belki de Jivkov makamında son sigarasını içerken Özal'a çektiği restin bir hata olduğunu düşünüyordu…
Jivkov, 13 Aralık günü, etnik gruplar arasında düşmanlık yaratma, görevini kötüye kullanma ve devlet kaynaklarını zimmetine geçirme suçlarından tutuklanarak ev hapsine mahkûm edildi.
22 Aralık'tan itibaren Türk siyasi mahkûmlar serbest bırakılmaya başlandı. Bir hafta sonra, Türklere isimlerinin geri verilmesi kararlaştırıldı. Ardından, asimilasyon sırasında hayatını kaybedenlerin yakınlarına tazminat verilmesi kanunlaştırıldı.
Bulgaristan'ın ilk Türk partisi
Hak ve özgürlükler hareketi adında bir Türk partisi kuruldu. Parti 2001 genel seçimlerinde %7.45 oy alarak koalisyon ortağı oldu. 2013 genel seçimlerinde ise oy oranı %10,5'e yükselmiş, Türk partisi kabineye 3 bakan vermişti.
Eski Varşova paktı üyesi Bulgaristan 2007'de Avrupa Birliği'ne tam üye oldu. Avrupa birliği müzakerelerinin azınlık haklarını katkısı küçümsenemezdi.
2012 yılında asimilasyon bildirisi Bulgar Parlamentosunca kabul edildi. Bildiride şöyle deniyordu:
"1. totaliter komünist rejimin, sözde soya dönüş süreci de dâhil olmak üzere, Bulgaristan Cumhuriyeti'nde yaşayan Müslüman azınlığa karşı uyguladığı asimilasyon politikasını şiddetle kınıyoruz.
2. 360.000'den fazla Türk kökenli Bulgar vatandaşının 1989 yılında ülkeden kovulmasını, totaliter rejim tarafından işlenen bir tür etnik temizlik olarak ilan ediyoruz.
3. Bulgar adaleti ve Bulgaristan Cumhuriyet Başsavcısı'nı, sözde soya dönüş Süreci'nin suçlularına karşı başlatılan davanın sonuçlandırılması için her türlü çabayı sarf etmeye çağırıyoruz.
"Böylelikle, sorumluların mahkûmiyetine kadar varabilecek hukuki sürecin kapısı aralanmış oldu. Fakat asimilasyon ve göç mağdurlarının açtıkları davalardan henüz somut bir sonuç elde edilemedi. Bunun sebeplerinden bir tanesi Türklerin, yüksek yargı gibi, devletin kilit pozisyonlarında temsilcilerinin bulunmamasıydı.
Bulgaristan Türkleri bugün her ne kadar insan hakları bağlamında daha iyi şartlarda yaşıyor olsalar da alınması gereken çok yol var. Son Avrupa parlamentosu seçiminin de gösterdiği gibi, Avrupa'da aşırı milliyetçilik yükselişte. Bu durumdan Bulgaristan da nasibini aldı. Örneğin, ırkçı Ataka partisi 2005 seçimlerinde %8.14 oy almıştı.
Bulgar milliyetçiliğinin yarattığı sıkıntılardan bir tanesi de anadilde eğitime engel teşkil etmesi. Yeni nesiller okulda Türkçe öğrenmiyor. Türkçe okullarda seçmeli ders olarak veriliyor ama öğrenciler anadil dersini tercih etmiyor. 1991-92 eğitim yılında yaklaşık 114 bin öğrenci anadil dersi alırken 2010-11 döneminde bu rakam 7 bine düştü. Yani Bulgaristan'da Türkçe unutulmaya yüz tuttu…
"Yumuşak" asimilasyon
2011 nüfus sayımına göre, Bulgaristan'da 588 bin Türk yaşıyor. Bu nüfusun %8'ini oluşturuyor. Fakat Türklerin çoğunlukta bulunduğu Kırcaali sokaklarında dahi artık Türkçe duyulmuyor, ezan okunmuyor, hatta bir Türk lokantası dahi bulunmuyor. Komünist rejimin devrilmesinden sonra hızla artan azınlık haklarına rağmen, kronik ekonomik kriz, ardı arkası kesilmeyen göç dalgaları ve anadilde eğitimin olmayışı asimilasyon sürecini tamamlamışa benziyor.
Bazı kesimler iktidardaki Türk partisinin Avrupa Birliği'ne hoş görünen siyasi hamleler yaptığını ancak asimilasyon bildirisi gibi girişimlerin Bulgaristan Türklerinin tabanına etki etmediğini söylüyor. Bunu yumuşak asimilasyon olarak adlandırıyorlar. Yani kâğıt üzerinde azınlığa haklar veriliyor ama yine de Bulgaristan Türklerinin kimliği korunamıyor...
Türkiye'de yaşayan 89 göçmenleri ise hala Kırcaali ve Bursa arasında mekik dokuyor. Yerinde doğup yabanda kocayan göçmenler her iki memlekette de kendisini yabancı hissetmeye devam ediyor.
Kaynakça:
Toplama Kampından Meclise: Bulgaristan'da Türk ve Müslüman Azınlığı, Ali Dayıoğlu, İletişim Yayınları, 2005
Tarihe Not Düşmek: 1989 Göçü, Hüseyin Mevsim-Muzaffer Kutlay, USAK Yayınları, 2013
Türk-Bulgar İlişkileri: 1983-1989 Cilt II, Ömer E. Lütem, Asam Yayınları, 2005
Bulgaristan'dan Türkiye'ye Türk Göçü: 1989 Örneği, Ali Osman Gündüz, Kırklareli Üniversitesi, 2013
SON DAKİKA
EN ÇOK OKUNANLAR
SON DAKİKA! İZMİR, MUĞLA, AYDIN... Meteoroloji Tek Tek Uyardı! Çok Kuvvetli Geliyor! Dikkat...
İngiltere'de Türk profesör ölü bulundu! Eşinden açıklama
HABER || Kahire'de tarihi zirve: Peş peşe önemli görüşmeler! Erdoğan'dan 'terörsüz Suriye' mesajı
Türkiye'nin kanı donmuştu! Caninin ailesinden dilekçe: Bu soyadını taşıyamayız
Terör örgütü panikledi! PKK-YPG silah bırakacak mı? Abdulkadir Selvi yazdı