hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    “Zamanın omurgasını kıran kişi…”

    “Zamanın omurgasını kıran kişi…”
    expand
    KAYNAKBetül Memiş / Cnnturk.com

    “Sanat, gerçeklerle yüz yüze gelmenin, hakikatin sesinin duyulduğu yerdir. İnsanın kendi olamama durumundan, kendi doğasına geri dönüşünün aracıdır” diyor Borusan Contemporary’nin Müze Müdürü Dr. Kumru Eren ve pandemiyle de birlikte sanat piyasasının, küresel taleplere değil, daha çok yerel dinamiklere göre şekilleneceğinin altını çiziyor…

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    “Genişleyen bir evrende, en uzaktaki galaksiler bizden o kadar büyük bir hızla uzaklaşır ki ışıkları asla bize ulaşamaz. Göğün karanlığı olarak algıladığımız şey, ışığın kaynağı olan galaksiler ışık hızından daha yüksek bir hızla bizden uzaklaştıkları için, bize doğru gelse de asla bize ulaşamayan bu ışıktır. Şimdinin karanlığında, bize ulaşmayı çabalayıp ulaşamayan bu ışığı algılamak – çağdaş olmak budur… Buna göre çağdaş olmak, her şeyden önce cesaret işidir; bu karanlığın içinde bize doğru yönelse de sonsuza dek bizden uzaklaşan ışığı algılamak demektir. Bir başka deyişle, insanın ister istemez kaçıracağı randevuya vaktinde gitmesi gibidir.” İtalyan siyaset felsefesi düşünürü ve eğitimcisi Giorgio Agamben durumu böyle özetliyor…

    Günümüz alegorisinde ise “çağdaş olmak” mevzusunda mesailerimiz farklı şekillerde cereyan etse de, evrene yansıyan fotoğrafımıza veya (yenidünya jargonundaki karşılığı) imajımıza ucundan biraz zoom yaptığımızda görüntümüzde veyahut üslubumuzda fark edeceğimiz -sadece- piksellerimizdeki kayma! Cesaret kısmında da daha çok ‘like’lara ihtiyacımız var gibi! (Ya da Nietzsche’nin “Zerdüşt”ünün diliyle konuşacak olursak, insanın anlam yaratımı olmaksızın, varoluşun çekirdeği boş çıkar.)

    “Zamanın omurgasını kıran kişi…”

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Gelelim, ‘varoluşun çekirdeğini parlatacak’ bugünkü meramımıza… Bu defa röportajımızın fenerini belirleyen -Agamben’in “çağdaş” tanımının karşılığı minvalinde- : Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu’ndan beslenen sergiler, etkinlikler ve eğitim programlarına yer veren, sipariş yoluyla yeni sanat üretimi ve sanat yazımını destekleyen çok platformlu bir güncel sanat kurumu olan Borusan Contemporary. Perili Köşk’te konuşlanan, sanatın nasıl (da) yaşamımıza entegre bir şekilde dokunabileceğinin en iyi örneklerinden biri olan, Türkiye’deki ilk ve tek ofis-müze modelini hayata geçiren Borusan Contemporary’nin 2011’den bu yana yürüttüğü faaliyetlerin belirleyici özelliği, fotoğraf, video, ses, ışık, yazılım, veri gibi teknolojilere sanat pratiğinde yer veren uluslararası sanatçılara ve en geniş tanımıyla Yeni Medya sanatına odaklanması.

    Biz de, farklı platformlarda üretim yapan Borusan Contemporary Müze Müdürü Kumru Eren ile pandemiden bugüne yansıyanları ve evrilenleri konuştuk… (Es notu: Fotoğraflar, Fethi Karaduman ve Özge Balkan’a ait. Eserler ise; Maurizio Nannucci, “Hareket”, 2011; Ellen Kooi, “Overveen-Vogelmeer”, 2013; Frank Thiel “Perito-Moreno”, 2012; Eelco Brand, “X.movi”, 2012; Untitled, Seorak, 2010.)

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

     

    “Bir ‘eve dönüş’ macerasıydı”

     · Şair R. M. Rilke, “Sanat eseri, daima, göze alınan bir tehlikenin, sınırına kadar yaşanan, insanın daha fazla devam edemeyeceği bir noktaya kadar götürülen bir deneyimin ürünüdür” derken, filozof F. Nietzsche de, “Ah, neden herkesten çok bizim sanata ihtiyacımız olduğunu gerçekten anlayabilsen… ama başka tür bir sanata – sadece ve sadece sanatçılara hasredilmiş bir sanata!” der. Bu iki üstadın tanımlarının yamacında, sizin için “sanat” ne anlam ifade ediyor veyahut sizdeki tarifi nedir?

    Sanat, gerçeklerle yüz yüze gelmenin, hakikatin sesinin duyulduğu yerdir. İnsanın kendi olamama durumundan, kendi doğasına geri dönüşünün aracıdır. Benim anladığım sanat, kökeni bakımından tragedyadan bugüne farklı disiplinlerde ve tarihsel süreçte aynı özü içerir. Sanat bana göre ancak poiesis kavramıyla ilişkili olabilir, yani hakikate ulaşmak için yaratma gücü.

    · Gelelim Borusan Contemporary’deki mesainize; pandemide göreve başladınız, bu süreci sanatsal bazda, hem psikolojik hem de sosyolojik açıdan değerlendirirseniz ortaya nasıl bir resim çıkar? Mesela, kişisel ve kurumsal olarak geliştirdiğiniz pratikleri, keşfettiğiniz yaratım enstrümanlarını anlatır mısınız? Son olarak da bu sürecin “Z Raporu”ndan ne çıkar?

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Pandemi hem kişisel hem de kurumsal olarak bir “eve dönüş” macerasıydı. “Eve dönüş” yalnızca sözcük anlamı ile sınırlı kalmadı; bir metafor olarak da tamı tamına gerçekleşti. Gerek birey gerekse de kurumlar, sahip oldukları varlıkları ve kaynakları yeniden ve en iyi şekilde değerlendirmek durumunda kaldılar. Yalnızca programın devam etmesi tarafında değil; koleksiyon yönetimi, altyapı, finansal kaynaklar, teknoloji ve insan kaynağı olarak kurumlar büyük bir sınavdan geçtiler.

    “Zamanın omurgasını kıran kişi…”

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Ancak tarihin zorlu süreçlerinin sonunda yaratıcılığın kendine yeni yollar bulduğunu biliyoruz; halen “Post War” günümüz çağdaş sanatının hem kronolojik öncülü hem de genetiğinin kopmaz bir parçası. Bugün ise iletişim teknolojilerinin sunum için kullanılmasının kaçınılmaz bir enstrümandan yaşamsal bir araç haline evrildiğini görüyoruz. Pandemi yeni yaratım ve NFT gibi fikri mülkiyete hizmet edebilecek farklı enstrümanları yaşamlarımıza soktu. Sanat izleyicisinin deneyiminin sınırlarının genişlemesi adına ufuk açıcı pek çok yeni platformdan bahsedilebilir. Bir diğer olumlu taraf, kurumların iş birliği içerisinde mekânları ve koleksiyonlarını birbirlerine açmalarıydı. Borusan Contemporary olarak geçtiğimiz süreçte farklı sanat kurumlarıyla iş birliklerimizin ve yer aldığımız organizasyonların kurumsal pratiğimizi güçlendirdiğine inanıyorum.

    · Pandemiyle birlikte “hibrit” mevzusu, fiziksel mekânla seyirci / izleyici iletişiminde artık vazgeçemeyeceğimiz bir arayüz olarak işlev görüyor. Bu bağlamda djjital sanat mesaisinde, Borusan Contemporary olarak bakış açınız nedir ve projeleriniz nelerdir? Ki dijitale hızlı uyum sağlayan kurumlardan biriydiniz…

    Borusan Contemporary’ye Türkiye’deki kültür sanat kurumları arasında ayırt edici ve tamamlayıcı bir nitelik kazandıran unsurların başında, fotoğraf ve video gibi lens bazlı pratikler, robotik ve kinetik heykeller, yazılım ya da internet tabanlı interaktif işler, ışık, ses ve zamanı birer medyum olarak değerlendiren çok boyutlu yerleştirmeler gibi sanatsal pratikleri kapsayan ve yeni teknolojileri güncel tartışmalara zemin sağlayacak bir bağlama oturtan yeni medya sanatı odaklı programı geliyor. Geçirdiğimiz süreç, koleksiyon ve programımızı yeni kullanmaya başladığımız dijital sunum enstrümanları aracılığıyla hibrit bir sisteme taşımamız bağlamında faydalı oldu. Yalnızca “taşımak” ifadesinin de bu noktada sınırlı kalacağını düşünüyorum; zira bu platformlar için özel tasarladığımız, örneğin, :mentalKLİNİK’in “Acı Reçete/ Bitter Medicine” sergisini düşündüğümüzde zamanın ruhunu dijital enstrümanlar aracılığıyla yakalayabilmenin önemli olduğunu düşünüyorum.

     “Dünyada görsel sanatlar özelinde tartışılıyor”

    · Burada sözü çağdaş sanatçı Oksana Pasaiko’ya bırakmak isterim: “Çağdaş sanat nedir diye sormayın, çağdaş sanat ne olmalı diye sorun.” Siz, güzel sanatlar çıkışlısınız, üstüne çağdaş sanat felsefesi alanında “Türkiye’de Çağdaş Sanatta Küreselleşme” başlıklı tezle de doktora yapmışsınız, ayrıca Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği AICA üyesisiniz; özellikle bugün geldiğimiz, bulunduğumuz konjonktürde “çağdaş sanat”ı nasıl değerlendirirsiniz ve -gelecek kadrajında da- kısa ve uzun vadede öngörünüz ne olur?

    Günümüz dünyasının giderek büyüyen krizlerine sanatın bir yanıt, bir direnme odağı olabileceğini düşünüyorum. Boris Groys’un dediği gibi (güncel) sanat, “zamanın yoldaşı” rolüyle düşün, teknoloji ve hikâye anlatıcılığını benzersiz bir şekilde buluşturmaya devam edecektir.

    · Dünyada, özellikle yaşadığımız coğrafyada, eleştirmen ve sanatseverlerin yer yer tanımların içinde (maddi - manevi, nicelik – nitelik bakımından) boğulduğuna her geçen gün daha da şahit oluyoruz. Alman sanat tarihçisi Christian Saehrendt, “Sanat eleştirisi piyasa tarafından o kadar evcilleştirildi ki, totaliter diktatörler bile bu kadarını beceremezdi,” diyor. Mesela, güncel sanat ile çağdaş sanat arasında nasıl bir fark var (mı) sizce; ikisi de contemporary art’a mı denk geliyor, yoksa bazı eleştirmenlerin dillendirdiği üzere bir çeviri sorunu mu sadece? Ayrıca bugünkü çağdaş sanat diye tanımlanan dinamikler, sizce hangi bakış açısı ve platformlar üzerine kurulu?

    “Çağdaş” ve “güncel” terimleri üzerinden bir tartışma yalnızca Türkiye ve Türkiye coğrafyasının dinamikleri özelinde değil; aslında dünyada görsel sanatlar özelinde tartışılıyor. Türkiye’de ise “güncel” sanat kavramı, öncülleri olarak dilimize yerleşen modern sanat ve çağdaş sanat kavramlarıyla bir şekilde bağlantılı olmakla birlikte farklı bir izleğe oturuyor. 1980’lere kadar Türkiye’de “modern sanat” kavramıyla “çağdaş sanat” kavramları arasında bir farklılık bulunmuyor. Türkçedeki anlam karmaşası dışında modern sanat, modernist sürece eşlik eden, burjuva devrim, idealleri ve değerlerine yaslanan bir içeriğe sahiptir. 1990’lı yıllarda daha ziyade “çağdaş” olarak kullanılan kategori 2000’lerle birlikte yerini “güncel”e bırakmaya başlamıştır. Çağdaş Sanat ise postmodernizm üzerinden hareket eden, Batı sermayesinin iyice yaygınlaşmaya başladığı bir dönemi işaret eden bir çeşit “geç kapitalizm”e işaret eden bir kavramdır. Bu izlek Fredric Jameson’ın görüşlerinin bir özeti, denebilir. Modernizm, kapitalizmin doğuşundan günümüze yaklaşık 200 yıllık bir dönemi kapsarken contemporary art, “çağdaş sanat”, post war deyimiyle birlikte II. Dünya Savaşı sonrası, özellikle 1960’lı yıllardan itibaren üretilen sanatı, modern sanattan ayırmak amacıyla kullanılmaya başlanmıştı. Çağdaş sanat, anlam ve işaret merkezli iken Türkçede kullandığımız şekliyle art actuel veya art today-güncel sanat, ideolojik angajmanların dışında konum alan, güncel malzemeler ve ifade olanaklarıyla yeni bir estetik rejime gönderme yapmaktadır. Bu konudaki zihin açıcı görüşlerden biri 2010’de postkolonyalizm üzerine Nilüfer Göle’nin antropolog Johannes Fabian’a referans vermek suretiyle, modernlik söyleminin “öteki”ne eşzamanlı olma hakkını tanımadığını, modern söyleminin ana temasının ötekini kendisine çağdaş olarak görmemesi olduğunu anımsatır. Genel olarak Batı dışında kalanların da “kendine bakışı” bu şekildedir ve Türkçedeki “çağdaşlaşmak” sözcüğü bu Batı ile eşzamanlı olamama hissinin en iyi kanıtıdır. “Çağdaş olmak” güncelliğe ve bugünkü zaman dilimine işaret etmek yerine, bu analize göre normatif değerlere atıfta bulunur.

    “Zamanın omurgasını kıran kişi…”

    · Batıda var olan tartışma nasıl sirayet ediyor?

    Batı’da ise tartışma farklı bir zemine oturuyor zira görüldüğü üzere ‘güncel’ terminoloji olarak yalnız Türkçede görsel sanatlar özelinde 1990’lar sonrasında bu bağlama oturuyor. (Fransız düşünür, sosyolog Jean) Baudrillard, “Sanat Komplosu” başlıklı kitabında derlenen metinlerinde, art contemporain - art actuel terimlerini geçişli olarak kullanıyor ancak iki terim de İngilizceye contemporary art olarak geçiyor, yalnız kronoloji ve güncel zamana ait olan, o dönemde dolaşımda olan sanat current art olarak çevriliyor. Yani farklı dillerde farklı düşünürlerin anlamlandırma ve kullanımlarına göre değişkenlik söz konusu. Agamben ise, “Çağdaş Nedir” başlıklı makalesinde, çağdaşın tam da güncel, güne ait demek olmadığını yazıyor. Yani tartışma sanat üzerinden değil, çağdaşlık üzerinde daha genel bir perspektiften ilerliyor, denebilir.

    · Borusan Contemporary’de bugünlerde biz sanatseverleri neler bekliyor; biraz bu yılın programından bahseder misiniz? Masada veya ajandanızdaki proje ve hedeflerinizi paylaşır mısınız?

    Bugünlerde, dijital mecralardaki sergi sunumlarımız ve kurumlarla iş birliklerimiz sonrasına yeniden Perili Köşk’te sanatseverlerle buluşmanın heyecanlı hazırlığı içerisindeyiz. Sergi programımız fiziki mekânımızda, Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu’nu için sipariş üzerine üretilen bir fotoğraf projesi ile başlayacak. Borusan Contemporary’nin temellendiği Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu, yalnızca alımlarla değil, stratejik olarak toplumsal alana katkı sağlayacak sipariş eser projeleriyle de büyümeyi sürdürüyor. Bu çerçevede, uluslararası fotoğraf sanatçılarına verilen, Türkiye’nin doğal ve kültürel coğrafyasını odağına alan eser siparişleri, bize ait değerlerin çağdaş sanatçılarca yorumlanmasına ve bu değerlerin uluslararası alanda tanınırlığına katkı yapmayı amaçlıyor. Ege ve Akdeniz’in eşsiz coğrafyasındaki antik kentleri, çağdaş bir sanatçının vizöründen göreceğimiz serginin izleyicilerimizce beğenileceğini düşünüyoruz.

    “Zamanın omurgasını kıran kişi…”

    “İstihdam yönünde büyük bir daralma yaşandı”

    · Arts Economics'in kurucusu ünlü kültür ekonomisti Dr. Clare McAndrew’un yazdığı ve Art Basel ile UBS tarafından yayınlanan The Art Market 2021 raporuna baktığımızda, Covid-19’la birlikte “küresel sanat pazarı”nın önceki yıla göre yaklaşık dörtte bir küçüldüğü yönde. Sanat ve antikaların küresel satışları, 2019’a göre %22 düşüşle tahmini 50,1 milyar dolara ulaşmış; çevrimiçi satışları, bir önceki yıla göre iki katına çıkarak ve 25’lik rekor bir pay ile 12.4 milyar dolarlık rekor bir yüksekliğe gelmiş. Üç büyük sanat merkezi – ABD, Birleşik Krallık ve Büyük Çin – 2020’de küresel satışların değerinin çoğunluğunu (%82) oluşturmaya devam etmiş. Küresel satış değerlerinin %42’si, Büyük Çin ve Birleşik Krallık %20’de eşit. ABD sanat piyasasındaki satışlar 2020’de %24 azalarak 21,3 milyar dolara düşmüş – 2009’dan bu yana satışlardaki en büyük düşüş - ancak 2009’daki seviyelerinin %76 üzerinde kalmış… Görünen o ki; izleyicinin sanatla çevrimiçi etkileşimi ve çevrimiçi sanat pazarının hacmi zirveye ulaşmış durumda. Kripto ekosistem sanatında mevzular bambaşka yol alıyor gibi… Bu rapora istinaden siz ne söylemek istersiniz?

    Her ne kadar 2009 ve 2019 örneklerinde olduğu üzere, resesyon dönemlerinde sanat yatırımlarının değerini emtia piyasasına göre (stok market) koruduğu yönünde bir görüşü destekler yönünde istatistikler olsa da özellikle geçtiğimiz iki yılın bilançosunun çok ağır olduğunu söylemeliyiz. Bu araştırmalar malum, müzayede ve galerilerin ciroları üzerinden yapılan analizleri içeriyor. Ancak, sanatçının eseri üretip bir değer olarak mübadeleye sokması ve mübadele koşullarındaki değişiklikler bir yana, sistemin gerisinde duran ve aslında tüm bu ekonominin çarklarını oluşturan sanat emekçilerinin pandemi sürecinden ne denli olumsuz etkilendikleri bir gerçek. Sektörde istihdam yönünde büyük bir daralma yaşandı. Ancak hayatımıza giren ve iş yapış biçimlerimizi şekillendiren yeni enstrümanlar yavaş yavaş yeni iş tanımları ve yeni uzmanlıkların sanat alanı içerisinde de yer almasını sağlayacak. Diğer taraftan kurumlar ve büyük galerilerden ayrılan veya bu süreçte işini kaybeden sanat profesyonelleri kendi işlerini kurmaya başladılar. Bu gelişmelerin etkilerini orta, uzun vadede göreceğimizi düşünüyorum. Diğer taraftan, seyahat kısıtlamaları dolayısıyla “sanat turizmi” diyebileceğimiz bienal, fuar ve büyük sergi ziyaretlerinin nadirleşmesiyle birlikte sanat piyasasının küresel taleplere değil, daha çok yerel dinamiklere göre şekilleneceğini düşünüyorum. Hatta son fuar ziyaretlerimdeki gözlemlerimin de bu lokalleşmeyi destekler yönde olduğunu söyleyebilirim. Aynı şekilde, lojistik, sigorta ve gümrük gibi sanat eserinin hareketliliğini sağlayan sistemlerde artan maliyetlerin de benzer bir etki yarattığını ve yaratmaya devam edeceğini söylemek lazım. Tüm dünyadaki meslektaşlarımın sanırım en çok zorlandığı başlıklardan biri bu olmaya devam edecek.

    “Zamanın omurgasını kıran kişi…”

    · Son yıllarda, dünyadaki ve özellikle T.C.’deki sanat algısına, üretimlerine baktığımda, filozof Giorgio Agamben’in, röportajımıza da giriş merhabasını veren tanımlarını manidar buluyorum. Cesaret mevzusuna gelene kadar çoktan hayat okulunda kaldık gibi görünüyor ama, üstadın kelamına istinaden sizin yorumunuz ne olur?

    Üstadın bu harikulade yorumuna ne denebilir, ancak bana bu metnin devamını anımsatmak düşer: Çağdaş olanlar, zamanlarına ait olanlar, ne onunla mükemmelen örtüşen ne de onun getirdiklerine uyanlardır. Bu insanın yaşadığı zamanla arasındaki tekil bir ilişkidir; ona hem bağlı hem de belli bir mesafededir. Bu kopukluk ve anakronizm yoluyla, kendi zamanlarını algılamada ve kavramada başkalarından daha başarılı olurlar. Agamben, çağdaş kişiyi “zamanın omurgasını” kıran kişi olarak tanımlar, bu kendi zamanımızı çok geç de olan çok erken olan şeklinde, henüz değil de tam şimdi şeklinde kavramamızı sağlayan anakronizmdir.

    · Bugünlerde sizi yataktan uyandırıp, hayata katan neler var; okuduğunuz, izlediğiniz, sergi, film, fotoğraf gibi, biz okurlar da nasiplenelim isterim?

    Bugünlerin güzel haberi yazmasını beklediğim isimlerden biri olan İhsan Oktay Anar’ın yeni kitabı oldu. Şimdilerde (Everest Yayınları) “Tiamat”ı okuyorum.

    “Zamanın omurgasını kıran kişi…”

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow