hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    “Müziksel bir yolculuktayım ve bu yakında sona erecek”

    “Müziksel bir yolculuktayım ve bu yakında sona erecek”
    expand
    KAYNAKBetül Memiş / Cnnturk.com

    “Zamanın dolmak üzere olduğunun farkındayım… Bu yüzden işe gelmenin veya iş yapmanın tutkusu ve etik zorluklar beni yönlendiriyor… Sahnede olduğumuz süre boyunca kişiliğimizin farklı bir yönünü ifade ederiz - ama sonra sahneden çıkıp nemli bir kayanın altında sessiz bir yere çekiliriz.” diyor İngiliz progresif rock grubu Jethro Tull’un baş mimarı Ian Anderson... Biz de Viking kökenleri ve İskandinav mitolojisi üzerine kişiselleştirilmiş, kendine özgü olmaya odaklanan, kısaca mitolojik mevzuları masaya yatırdığı son albümleri “RökFlöte” ile 23 Kasım’da İstanbul, Volkswagen Arena’yı şereflendirecek olan Anderson ile bir röportaj gerçekleştirdik…

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    “Sadece İngiliz rock müziğinde değil, dünya müzik tarihinde olağanüstü bir tarih yazmaya devam ediyor… Harika bir koleksiyon parçası olarak üstünkörü bir dinlemeden fazlasını hak ediyor. Hiçbir topluluk 55 yıl sonra bu kadar iyi albüm çıkaramaz.” Müzik yazarı üstat Murat Beşer, 1967 menşeili İngiliz rock grubu, vokalist, flütçü ve gitarist (çoğu zaman tek ayak üzerinde flüt çaldığından hafızalarda da fotoğrafla özdeşleşen) Ian Anderson önderliğinde kurulan Jethro Tull’un 2022’de çıkardığı “The Zealot Gene” albümü (ki bundan bir önceki “The Jethro Tull Christmas Album” 2003’teydi) için böyle diyordu.

    İlk döneminde blues, rock ve füzyon caz yapan Jethro Tull, daha sonra müziğine hard rock ve folk öğeleri de katarak progresif rock sound'unu ortaya çıkardı. Üşenmez de öne çıkan üyelerini hatırlarsak; gitarist Mick Abrahams ve Martin Barre; klavyeci John Evan ve Dee Palmer; davulcu Clive Bunker, Barriemore Barlow ve Doane Perry; basçı Glenn Cornick, Jeffrey Hammond, John Glascock ve Dave Pegg...

    “1983'ten beri, diğer müzisyenlerden veya grup kimliğinden duyduğum memnuniyetsizlikten değil, genellikle ses, stil veya enstrümantal dizilim açısından biraz farklı bir şey denemek için birkaç solo albüm yaptım. Bu kayıtların hepsi benim için birbirinden oldukça farklı olmaları ve bazı açılardan şarkı yazarlığımın daha geniş bir derinliğini göstermeleri açısından öne çıkıyor. Flüt enstrümantal “Divinities” kaydı bugüne kadar en sevdiklerimden biri” diyen Ian Anderson’ın dört de solo albümü bulunmakta…

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Londra'nın meşhur (1958'de çeşitli caz ve skiffle gösterileriyle açılan ve 1962'de de Rolling Stones'un ilk canlı performansının gerçekleştiği) Marquee kulübündeki ilk performansından bu yana 60 milyon albüm satmış, 50 küsur yılda 40’tan fazla ülkede 2500'den fazla konser vermiş ve son yıllarda da dünya çapında her yıl 100 konser vermekte olan bir gruptan söz ediyoruz…

     Ezcümle, 2023 Nisan’ında “RökFlöte” adıyla 23. stüdyo albümünü çıkaran, önceki konserlerinden ilhamla (bugüne kadar benim gittiğim en az iki İstanbul konseri bulunmakta) fanilik hemhalinde yine us’lara derinden bir çentik atacak bir performansla huzurlarımızda olacak Jethro Tull; ilk albüm “This Was” ve son albüm “RökFlöte” ile, 23 Kasım’da İstanbul, Volkswagen Arena sahnesinden ses verecek! Ama gelin öncesinde fonumuzu, “RökFlöte” albümünden “Voluspo” (‘Kahin’in Kehaneti’, M.S. 10 ile 13. yüzyıllar arasında anonim olarak yazılmış ve Şiirsel Edda'nın anlattığı ve albümde de Unnur Birna tarafından Eski

    İzlandaca şeklinde dizelerin okunduğu, ardından Anderson’ın aynı dizeleri İngilizce çevirisiyle okuduğu) şarkısıyla şereflendirelim…

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    “Müziksel bir yolculuktayım ve bu yakında sona erecek”

    “Çünkü hikâyenin diğer tarafını da görmek istiyorum”

    · İzninizle sondan başlamak isterim. Queen sevdiğim şarkısı “Bohemian Rhapsody”de, “Bu gerçek hayat mı? Bu sadece bir fantezi mi? Bir heyelanda sıkışmış, gerçeklikten kaçış yok” der. Queen’in manidar sorusunun ışığında, bugün yaşadığımız dünya gidişatına bakınca; sizin “2024 Z Raporu”nuzdan ne çıkar? Pandemi ve sonrası sürecin yansımasını nasıl görüyorsunuz? Ve dünya sanatına / müziğine dair (kısa ve uzun vadede) gelecek öngörünüz ne olur?

    Genel olarak bakarsak, dünyamız gittikçe daha karmaşık ve zor bir hale geliyor. Benim kuşağım, yani İkinci Dünya Savaşı sonrası doğanlar, önceki nesillere kıyasla torunlarımız ve onların çocuklarının geleceği hakkında daha fazla endişelenmek için sebeplere sahip olabilir. Dünyanın birçok istikrarsız bölgesi var ve kaçınılmaz olarak iklim değişikliği ile karşı karşıya kalıyoruz, aynı zamanda daha önce hiç görülmemiş ölçekte göç dalgalarıyla da yüzleşiyoruz. Burada bahsettiğim göç, insanların bir yerden başka bir yere taşınması, yani göçmenlikten ziyade zorunlu yer değiştirme. Bu bencil bir düşünce değil, insanların taşınmak zorunda kalmaları gerçeğiyle ilgili bir durum. Bu konuda hoşgörü, kabul ve ulusal sınırların korunması arasında bir denge kurmalıyız. Ancak büyük bir çoğunluk, sınırların herkese açık olmasını istemiyor, çünkü milyonlarca yeni insanın sağlık hizmetlerinden, devletin sağladığı yardımlardan, okullardan ve hastanelerden yararlanmasıyla baş edemeyiz. Bu imkânsız.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    · Peki, sizce bu aşamada hem devletler hem de vatandaşlar / bireyler bazında ivedilikle ve öncelikle ne yapılması gerekiyor?

    Şu anda dünyanın en çok ihtiyacı olan şey, nüfusun azaltılması… Gerçekçi olmalıyız; benim yaşam süremde, 1947'den bu yana, dünya nüfusu üç kat arttı. Bu, iklim değişikliği gibi pek çok sorunun temel sebebi ve gelecekteki pandemilerin daha da kötüleşmesinin büyük oranda insan sayısıyla bağlantılı olduğunu görebiliriz. Politikacılar, ülkelerin liderleri, daha fazla insan çalıştırmak ve ekonomiyi büyütmek amacıyla nüfus artışını destekliyorlar. Ancak bu kısa vadeli bir bakış açısı ve uzun vadede durumu daha da kötüleştiriyor. Bu da daha fazla insan, okul, sosyal hizmet ve hastane ihtiyacı anlamına geliyor. Dolayısıyla, daha küçük bir küresel nüfusla nasıl yaşayacağımızı ve üretken olacağımızı öğrenmemiz gerekiyor. Nihayetinde, daha küçük bir dünya nüfusuna ulaşacağız; bu ya pandemiler ya da nükleer savaş gibi zor yollarla olacak, ya da yaşam tarzımızı ayarlayarak, dikkatlice kontrol edilen yapay zekâ ve robotik üretim teknolojilerinden faydalanarak gerçekleşecek. Bu da, temel manuel işlerin daha çok belirli alanlarda uzmanlaşmış robotsuz makinelerle yapılabileceği anlamına geliyor. Ancak ülkelerin liderleri, benim gibi insanları dinlemeyecek. Onların asıl derdi, iktidarda kalmak. Çoğu politikacıyı motive eden şey budur. Netanyahu'ya bakın; iktidarda kalmak için her şeyi yapar. Aynı şey Donald Trump için de geçerli. Bu insanlar, ülkelerinin refahından çok, kendi refahlarıyla ilgileniyorlar ve 100 yıl sonra kendi Wikipedia sayfalarında ne yazacağını düşünüyorlar. Ancak Netanyahu’nun sayfası çok iyi görünmeyecek. 100 yıl sonra onun Wikipedia sayfasını okumayı çok isterdim.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    · Gelelim 1967’den bugüne 2024’e, hayranlarınızı her daim heyecanla etkilemeye devam eden Jethro Tull’a… İlk albüm “This Was” (1968)… Bu 55 yılı deviren yolculukla ilgili neler söylemek istersiniz? Sizi etkileyen, büyüleyen neler oldu? İç ses: Bir bakıma adınızı aldığınız 18. yüzyıldaki ziraatçı ve mucit Jethro Tull gibi, siz de hayranlarınızın hayatına mucitler yapıp bir ziraatçı inceliğinde işlediniz diyebiliriz!

    Basitçe söylemek gerekirse, maceracı ve entelektüel olarak meraklı bir ruhla doğdum. Bir şeyleri bilmek veya bir şeyler hakkında okumak istiyordum hep. Hatta meraklı bir çocuk olduğumu, her şeyi öğrenmek istediğimi hatırlıyorum. Bilgimi o zamanlar çoğunlukla kitaplardan alırdım, günümüzde ise her yıl Wikipedia'ya para bağışlıyorum, çünkü araştırmalarımda ve okumalarımda Wikipedia'yı kullanıyorum. Bu yüzden bu kurumu yıllık bir abonelik ile destekliyorum. Bence sahip olduğumuz medyayı, hem bir nimet hem de bir lanet olarak, kendi avantajımıza ve anlayışımızı geliştirmek için kullanmamız çok önemli. Wikipedia'da okuduğum her şeye inandığımı söylemiyorum, ama başka aramalar ve bilgi kaynakları ile birleştirerek, bazen çelişkili olan bu mesajlardan bir miktar gerçeklik süzgeci çıkarmaya çalışıyorum. Özellikle popüler medyaya, basına güveniyorsanız, onların da takip etmeleri gereken siyasi gündemleri var. Her sabah, Birleşik Krallık'taki en az dört ya da beş ulusal gazeteyi okuyorum ve bunu Washington Post, Jerusalem Post ve Al Jazeera'yı okumakla birleştiriyorum, çünkü hikâyenin diğer tarafını da görmek istiyorum. İşte tüm bunlar ve benzeri şeyler, müzik yolculuğuma da yansıyor. Müziksel bir yolculuktayım ve bu yolculuk yakında sona erecek, çünkü geçtiğimiz ay 77 yaşına girdim. Bu noktada umarım beş yıl daha, eğer gerçekten iyimsersem, on yıl daha devam edebilirim. Ama muhtemelen önümde üretken olabileceğim iki ya da üç yılım var. Bu zamanı kullanıyorum. Şu anda yeni bir Jethro Tull albümünü tamamlamanın sonlarına yaklaşıyorum ve kitapçıklar, fotoğraflar derken; genel olarak müzikle ilgileniyorum. Son aylarda da plak şirketine teslim etmek için yazdığım, düzenlediğim ve kaydettiğim müzikle meşgulüm.

    “Müziksel bir yolculuktayım ve bu yakında sona erecek”

    “Tarihten ders almamız gerektiğine inanıyorum”

    · Böylesi enerjisi yüksek bir hayat yaşamak; “heyecan” ve “umut” böylesi bir yaşam mesaisinin en büyük tetikleyicilerinden olsa gerek?

    Müziğin her zaman ileriye doğru bir yolculuk olduğunu düşünüyorum. Geleceğe baktığımda heyecan duyuyorum. Yapmak istediğim çok şey var. Yaşlandıkça, belki fiziksel olarak bazı şeyler zorlaşıyor olabilir, ancak ilham asla kaybolmuyor. Hâlâ yeni müzikler üretmeye, farklı şeyler denemeye ve bu süreçte gelişmeye devam ediyorum.

    · Bir Jethro Tull klasiği olan 23. stüdyo albümünüz, mitolojik bir Pagan hikâyesi: “RökFlöte”. Nordik mitolojinin en önemli metinlerinden biri olan Ragnarök’deki “rök” kelimesi ile Jethro Tull‘un ve sizin imzanız olan “flüt” kelimelerinin birleşmesinden doğmuş. Bize albümün içeriğinden ve doğuşundan bahseder misiniz? Bu albüm grup için ne anlam ifade ediyor ve kişisel hayatınızdaki yeri nedir?

    “RökFlöte”yi yazmaya başladığımda, aslında “Zealot Gene” albümünün bir devamı niteliğindeydi. “Zealot Gene”, Eski ve Yeni Ahit’ten alınan çeşitli metin alıntılarıyla çalışmıştı. İncil’in bu kaynaklarıyla, özellikle Yeni Ahit ve Hristiyan dönemine dair fikirlerle yoğun bir şekilde çalıştıktan sonra, bir sonraki albümde farklı bir şey yapmak istedim. Daha önce hiç yapmadığım bir şeyi yaparak çok tanrılı inançlarla ilgili bazı fikirler geliştirmeye karar verdim. Hinduizm, Yunan ve Roma mitolojisi ile animist toplumlar hakkında notlar aldım ve okumalar yaptım. Ancak benim için daha önemli olan, tarihsel kayıtlara sahip kaynaklardan çalışmaktı, çünkü bu sayede daha fazla ayrıntıyı kavrayabiliyordum. Güvenilir bir şekilde geri gidebildiğim en uzak dönem, İskandinav paganizminin kökenleriydi. İskandinav tanrılarına olan inançlar, 1100'lerde İzlanda’da yazıya geçirilmişti ve bu, İskandinav mitolojisinin sonunun başlangıcıydı. Bu inançların kökeni, çok tanrılı inanışlardan Orta Doğu’ya kadar uzanıyordu, Hindistan’dan Avrupa’ya ve oradan Almanya üzerinden İskandinavya’ya yayıldı. Yol boyunca bu inançlar değişti, ancak tanrıların çoğu ve işlevleri ya aynı kaldı ya da oldukça benzerdi. Bu tarihsel perspektif benim için çok ilginçti ve İskandinav kökenlerim olduğu için Roma veya Yunan paganizmine göre bana daha yakın geldi. Ancak kesinlikle İskandinav tanrılarını ya da paganizmi desteklediğimi düşünmeyin, çünkü değilim. Bu sadece felsefi bir ilgi; bir zamanlar insanlar için çok şey ifade eden dinlerden biri. Bugün İskandinav tanrılarına ve paganizme olan inançlar, özellikle bazı İskandinav heavy metal grupları tarafından milliyetçi ve belki de tehlikeli bir şekilde kutlanıyor, ve ben bu grubun bir parçası olduğumun düşünülmesini istemem. Dinlerin, toplumu milliyetçi bir şekilde şekillendirmek için kullanılmasını eleştiriyorum ve bu konuda kendimi rahat hissetmiyorum. Tarihten ders almamız gerektiğine inanıyorum; ne olduğunu ve bir daha olmaması için nasıl önlem alacağımızı bilmeliyiz.

    “Herkes pop yıldızı olmak istiyor”

    · “RökFlöte” albümünde melodiye dönüştürdüğünüz konulara ilgi nereden geliyor? Albüm bir yanıyla karanlık bir yanıyla neşeli hikâyelerden oluşurken, eski ve yeniyi kucaklayan tınılar / melodiler dikkat çekiyor…

    Albümde ele aldığım konulara olan ilgim daha çok entelektüel ve felsefi bir bakış açısına dayanıyor. Şarkı sözlerini, farklı İskandinav tanrılarının rollerini ve işlevlerini anlatan dört dörtlük stanzalar halinde yazdım ve bu tanrıları tanıdığım veya bildiğim insanlarla ilişkilendirdim. Çoğu çok tanrılı inançta olduğu gibi, bu tanrılar insan formunda tasvir edilir, ki bu bizim onları anlamamızı kolaylaştırır, tıpkı İsa’nın insan olarak anlaşılmasının daha kolay olması gibi. İsa’nın var olduğuna ve tarihsel olarak İncil’in anlattıklarının çoğunu yaptığına inanıyorum, ancak bu beni, İsa Mesih’in coşkulu bir takipçisi yapmaz, bu çok farklı bir durum. Ben daha çok ruhani bir insanım, dini biri değilim… Ben genellikle insanlar ve olaylar / durumlar hakkında şarkılar yazıyorum; onları anlamlı bir sahneye yerleştirmeye çalışıyorum; tıpkı bir aktörü sahneye yerleştirmek gibi! Ancak şu an üzerinde çalıştığım albümde, kitapçığında da belirttiğim gibi, şarkı sözlerinde “ben”, “bana” ve “benim” gibi zamirlerin birçok kez geçtiğini göreceksiniz. Bu zamirlerin fazlalığı, aslında kendim ve kendi düşüncelerim hakkında yazdığımı gösteriyor. Bu albümdeki şarkıların neredeyse tamamı bu açıdan çok daha kişisel. “Ölmeden önce böyle bir albüm yapmalıyım” diye düşündüm ve işte bu o albüm… Şarkı sözlerinde hâlâ bir miktar objektiflik var ve yazdığım şeylerin doğruluğunu kontrol etmek için çokça araştırma yapıyorum. Son olarak diyebileceğim; sahnede yaptığım sadece müzik yapmak değil, bir hikâye anlatmak…

    · Bir röportajınızda; “Zamanın dolmak üzere olduğunun farkındayım” diyor ve ekliyorsunuz: “Bu yüzden işe gelmenin veya iş yapmanın tutkusu ve etik zorluklar beni yönlendiriyor... Ben doğal bir sanatçı değilim. Geçimimi sağlamak için benim yaptığım işi yapan birçok insan gibi ben de utangaç ve isteksizim. Belki de bu bizim oraya çıkma ve şeytanları alt etme yöntemimizdir ve sahnede olduğumuz süre boyunca kişiliğimizin farklı bir yönünü ifade ederiz - ama sonra sahneden çıkıp nemli bir kayanın altında sessiz bir yere çekiliriz.” Peki, bugün dünyada yapılan müzikleri ve genç müzisyenleri ve yaratımlarını nasıl görüyorsunuz?

    Öncelikle, bugün gençlerin müzik kariyeri seçerken şansın yanlarında olması çok zor, çünkü genel olarak, 50-60 yıl önce bir müzisyen olarak başarı elde etme şansınız belki 100'de birdi. Bugünlerde bu şans bin ya da on binde bir olmalı, çünkü herkes geleceğinde bunu istiyor. Herkes “pop yıldızı” olmak istiyor ve bu kadar insana yer yok! Gençlerin müziğe girmesi ve sonrasında başarılı olması zor! Ayrıca yaratıcı ya da farklı olmaya da yer yok. Bugün bir müzisyen olmak bana çekici gelmezdi, çünkü müziğe orijinallik açısından ilgi duyuyorum. Başkalarına benzemek istemiyorum. Bir de artık zamana uyum sağlamak zorundasın çünkü yaşlandıkça zaman daha hızlı geçiyor gibi görünüyor.

    “Müziksel bir yolculuktayım ve bu yakında sona erecek”

    “Grubun muhteşem olduğunu okumakla ilgilenmiyordum”

    · Dünya siyaseti ve gündeminin yakın kadrajınızda olduğunu biliyoruz. Mesela ilk aklıma gelen, 2022 menşeili “The Zealot Gene” albümünüzün açılış şarkısı “Mrs. Tibbets”, 11 Eylül’ü ve Trump’ın popülist politikalarını sorguluyor. Hoş, albümdeki 12 şarkı da insanlık hemhallerinin çeşitli durumlarını ele alırken, öznesini kutsal kitaptan salık veriyordu. Bugün baktığınızda dünya hallerinde, sizi en çok etkileyen veya ilgi alanıza giren neler var? Ve bugünlerde ilginizi çeken şarkı, film, kitaplardan neler var?

    Pekâlâ, kitaplar ve okumalar açısından, okuduğum kitaplar genellikle gerçeklere dayalı referans kitapları, tarih kitapları ve biraz daha felsefi diyebileceğimiz eserlerin bir karışımı. Bazen de güzel bir hikâye okumaktan keyif alırım, özellikle de İngiliz yazar John le Carré’nin eserlerinden. Le Carré, yıllar boyunca birçok kitap yazmış ve birkaç yıl önce vefat etmiş bir yazar. Genellikle casusluk, gerilim romanlarıyla tanınır ve kitaplarının neredeyse tüm dillere çevrildiğini düşünüyorum. Hikâye anlatımında ve karakter yaratmada çok başarılı, gerçekten çok iyi bir yazar. Damadım bir aktör ve Le Carré’nin oğullarıyla temasa geçti, çünkü onların bir yapım şirketi aracılığıyla, Le Carré’nin kitaplarından birini film yapma düşüncesi var. Bildiğim kadarıyla bazı kitapları hâlâ televizyona ya da filme uyarlanmadı. Umarım bunu gerçekleştirebilirler. Evet, John le Carré muhtemelen en sevdiğim yazardır. Bugünlerde ilgimi çeken olarak da diyebileceğim: Müzikten uzaklaştığımda, genellikle uçakta otururken müzik dinlerim. Çoğunlukla barok ve klasik müzik tercih ederim; Handel, Bach ve Beethoven dinlerim. Ancak bazen inişe geçtiğimizde Handel’i kapatıp, ZZ Top açarım, çünkü uçmaktan pek hoşlanmıyorum, oldukça gerginim. İnişe geçtiğimizde, özellikle bulutların arasından geçip bir havaalanına inmeye çalışıyorsak, hele de bir kasırga ya da kar fırtınası varsa, ZZ Top dinlemek bana biraz daha rahat hissettirir. ZZ Top, uçuşun bu en tehlikeli kısmında bana yardımcı olur.

    · Bir de Türkiye’de yayınlanmış, Orhan Kahyaoğlu tarafından 2000’de yazılmış, (Chiviyazılar Yayınevi’nden çıkan, 352 sayfalık) bir kitap var: “Jethro Tull” adında… Ki o tarihlerde dünyada hakkınızda yazılan üçüncü kitap oluyor. Görme şansınız oldu mu bilmiyorum ama...

    Sanırım kitabı gördüm, evet. Jethro Tull hakkında bana verilmiş birçok kitap var, ancak bunların çoğu benim konuşmadığım dillerde yazılmış. Eğer bu kitaplar kopyala-yapıştır yapabileceğim bir formatta olurlarsa, çevrimiçi bir çeviri yaparak onları okumak kolay olurdu. Fakat eğer ciltli ya da karton kapaklı bir kitapsa, İngilizce bir çeviri bulmak çok zor oluyor. Yine de, yazara tüm saygımla, birçok benzer kitap gördüm. Yetmişli yıllara dönecek olursak, gazeteler her Jethro Tull konserini sürekli olarak değerlendirirdi. Her gece plak şirketine, bana eleştirileri ve gazeteleri gönderin derdim, ancak sadece kötü olanları gönderin, iyi olanları göndermeyin. Çünkü benim harika biri olduğumu ya da grubun muhteşem olduğunu okumakla ilgilenmiyordum, sadece olumsuz eleştirileri görmek istiyordum, belki onlardan bir şeyler öğrenebilirim diye. Plak şirketi neden kötü eleştirileri okumak istediğimi anlayamazdı, ama bu her zaman böyleydi. Ancak sosyal medya ve modern teknoloji söz konusu olduğunda, artık ne iyi ne de kötü hiçbir şeyi okumaya ilgim yok. Kendi geçmiş tarihim hakkında okumaktansa, eski tarih üzerine okumayı tercih ederim.

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow