hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    İklim değişikliğine uyum stratejileri geliştirilmeli

    İklim değişikliğine uyum stratejileri geliştirilmeli
    expand

    Mevcut durum göz önünde bulundurulunca artık iklimin değiştiği ve uyum planları yaparak, bu değişikliğe hazırlanmak gerektiğini söyleyen Doç. Dr. Efsun Dindar, dünyanın hızla ısınmasının sadece canlı yaşamını değil; sağlık, tarımsal ürün çeşidi, su kaynakları, hava, toprak, yaşam biçimi ve bütçeyi ciddi olarak etkileyeceğini vurguladı.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bursa Uludağ Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Doç. Dr. Efsun Dindar, fosil yakıtların yakılması, arazi kullanımı değişiklikleri, ormanların bozulması ve sanayi süreçleri gibi insan etkinlikleriyle atmosfere salınan sera gazı birikimlerindeki hızlı artışın doğal sera etkisini kuvvetlendirmesi nedeniyle iklimlerde değişiklikler olduğunu söyledi.
    Sıcaklıklardaki artışa bağlı olarak, hidrolojik döngünün değişmesi, kara ve deniz buzullarının erimesi, kar ve buz örtüsünün alansal daralması, deniz seviyesinin yükselmesi, şiddetli hava olaylarının sıklığının ve şiddetinin artması, kuraklık, çölleşme, salgın hastalıkların ve zararlıların artması gibi dünya ölçeğinde sosyoekonomik sektörleri, ekolojik sistemleri ve insan yaşamını doğrudan ya da dolaylı olarak etkilediğini belirten Dindar, küresel ısınmanın artık tartışmasız bir gerçek olduğunu vurguladı.
    Küresel ortalama yüzey sıcaklığının son yüzyılda 1 derece yükseldiğine dikkat çeken Dindar, küresel ortalama sıcaklık artışının sanayileşme öncesi döneme göre 2 derecenin altında tutulması ve sıcaklık artışının 1,5 derece ile sınırlandırılması için Paris Anlaşması’nın 12 Aralık 2015 tarihinde 195 ülkenin oybirliği ile kabul edildiğini hatırlattı. Dindar, Paris Anlaşması’nın Kyoto Protokolü’nün uygulama döneminin sona ereceği 2020 yılından sonra yürürlüğe gireceğini ekledi.

    İklim değişikliğine uyum stratejileri geliştirilmeliTÜRKİYE İMKANLARDAN YARARLANAMIYOR

    Paris Anlaşması ile gelişmiş ülkelerin, gelişmekte olan ülkelere hem sera gazı emisyonlarının azaltımı, hem de iklim değişikliğine uyum yükümlülüklerini yerine getirmeleri için finans desteği sağlayacağını hüküm altına aldığını aktaran Dindar, “Türkiye, gelişmiş ülkelerle birlikte hem Ek-1 listesinde hem de gelişmekte olan ülkelerle Ek-2 listesinde bulunduğu için sağlanan finansman ve teknoloji transferi imkânlarından yararlanamamaktadır. Ulusal katkı beyanımız, 30 Eylül 2015 tarihinde Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Sekretaryasına sera gazı emisyonlarında 2030 yılında planlanan artıştan yüzde 21 oranında azaltım taahhüdü olarak sunulmuştur. Taahhüdün kapsamı enerji, endüstriyel prosesler, tarım, arazi kullanımı, arazi kullanım değişikliği ve ormancılık, atık sektörleri olarak ekonomi genelinde belirlenmiştir. Diğer ülkelerden örnek vermek gerekirse; İsviçre 2030’da 1990’a göre yüzde 50 azaltım, Rusya 2030’da 1990’a göre yüzde 70-75 azaltım; ABD 2025’de 2005’e göre yüzde 26-28 azaltım; Çin ise 2030’da 2005’e göre yüzde 60-65 azaltım taahhüdünde bulunmuştur” dedi.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    TÜRKİYE’NİN TAAHHÜT ETTİĞİ AZALTIM ÖNLEMLERİ

    Türkiye’nin taahhüt ettiği azaltımı ekonomi genelinde nasıl gerçekleştireceği ile ilgili de bilgi aktaran Dindar, sözlerini şöyle sürdürdü:
    “• Güneş enerjisinden elektrik üretiminin 2030 yılına kadar 10 GW ve rüzgar enerjisinden 16 GW kapasiteye ulaştırılması,
    • Elektrik üretiminde ve şebekesindeki kayıp oranının 2030 yılında yüzde 15 seviyesine düşürülmesi,
    • Sanayi tesislerinde enerji verimliliği uygulamalarının hayata geçirilmesi ve verimlilik artırıcı projelere mali destek sağlanması,
    • Uygun sektörlerde atıkların alternatif yakıt olarak kullanılmasının artırılmasına yönelik çalışmalar yapılması,
    • Kentlerde sürdürülebilir ulaşım planlama yaklaşımının uygulanması,
    • Alternatif yakıt ve temiz araç kullanımının arttırılması,
    • Kent içi raylı sistem hatlarının artırılması,
    • Yeni yapılan konut ve hizmet binalarının Enerji Performans Yönetmeliği’ne uygun enerji etkin olarak inşa edilmesi,
    • Yeni ve mevcut binaların Enerji Kimlik Belgesi oluşturularak enerji tüketimlerinin ve sera gazı emisyonlarının kontrol altında tutulması ve metrekare tüketimlerinin yıllara bağlı olarak azaltılması,
    • Yeni ve mevcut binalarda uygulanacak olan birincil enerji kaynaklarının tüketimini azaltan tasarım, teknolojik cihazlar, yapı malzemeleri, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının teşvik kanallarının geliştirilmesi (kredi, vergi azaltımı vb),
    • Yeşil bina, pasif enerji, sıfır enerjili ev tasarımlarının yaygınlaştırılarak enerji ihtiyacının minimuma indirilip, enerjinin tüketildiği yerde üretilmesinin sağlanması,
    • Atıkların; yeniden kullanımı, geri dönüşümü ve ikincil hammadde elde etme amaçlı diğer işlemler ile geri kazanılması, enerji kaynağı olarak kullanılması veya bertaraf edilmesi,
    • Atıkların maddesel geri kazanımı, biyokurutma, biyometanizasyon, kompost, ileri termal işlemler veya yakma gibi işlemlere tabi tutularak atıktan enerji kazanımının sağlanması,
    • Endüstriden kaynaklanan atıkların başka bir sektörde alternatif hammadde veya yakıt olarak kullanılması, bir sektörden çıkan atığın başka bir sektörün hammaddesi olabilmesini sağlayan endüstriyel simbiyoz yaklaşımı,
    • Orman Rehabilitasyon Eylem Planı ve Ağaçlandırma Seferberliğinin uygulanması.”

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    İklim değişikliğine uyum stratejileri geliştirilmeli

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    TÜRKİYE ÇOK DÜŞÜK PERFORMANS GÖSTEREN ÜLKELER ARASINDA

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    “Bu önlemlerin 6 yılda ne kadarını gerçekleştirdik ve önümüzdeki 10 yılda ne kadarını gerçekleştirebileceğiz?” sorusunu yönelten Dindar, CCPI 2019 Raporu’na göre Türkiye’nin iklim değişikliği performans indeksi sıralamasında 60 ülke arasında 50’nci sırada ‘Çok Düşük Performans Gösteren Ülkeler’ arasında yer aldığını söyledi. Geçen sene 47 olan bu sıranın bu yıl gerilediğini ifade eden Dindar, “Bu rapora göre, Sera Gazı Emisyonları kategorisinde düşük ve enerji kullanımı kategorisinde çok düşük performans göstermiş durumdayız. Yenilenebilir enerji sektörünün, son yıllarda hızlı büyümeye bağlı olarak göreceli olarak yüksek bir derecesi var. Ancak ulusal uzmanlar, hükümeti kömür gücünü desteklediği ve bina emisyon standartlarının uygulanmasını ertelediği için eleştirmektedir. Uzmanlar bu nedenle, Türkiye’nin ulusal iklim politikasını çok düşük olarak değerlendiriyor. Türkiye, Paris Anlaşması’nı gelişmiş ülke kategorisinde yer almasından dolayı iklim fonundan yararlanamadığı için henüz onaylamamıştır” dedi.

    İKLİM OLAYLARI YÜZDE 88, SERA GAZLARI YÜZDE 135 ARTTI

    Türkiye’de aşırı iklim olayları sayısının değişimi incelendiğinde 1990 yılına göre yüzde 88 artış görüldüğünü söyleyen Dindar, 1990 yılına göre sera gazlarının yüzde 135,4 oranında yükseldiğini kaydetti. Bu verilerin birbiri ile kıyaslandığında iklim olaylarının sayısındaki artışın tesadüf olmadığını vurgulayan Dindar, “Karbon emisyonları açısından sera gazlarındaki artışı değerlendirdiğimizde en yüksek payın enerji sektörüne ait olduğu görüyoruz. Bu sektörü sırasıyla, endüstriyel prosesler, tarım ve atık sektörü takip etmektedir” diye konuştu.

    İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNDEN EN ÇOK ETKİLENEN KADINLAR

    İklim değişikliğinin aynı zamanda bir insani gelişme konusu olduğunu belirten Dindar, yoksulluğun ortadan kalkmadan veya insani gelişmenin teşvik edilmeden bunun çözümünün mümkün olmayacağını aktardı. İklim değişikliğinin, yoksul bölgeleri, toplulukları ve kişileri orantısız etkilediğini söyleyen Dindar, “Dünyadaki yoksulların yaklaşık yüzde 70’ini kadınların oluşturdukları tahmin ediliyor. Bu açıdan da iklim değişikliğinden daha çok etkilenmeleri olasıdır” diye konuştu.

    UYUM PLANLARI YAPILMALI

    Mevcut durum göz önünde bulundurulunca, artık iklimin değiştiği ve uyum planları yaparak, bu değişikliğe hazırlanmak gerektiğini söyleyen Dindar, dünyanın hızla ısınmasının sadece canlı yaşamını değil; sağlık, tarımsal ürün çeşidi, su kaynakları, hava, toprak, yaşam biçimi ve bütçeyi ciddi olarak etkileyeceğini vurguladı. Konuyla ilgili yapılan hesaplamalardan da bahseden Dindar, “Küresel ısınmada sadece 10 derecelik bir artışın ekonomik maliyetinin 2050 yılında yıllık 2 trilyon dolar olacağı tahmin edilmektedir. AB’de yürütülen bir çalışmaya göre, küresel ısınmanın kümülatif global ekonomik maliyetinin 74 trilyon Euro olabileceği ifade edilmektedir” dedi.

    BURSA İÇİN STRATEJİLER GELİŞTİRİLMESİ GEREKİYOR

    Bursa’da iklim değişikliği konusunda 2017 yılında Büyükşehir Belediyesi tarafından Bursa Sürdürülebilir Enerji ve İklim Değişikliği Uyum Planı (BUSECAP) hazırlandığını hatırlatan Dindar, “BUSECAP kapsamında yer alan İklim Uyum Eylem Planı, eldeki tarihsel verilerden ve gerçekleştirilmiş çalışmalardan yola çıkarak, kent için bir etkilenebilirlik analizi yapmayı hedeflemiştir. Ancak Bursa üzerine oluşturulmuş iklim değişikliği senaryolarının özellikle su kaynakları, halk sağlığı, tarım ve sanayide alınacak önlemler ve bu önlemlerin nasıl finanse edileceği açısından ele alınması gerekmektedir. Özellikle Bursa’da su yönetimi konusunun iklim değişikliği perspektifinden ele alınması ve iklim değişikliğine uyum çerçevesinde stratejiler geliştirmesi gerekmektedir. Benzer şekilde halk sağlığı konusunun da iklim değişikliği açısından ele alınmamış olduğu gözlenmektedir. Bu konuda herhangi bir çalışma yapılmadığından hali hazırda iklim değişikliği ve halk sağlığını Bursa ili özelinde ilişkilendirecek bir istatistik bulunmamaktadır” diye konuştu.

    HALA BİLİNMEZLİKLER VAR

    Bursa’da su kaynakları orta ve uzun vadede iklim değişikliğinden nasıl etkilenecek? Yağışların azalmasına bağlı olarak sürdürülebilir bir su yönetimi nasıl sağlanacak? Su, paydaşları arasında adaletli olarak nasıl dağıtılacak? Bu durumdan tarım nasıl etkilenecek? Ürün desenlerinde nasıl bir değişiklik olacak? Ürünlerin kalitesi ve rekoltesi değiştiğinde çiftçimiz ne yapacak? Gıda güvenliğimiz tehlikeye girerse, ne gibi bir plan devreye girecek? sorularının bulunduğunu vurgulayan Dindar, “Kentin tüm paydaşlarının ortak çalışarak; enerjiyi etkin kullanan, ekolojik dengesini ve çeşitliliğini sağlamış, düşük karbonlu kalkınma ilkelerini uygulayan, iklim değişikliğine dayanıklı kentsel planlama modelini ortaya koymaları gerekmektedir. Tüm kent sakinlerinin bu sürece dahil olması ve alacağı önlemleri bilmesi iklim değişikliği ile mücadelede unutulmaması gereken en önemli husustur” dedi.

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow