Prof. Dr. Nesrin Dilbaz: “Depremzedelerin empatiye ihtiyacı var”
Kahramanmaraş’ta meydana gelen iki depremin travmatik etkiler oluşturduğunu belirten Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, depremzedelerin ruhsal durumlarının mutlaka ele alınması gerektiğinin altını çizdi. Depremzedelere empatik davranılması gerektiğini ifade eden Dilbaz, “Acılarını anladığımızı onlara göstermemiz gerekiyor, bunu söylememiz gerekiyor. Ne kadar acı çektiklerini ne kadar üzüntü duyduklarını onlara hissettiğimizi mutlaka söylememiz gerekiyor. Asla söylemememiz gereken şey ise ‘Geçti bak, sen yaşıyorsun ya önemli olan bu’ gibi sözler. Bu sözler aslında kişilerin daha suçlu hissetmelerine yol açıyor” uyarısında bulundu.
Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, deprem sonrası ortaya çıkan travmalar ve baş etme yöntemlerine ilişkin değerlendirmede bulundu. Deprem gibi büyük afetlerde en fazla kaybedilen duygunun güven duygusu olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, “İnsan olarak güven duygumuzu kaybettik. Depremzedeler şiddetli bir şekilde dehşet, korku ve panik duygusu yaşadı. Bu birinci grup. İkinci grup olarak kendilerine bir şey olmasa da yakınlarını kaybetmiş, çok ciddi kayıpları olan bir grubumuz var. Bunlar artık yas içindeler. Bazıları daha henüz cenazelerine ulaşamadılar, naaşlarını alamadılar. Aynı şekilde bir kayıp duygusu ile birlikte umutsuzluk ve çaresizlik yaşıyorlar.” dedi.
Ruh sağlığını çok önemsememiz gerekiyor
İçerisinde bulunulan dönemde depremzedelerin ruhsal durumlarının ele alınması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, “Psikososyal müdahalelerimiz çok önemli çünkü çok ciddi bir grubumuz var. Depremin etkilediği 12,5 milyon kişiden bahsediliyor, bir de bu sayıya onların yakınlarının etkilendiğini düşünün. Şu an için acil tıp, ortopedi, genel cerrahi, bütün illerdeki doktorlarımız çok büyük bir emekle çalışıyorlar. Biz burada enkazı görüyoruz ama arkada ciddi kahramanlarımız var ve bizim ruh sağlığını çok önemsememiz gerekiyor. Bunun üzerinde durmazsak çocuklarımız, gençlerimiz ve insanlarımız yerlerini kaybettiler. Bunların ruhsal sonuçları çok ağır olabilir, insanlar bir anlamda kimliklerini kaybettiler.” dedi.
Yaralarımız kapanacak ama izleri kalacak
Depremin ruhsal etkilerinin bir süre sonra ortaya çıkacağını ifade eden Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, “Hepimiz yaralandık. Umarım herkes atlatabilecek, bütün hepimizin şu anda umduğu bu ama ne kadar süre alacak. Ben buna yaralanma diyorum. Hepimiz yaralandık, yaralarımız kapanacak ama izleri kalacak. O yaraların izlerine baktıkça aslında hepimizin geleceğimizi biraz daha güvence altında almamız gerekiyor, onu görmemiz gerekli.” dedi.
Yasımızı yaşamamız gerekiyor
Yas döneminin mutlaka yaşanması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, “10 yaş üzerindeki çocukların cenazeye katılmasını öneriyoruz ki gerçekleri görebilsin. Ama sevdikleri ve güvende hissettikleri ile beraber olacaklar. O törenler bizim kültürümüz ve geleneklerimiz. Bununla atlatabiliriz. Bizim yasımızı bize ait şekilde yaşamamız gerekiyor. Mevlidimizin okunması, 7 duamız, 40’ımız 51’imiz…Bir arada dayanışmamızın sağlanması ve gerçekten kaybettiğimiz yakınlarımızı törensel olarak yerlerine yerleştirdiğimizden emin olmamız lazım ki öldüklerini kabul edebilelim, yaslarını tutabilelim, bununla baş edebilelim.” dedi.
Yeniden yaşantılama ya da kaçınma ortaya çıkıyor
Depremden sonra insanlarda iki duygu oluştuğunu belirten Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, “Birincisi yeniden yaşantılama denilen durum yani o travmayı yeniden zihinlerinde yaşatmaya başlıyorlar. Rüya görerek ya da kaçınma başlıyor. Kaçınma demek yaşamdan kaçmaya başlıyorlar. Banyoya girmiyorlar, ‘Banyoda yakalanırsam ve enkaz altında kalırsam. O vaziyette bulunursam yani bir şekilde çıplak vaziyette ölürsem’ şeklinde korkuları başlıyor. Evlerin içine girmiyorlar, hiçbir şey almıyorlar, kaçınma davranışı böyle bir şey.” dedi.
Korkunun öfkesi yaşanıyor
Deprem felaketinin çok geniş bir alanda 10 ilde yaşanmasının, travmanın en büyük tarafı olduğunu belirten Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, “Depremle aynı anda yardım ulaşmadı ve bu güven duygusunu sarstı. İnsanların güven duygusunun sarsılması öfke demektir, toplumsal bir öfke var, bizim çok empatik davranmamız gerekiyor. Aslında bu korkunun öfkesi. İnsanlar, korktukları için öfkeleniyorlar, bizim burada anlayışlı olmamız ve empatik yaklaşmamız, bizim onlara öfke ve kızgınlık göstermememiz gerekiyor. Kabullenmemiz ve sevgi ile karşılamamız gerekli. Çünkü şu anda gerçekten çok ciddi bir travmaları var.” dedi.
Psikososyal müdahaleler mutlaka yapılmalı
Özellikle birkaç ay sonra, birçok şey yerleştikten sonra sadece Travma Sonrası Stres Bozukluğu değil, psikiyatri literatüründeki tüm hastalıkların görülmeye başlanacağını kaydeden Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, “Eğer psikososyal müdahaleleri yeterince ulaştıramazsak depresyon ve anksiyete gibi çok ciddi sorunlarla karşı karşıya geleceğiz. Yeterli sayıda elamanlar eğitildi, şu anda görev bekliyorlar. İçerisinde bulunduğumuz akut dönem geçtikten sonra her ilde bu görevi alabilecek ekipler hazır. Burada organizasyon çok önemli.” dedi.
Bütünlük ve güven duygusunu yeniden yaşamalılar
Depremzedelere yalnız olmadıklarını hissettirmek gerektiğini ifade eden kaydeden Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, “Bizim için yararlı olan şey, birbirimizi sevdiğimizi ve birbirimizle birlikte olduğumuzu hissedebilmektir. İnsanlar hiç tanımadığı kişiler için yardımlar yaptılar, ağladılar, üzüldüler. Bu çok önemli bir duygu, ağlayan için de yardımın gittiği taraf için de. Ama orada da dikkatli olmamız gerekiyor. Ruhsal travmalar açısından bir haftayı konuştuk, bir ayı konuşacağız, altı ayı konuşacağız, iki yılı konuşacağız. Yardımlar için de aynı şekilde. Bizim çok iyi organize olarak ruhsal olarak onları desteklediğimizi sadece söylemle değil, organize ederek zamana yaymamız gerekiyor. Bütünlük duygusunu, güven duygusunu yeniden yaşamalılar.” dedi.
En çok empatiye ihtiyaçları var
Depremzedelerin en çok empatiye ihtiyaçları olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, “Birincisi acılarını anladığımızı onlara göstermemiz gerekiyor, bunu söylememiz gerekiyor. Ne kadar acı çektiklerini ne kadar üzüntü duyduklarını onlara hissettiğimizi mutlaka söylememiz gerekiyor: Depremin olumsuz etkilerini yaşadınız. Şimdi bir yandan yaşam normale dönmeye başlarken sizin de ruhsal açıdan bunlardan az ya da çok etkilenmeniz doğal. Bunları yalnızca siz değil, deprem bölgesindeki herkes yaşadı. Herkes korktu. Sıradan bir korkudan çok bir dehşet duygusuydu yaşanılan. Çoğu insan sizin gibi çaresiz hissetti.
Bu sözler asla söylenmemeli!
Asla söylemememiz gereken şey ise ‘Geçti, sen yaşıyorsun bak’ gibi sözler. Bu sözler aslında kişilerin daha suçlu hissetmelerine yol açıyor. Daha kötü hissediyorlar ya da ‘Tamam bak her şey geçecek’, ‘Tekrar yeniden başlayacaksınız’ gibi cümleler. Bu dönemde insanların yeniden başlama ile ilgili zaten bir düşünceleri yok. Ayakta kalmaya çalışıyorlar, var olmaya çalışıyorlar, aç kalıyorlar ama açlıklarını hissetmiyorlar. Akut stres dönemlerinde böyle yaşanıyor.” dedi.
Duygularınızı mutlaka anlatın
Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, bu dönemde yaşanabilecek duygular olduğunu da belirterek “Aşırı korku, çaresizlik ve dehşete düşme hisleri, şok, duyguları hissedememe, tepkisizlik, ağlayamama gibi durumlar ortaya çıkabilir. Deprem anlarını tekrar tekrar hatırlayabilir, yaşananlarla ilgili rüyalar ya da gündüz düşleri görebilir, olay sanki yeniden oluyormuş gibi hissedebilirsiniz. Deprem olayını hatırlatan yerlerden ya da durumlardan kaçınmak isteyebilirsiniz. Olayın tamamını ya da bazı kısımlarını hatırlayamayabilir, depremin olduğu eve giremez, insanlardan uzaklaşır, olayla ilgili konuşmayı istemeyebilirsiniz. Uykusuzluk, sinirlilik, çabuk öfkelenme, aşırı irkilme, gibi aşırı gerginlik belirtileri ve çarpıntı, titreme, nefes almakta zorluk yaşayabilirsiniz.” diye konuştu.
Bu dönemde zaman zaman insanların yediği yemekten suçluluk duyduğunu ifade ettiğini kaydeden Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, “Hayır utanç duymayacağız ama yardım edeceğiz. Biz canlı varlıklarız, başkalarının acılarının büyüklüğü bizim acımızı küçültmüyor, onların acılarını uzak da olsak hissediyoruz. Ama yaşam devam edecek ki biz hem ülke olarak ayağa kalkalım, oradaki vatandaşlarımıza yardımcı olabilelim. Yoksa aç kalarak, uyumayarak ya da burada kendimize eziyet ederek oraya yardımcı olmuyoruz. Bunların hepsini zaman içinde yeneceğiz. Bunun için önerim şu: Sevdiğiniz insanlara, güvendiğiniz insanlara derdinizi anlatın, konuşun, dinleyecek birini bulamıyorsanız profesyonel ekiplerle konuşun ama mutlaka duygularınızı anlatın, konuşun ve paylaşın.” dedi.