“Gong”: Bir ayin, ritüel ya da festival ama özünde bir dans performansı
“3 Hazine”yle de buluşunca bir şekilde “Gong”un hikâyesi şekillenmiş oldu. Bir yandan da çocuklarıma bakmayı seçtiğim için 8 yıl boyunca sahneye ara verdim. İçimde biriken enerji pandemiyle yerinde duramaz hale geldi ve “Gong”un fitili de 2021-2022’de ateşlenmiş oldu!” diyor Filiz Bozkuş Al… Doğum, bebeklik-çocukluk, gençlik, yolunu bulmaya çalışma, zorunluluklar, dış ve iç etkiler, iradeyi kaybediş / kayboluş, insanın gölgesiyle / kötüsüyle mücadelesi, kriz ve fark ediş bölümlerinden oluşan büyüme hikâyesinin anlatıldığı, tek perdelik, 40 dakikalık bir dans performansı “Gong”…
“Dünya bugün 50 yıl önce olduğundan çok farklı bir yer. Ama insanın içsel yaşantısı hâlâ tamamıyla aynı. Bu nedenle, bir süreliğine dünyanın oluşması mitini bir kenara bırakıp –bilim insanları bunu zaten size anlatacaklardır- insanın arayışının ne olduğu, farkındalık aşamalarının neler olduğu, çocukluktan olgunluğa geçişin sınavlarının neler olduğu ve olgunluğun ne anlama geldiği mitine geri dönerseniz, tüm dinlerde olduğu gibi hikâyenin işte tam orada olduğunu görürsünüz.”
1987’de fanilik mesaisine veda eden, mitoloji alanındaki en önemli otoritelerinden biri kabul edilen (akademisyen, yazar ve öğretmen) Joseph Campbell’a göre mitoloji evrenin müziğidir. Televizyon gazetecisi Bill Moyers ile Joseph Campbell’ın diyaloglarını içeren (MediaCat Kitapları, Zeynep Yaman çevirisi) “Mitolojinin Gücü” adlı kitap, PBS kanalı için çekilen 6 bölümlük bir televizyon programını temel alıyor. Tüm yaşamını mitolojiye adayan Campbell, kitapta neden herkesin mitolojiye ihtiyaç duyduğunu anlatıyor. Aşk, evlilik, çocuklarımıza anlattığımız hikâyeler, kurban kültürü, yaşam yolculuğumuz gibi modern dünya hallerini antik mitoloji bağlamında ele alan kitap, evlilik kurumundan doğum yapan bakireye, Yıldız Savaşları’ndaki Luke Skywalker gibi kurtarıcı figüründen kahraman figürlerine pek çok mitolojik motifin gündelik hayatlarımızla ilişkisini gösteriyor.
O vakit, dünya koşturmacasından biraz zaman ayırıp nefeslenelim niyetine; “Gerçek birdir, bilgeler ona değişik isimler verir.” diyen Campell ile hemhal olma zamanıdır… Hatta bugün röportajımızın öznesine de rehber olan Campell’e selam olsun diyerek yavaştan gelelim meramımıza… Bu haftanın rotasını şereflendiren öznemiz: Oyuncu Filiz Bozkuş Al’ın, beden-ruh-zihin birliği anlamında “3 Hazine”den yola çıkarak tasarlayıp oynadığı “Gong”... Doğum, bebeklik-çocukluk, gençlik, yolunu bulmaya çalışma, zorunluluklar, dış ve iç etkiler, iradeyi kaybediş / kayboluş, insanın gölgesiyle / kötüsüyle mücadelesi, kriz ve fark ediş bölümlerinden oluşan büyüme hikâyesinin anlatıldığı, tek perdelik, 40 dakikalık bir dans performansı olarak tanımlanan “Gong”u; 19 Nisan saat 20.30’da İstanbul / Kadıköy Boa Sahne’de, 20 Nisan saat 20.30’da da İstanbul / Sahne Pulcherie’de dikize yatabilirsiniz.
“Baskılar ve açılmalarla / Gölgemiz ve ışığımızla / Hazinemizle bir büyüme dansı / GONG’un varlığını hatırlama zamanı…” diyen performansın yaratıcıları: (hazırlayan ve performansı gerçekleştiren) Filiz Bozkuş Al, (ses, ışık, afiş tasarımı) Kerem Al ve (kostüm tasarımı) Aynur Kök… Biz de “Gong”un sessiz sesliliğinde ve belki de kendi içimizdeki “gong”ları da fona ekleyerek Filiz Bozkuş Al ile bir röportaj gerçekleştirdik…
“Yapmak istediğim şey herkese iyi gelmesi”
· “Gong”un doğuşunu ve sizi, bu performansı sahnede endam ettirmeye heves ettiren süreci anlatır mısınız?
Bu sorunun cevabı için yaşamımdaki bazı şeyleri özetlemem gerekecek. Öncelikle sahnede bedenin, fiziksel olanın ön planda olduğu anlatım biçimleri her zaman ilgimi daha çok çekti. O yüzden bu konuda kendimi geliştirmek için şans eseri 2011’de Japonya’dan Iida Shigemi’nin “Beden-Zihin-Sihir” başlıklı atölye çalışmasına katıldım. Sonradan “3 Hazine” olarak devam ettiği bu paylaşımlar yaşamımı tümüyle etkiledi. 12 yıl boyunca dönem dönem Shigemi’nin asistanlığını yaptım. Her gün dans etmeye başladım. Bedenle ifade etme gücü kazandıkça sahnede yapabileceklerimi de merak etmeye başladım. Bir yandan anne olmak, çocuklarla büyümek yaşama bakış açımı, ne istediğimi, sorumluluklarımı, sahnede nasıl var olmak istediğimi etkiledi ister istemez. Daha varoluşçu bir yerden bakmaya başladım sanırım. Jung, Maslow, Rollo May, Nietzsche, Spinoza, Ursula Le Guin, Joseph Campbell, Clarissa Estes gibi insanlar eserleriyle beni çok etkilemeye başladı. Tüm bu insanların etkisi yaşamımın bir parçası olan “3 Hazine”yle de buluşunca bir şekilde “Gong”un hikâyesi şekillenmiş oldu. Bir yandan da çocuklarıma bakmayı seçtiğim için 8 yıl boyunca sahneye ara verdim. İçimde biriken enerji pandemiyle yerinde duramaz hale geldi ve fitil 2021-2022’de ateşlenmiş oldu!
· “Gong”un karakterlerini ve dansının çerçevesini yaratırken ve sahnede şekil verirken öncelikleriniz nelerdi? Anlatım güzergâhınızda şekillenme aşaması nasıl gerçekleşti?
Dediğim gibi artık her gün dans ettikçe, bana göre diğer bir deyişle; hazineleri açtıkça, alışkanlığımdan bağımsız bir şey ortaya çıkarmam mümkün değildi. Çünkü her gün pratik ettiğim dansta bazı biçimler yakalamaya başlamıştım. Belli bir konuyla birlikte bu biçimin nereye doğru gideceğini de merak ediyordum. Konuysa daha çok şöyle şekillendi. “Yaşamda tüm organizmaların tek bir amacı vardır. Kendi potansiyellerini hayata geçirebilmek” Rollo May, “Kendini Arayan İnsan”da böyle diyor. Biraz evvel adından söz ettiğim tüm yazarlar, beni etkileyen tüm insanlar bu ortak noktada buluşuyor hep. Yaşama, kendimizi var edebilmek, gerçekleştirmek, potansiyel ve olanaklarımızı geliştirip, büyütmek için geldiğimizi düşünüyorum. Bu çocuklarımın bana hep hatırlattığı bir şey: Özellikle ilk 3 yıl, neredeyse her gün yeni bir şeyle karşılaşıp, yeni şeyler öğreniyorlar. Keşfettikçe, öğrendikçe ve yapabildikçe hep daha ileriye gitmek istiyorlar. Yapabildiklerini gördükçe yaşadıkları o tatmin, coşku ve hep ilerleme isteği, sınırları aşma isteği biz de var olan özellikler. Kendimizi ifade ettikçe daha da büyüyoruz, yaratıyoruz. Yarattıkça da anlamı buluyoruz ya da anlamı buldukça yaratıyoruz bilmiyorum. Tüm bu düşünceler ışığında sahnede yapmak istediğim şeyin herkese iyi gelmesi ilk amaçladığım şeylerden biri oldu. Bir şekilde ilham olması, etkilemesi, yaşama sevinci ve gücü vermesi, harekete geçirme isteği uyandırması... İçimizdeki gücü hatırlatması…
“Ses ikinci bir oyuncu olarak var olmaya başladı”
· Biraz daha açalım isterim, başa dönersek “Gong”un yaratım aşamasında kafanızda bir fikir üzerinden mi yol aldınız?
Başlangıçta nasıl bir şey çıkacağıyla ilgili hiç bir fikrim yoktu. Seziyordum yalnızca. Yavaş yavaş şekillendi. Okudukça, dans ettikçe, yazdıkça, prova ettikçe rotayı bulmaya başladım. Konuyu önce nasıl şekillendireceğimi bilmesem bile şunu biliyordum. Grafiğini, yaşamımızın doğal döngüsü / süreci şeklinde kurgulamak istiyordum. “Hassasiyet-İnflamasyon / Kriz-Boşaltma / Arınma-Yeni Dengeyi Bulma” şeklinde ilerletmek istiyordum. Bu da konuyu yazmamda çok yardımcı oldu. Mitoloji dünyasını Joseph Campbell’la öğrenmeye başladıkça da bir bireyin yolculuğuyla ilerlemek istediğimi ve doğumdan başlayıp devam etmek istediğime karar verdim. Bireyin tüm sürecine tanık olma fikri hoşuma gitti. Ben hikâyeyi oluşturduktan sonra Kerem’le paylaşmaya ve çalıştıklarımı göstermeye başladım. Kerem’in tiyatroyla daha önce geçmişi yoktu. Dürüst ve fazla kafası karışmamış ya da teknik, teoriyle bulanmamış bir göz bana çok iyi geldi. Özellikle ikinci sezon çalışıp yenilediğimiz versiyonla, Kerem ses tasarımını tamamen kendisi ele aldı. Ses ikinci bir oyuncu olarak var olmaya başladı. Kerem bir şey yaratırken sezgileri çok açık ilerliyor. Düşünerek bulamayacağımız birçok şey Kerem’in yarattığı ses tasarımıyla oyunu tamamladı. En azından ben böyle hissediyorum. Bir dil yakaladık gibi sanki, umarım bu dili başka oyunlarımızla daha çok geliştiririz.
· “Dans, bedenin duygularını ifade etmenin, anlatmanın ve düşünceleri iletmek için bir araç olmanın ötesine geçer. Dans, bedenin kendisinin ifadesidir… bir dil olarak işlev görür. Bu dil, insanların duygularını, düşüncelerini ve deneyimlerini ifade etmelerine yardımcı olur.” diyen dansın kültürel, sosyal ve politik boyutları üzerine önemli çalışmalar yapan dans tarihçisi ve eleştirmeni Susan Leigh Foster ve “Dans, bedenlerin politikadaki yerini araştırmak için bir alan sağlar. Bedenler, politikanın somut ve hissedilebilir boyutlarıdır… Dans, hareketin politik olduğu yerdir. Hareket, mekânı ve toplumu yeniden şekillendirebilir.” diyen ağırlıklı olarak performans çalışmaları, koreografi ve dramaturji üzerine çalışan yazar ve küratör, akademisyen André Lepecki… Bu iki tarifin yamacında ve “Gong”un fenerinde, sizin hayatınızda performans sanatı ve dans ne ifade ediyor, hatta “Gong”tan önce ve sonrası?
Bu alıntılara kalpten katılıyorum. Ne güzel soru, şimdi uzun uzun cevaplamadan edemeyeceğim. Annem Taiwanlı babam Türk olduğu için evde birden çok dil kullanılıyordu. Annem, babam İngilizce konuşur kendi aralarında. Biz kardeşimle anneme İngilizce, Çince, Türkçe karışık karşılık veririz. Çok uzun bir süre kendimi sözlü dille arkadaşlarım kadar iyi ifade edemediğime inandım. Bu yüzden kendimi sahnede daha rahat hissettim muhtemelen ve tadına varınca da hiç bırakamadım. Çocukluğumdan beri buz pateni yarışlarını, jimnastik ya da danslı klipleri izlemeye bayılıyordum. Kendi kendime radyoyu açıp uzun süre dans ederdim. O kadar iyi hissederdim ki. Tipten tipe girerdim dans esnasında, karakterden karaktere. Birden ben de beliren karakterin yürüyüşü ve duruşuyla dansa devam ederdim. Omurgamın en küçük pozisyon farklılıklarında karakter birden başka birine dönüşürdü. Tüm bu benden nasıl çıktığını anlamadığım haller beni hem çok şaşırtır hem sınırımı aştığım için muhtemelen, o kadar iyi hissettirirdi ki. Hâlâ bu şekilde ilerliyor günlük çalışmalarım. Kendimi bu dille daha iyi ifade edebildiğimi hissediyorum. Sözcüklerle girdiğim darlık hissini dans ederken hiç hissetmez oluyorum. Sonsuz bir ihtimal var gibi hissediyorum her şeyi anlatabilmek için. Boş Sahne olarak Ursula Le Guin’in “Labirentler” öyküsünü oyunlaştırmıştık. Bilim adamları tarafından labirente kapatılan bir yaratık insanları anlamaya çalışırken şöyle diyordu: “Arada bir tuhaf yatay ağzını kımıldattığını fark ettim. İlk başta, bana diş gösterdiğini sandım, sonra da dudak hareketleriyle iletişim kurmaya çalışabileceği geldi aklıma. Öylesine elverişli elleri, ayakları, bacakları, esnek bir omurgası filan olan biri için oldukça sınırlı ve kullanışsız bir dil gibi görünüyordu ama bunun da yaratığın bir sapıklığı olduğunu düşündüm.” O kadar sevdiğim bir bölümdü ki burası. Gerçekten katılıyorum sevgili yaratığa. Bizde var olan özelliklerin çok azını kullanıyoruz. Her zaman duruma, yaşadığımız döneme göre yeni diller yaratabilirsek yaratıcı olabilir, sınırlarımızı aşabilir, yaşadığımızı hissederiz. Dans bu yüzden çok güçlü bir dil. Yaşadığımızı, var olduğumuzu bize hissettirdiği için. Sınırsız bir dil olduğu için. Ve evet, bence de hareket, mekânı ve toplumu yeniden şekillendirebilir. Şekillendiriyor da zaten.
“Hepimiz özümüzde dansçı ve oyuncuyuz”
· Tam da bu noktada “3 Hazine”den bahsedebilir misiniz, bizler de biraz içine dalalım ve mevzuyu anlayalım isterim?
“3 Hazine”nin bana kattıkları olarak bahsedebilirim. Hareketten önce elbette düşünce geliyor, sözlü dilden bağımsız düşünemiyoruz, insani özelliğimiz. Madem sınırlamak durumundayız sonsuz evreni sözlü dilimizle, o halde bize en iyi gelen haliyle sınırlayalım. Mesela temel inanışımda bedenimin sağlıksız, kaskatı, gergin olduğu düşüncesi varsa, bedenim bu düşünceden ayrı hareket edemez. Bu noktada cümleyi değiştirip, esnek ve sağlıklıyım dediğimde, bunu bir egzersiz gibi her gün tekrar edip esneklik ve sağlıklı olmanın imgesini bedenimde gezdirdiğimde bedenim artık bu düşünceye göre hareket etmeye başlayacak. Şunu demek istiyorum. Dansım düşüncemden ve yaşamda bulduğum anlamdan ayrı değil. Beden, zihin, ruh birbirinden ayrı değil. Bu birliği yakaladığımızda yaşamın gerçek dansı başlıyor bana göre. Her toplumun kendine ait ritüelleri, kutlamaları, festivalleri dansla, müzikle ve yaşamda buldukları anlamla şekillenmiş ve sonra dini inançları, toplum düzeni vs. Hepimiz özümüzde dansçı ve oyuncuyuz. Belki kızacak bana profesyoneller ama yeniden dansçı ve oyuncu özelliklerimizi yaşatabildiğimiz yaşam alışkanlıklarımıza geri dönebilirsek çok şeylerin değişeceğine inanıyorum. Günümüzün ihtiyaç duyduğu hakiki festivallerin, kutlamaların, dansların, şenliklerin peşindeyim. “Gong”dan sonra, seyirciyle karşılaştıktan sonra bu çok daha açık hale geldi benim için. Aslında bu konuda içimden taşan çok şey varken sözcükler işte şu an sınırlı kalıyor. Umarım ilerleyen zamanlarda kendimi daha iyi ifade edecek yolları bulurum da daha iyi anlatabilirim.
· Performansta sizi en çok etkileyen bölüm ya da sahne hangisi? Ve bu sizde nasıl bir durum yaratıyor?
Yeşil ışıkla oynamayı seçtiğimiz; insanın bastırıp sakladığı, derinlerde kalmış ve fışkıran “kötü”sünün, gölgesinin ortaya çıktığı bölümle, finalin son bölümünü çok seviyorum. Bütün insanların aydınlık ve karanlık tarafını bir arada taşıdığını düşünüyorum. İnsanı iyi insan ya da kötü insan diye adlandırmanın çok yüzeysel ve basit bir bakış olduğunu hissediyorum. Yaşamda her şey keyifli bir yöne doğru akarken biz insan olarak bastırmaya, tıkamaya ve sabitlemeye meyilli canlılarız ve akan yaşamın içinde tıkanan, duran, sabit kalan, sistemleşen her şey problem, hastalık ve karanlığı yaratıyor. Günlük yaşamımın içinde genel olarak sakin, güler yüzlü, nazik, çekingen, sessiz, biraz kendine güvensiz olan Filiz’le yaşıyorum. Herkes gibi bastırdığım pek çok yanım var. Oyunculuğu bir meslek olarak görmektense bir yaşam biçimi olarak görüyorum. Biz hepimiz oyuncuyuz. Evde, işte, okulda, ailemizle, arkadaşlarımızla hep başka başka personalarımızı kullanarak yaşıyoruz. Filiz’in vahşi, ilkel, hayvansı ve bastırdığı yanlarını sahnede yaşatmak bana iyi geliyor’un dışında beni adeta iyileştiriyor, büyütüyor. Büyük bir arınma yaşatıyor. İnsan olarak temel ihtiyacımız bu. Bağlamından kopmamış tüm ritüel, festival, ayin, tören, kutlamaların amacı bu değil mi? Topluca büyük bir arınma yaşamak ve sağlıklı bir şekilde bir arada yaşamaya devam etmek. Tüm bu özel zamanlar sırasında günlük yaşamda ortaya çıkmayan yönlerimizi ortaya çıkarmak. Bir çeşit oyunculuk yapmak ama aslında yapmamak da… Bilmiyorum belki bilinçaltımızı yaşatmak, canlandırmak... Yine sözcüklerin anlatamayacağı bir yere geldik sanki…
· Diyelim ki performansın karakterleriyle tesadüf bu ya denk düştünüz ve aynı masalarda kelamdasınız. Bir sözünüz olsa, bu ne olur?
Sanıyorum bebeklik bölümüyle karşılaşıp onun yaşadıklarını, deneyimlediklerini bu yaşımda deneyimlemeyi isterdim. Doğumdan hemen sonraki bölüm, henüz ayağa kalkmadığı ve etrafı tüm duyularıyla keşfetmeye çalıştığı o deneyimi gerçekten yaşayabilmeyi çok isterdim. Soru soramazdım ona muhtemelen ama deneyimini, o içinde bulunduğu hali, o bilinci algılamayı isterdim. Geçenlerde 8 yaşındaki oğlum şöyle bir şey söyledi. “Anne büyükler yaratıcı olmaya çalışıyor. Ama anlamıyorlar. Yaratıcı olmayı ayırıyorlar böyle. Ayırmadığında yaratıcın zaten.” Merak ettiğim bilinçle, Ozan’ın söylediği aynı yerden geliyor muhtemelen. Bizim yetişkinler olarak ince ince hissettiğimiz ama çoğunlukla koptuğumuz bir hal.
“İletişimi birbirimizin hikâyelerini dinleyerek kurabilsek”
· Son zamanlarda size iyi gelen neler var; kitap, tiyatro, albüm, sergi veyahut bir an veya bir fotoğraf karesi gibi, paylaşırsanız bizler de nasiplenelim isterim?
En severek okuduklarım insan psikolojisi üzerine, daha çok da varoluşçu bakış açısına sahip psikologlar. Bu aralar Rollo May ve Gabor Mate’nin kitaplarını rehber olarak seçtim. Bir de otobiyografi üzerine merak etmeye başladım. Mürüvet Esra Yıldırım’ın çevrimiçi olarak düzenlediği “Rehberli Otobiyografi” grubundayım bir süredir. “On İkinci Ev” oyununu yaşadığım şehirde izleme şansım olmadı henüz ama oyunun bu çalışmayla çıktığını duyduğumdan beri ilgimi çekiyordu. Gruba katıldıktan sonra şunu fark ettim. Birlikte birbirimize hikâyelerimizi okuduğumuz 3 arkadaşı daha önce hiç tanımasam da onların hikâyelerini duydukça o kadar sevmeye başladım ki her birini. Her birinin gerçek hikayesiyle onları anlamak, empati kurmak, gerçek deneyimlerinden kendime de pay çıkarmak, tüm bunlar beni çok etkiliyor şu an. Bir suçlunun, öteki olanın, ezilmiş birilerinin, sevmediğimiz, katlanamadığımız birilerinin gerçek hikâyelerini dinleyebilsek mesela belki de bu kadar nefret etmeyeceğiz birbirimizden. Gerçek iletişimi, birbirimizin hikâyelerini dinleyerek kurabilsek… Herkes kendince haklı ve kendince doğru olanı yapıyor. Yaşama tutunabilmek için, var olabilmek için... Gruba katılmak istememin bir sebebi de yazmak zorunda bırakacak olmasıydı beni. Yazmakta çok kaçtığım bir şey çünkü. Yazdıkça da başka bir Filiz’le tanışmaya başladım bu da iyi geliyor. Yazmak, okumak ve hikâyelerimiz... Bu aralar bana ilham oluyor. Yine bu ilgilerimle bağlantılı olarak Nilay Örnek’in potansiyellerini açabilmiş ve çoğumuza ilham olan insanlarla söyleştiği “Nasıl Olunur?” podcast’inden çok şey öğreniyorum.
· 2024-2025 projeleriniz, kafanızda veya hayalinizde veyahut masanızda olan işlerden neler var söyleyebileceğiniz?
Annem pianist. Birlikte yapmak istediğimiz bir proje üzerinde çalışıyoruz. Yavaş ama sindire sindire ilerliyor. Kafamda çok şey var ama imkânlar, bütçe, fiziki şartlar vs. çok kısıtlı. Bir defa farklı şehirlerde yaşıyoruz. Yine de zorlukların ve imkânsızlıkların içinden nasıl yaratıcı şeyler çıkabildiğini ODTÜ Oyuncuları’ndaki yıllarımdan bildiğim için şimdi neler yapabileceğimizi merak ediyorum.
· Ve son olarak “bu da var paylaşalım, çoğalsın” dediğiniz neler varsa yazmak / eklemek isterim…
Bahar ve yaz döneminde pek çok şehirde oynamaya devam etmek istiyoruz. Tiyatro mekânı olmasa bile seyirciyle buluşmaya ve sahneye dönüşmeye uygun mekânlarda oynamayı da çok seviyoruz. Mekânını açmak isteyenlerle iletişime geçmeyi çok isteriz. Grubumuzun adı GONG Sahne. Oyun tarihleri ve hakkımızda daha çok bilgiye Instagram sayfamızdan ulaşabilirler. @gongsahne ve @filizbozkusal hesabından. Adından sıkça söz ettiğim “3 Hazine”yi merak edenler için de atölye çalışmaları yaptırıyorum. Yine Instagram hesaplarımızdan takip edebilirler.
SON DAKİKA
EN ÇOK OKUNANLAR
Guns N' Roses İstanbul Konseri Tarihi ve Bilet Fiyatları: Guns N' Roses İstanbul Konseri Ne Zaman, Biletler Satışa Çıktı mı?
Anita Taylor'ın 'Moonraker' sergisi VISION ART PLATFORM'da!
Osmanlı Padişahları sırası, Osmanlı'da tahtta kalma süreleri! Sırasıyla tahta çıkan padişahlar... Mehmet, Kanuni, duraklama, gerileme dönemi Osmanlı padişahları kimler?
Kuruluş Osmanlı'da beylikler dönemi! Osmanlı'da hangi beylikler var? Osmanlı dönemi Anadolu beylikleri hangileri?
Taş Tepeler’in uzaylıları