Yüksek teknolojili uydular, çağ atlamış itfaiye ekipmanları, milyonlarca dolarlık yardım fonları… Tüm bu imkânlara rağmen, bir avuç kıvılcımı kontrol altına almak yine de işlerimizi kolaylaştıramıyor. Yangınlar, çaresizliğin karşısında dimdik duruyor ve bize bir gerçeği hatırlatıyor: Doğa’nın kurallarına karşı, en büyük medeniyetler bile diz çöker.
Bugün Los Angeles'ta nefes almak bile bir lüks. Pencerenizden baktığınızda gökyüzü yerine is dolu bir gri bulut görüyorsunuz. Kendi mahallenizi korumak için bahçenizde hortumla su sıkan komşularınızı izlerken, şehir hayatının kırgın gerçekliğine tanık oluyorsunuz.
Yangınla boğuşan insanların hikâyeleri, Los Angeles'ın yüzlerce farklı köken ve kültürden oluşan karmaşık yapısını birleştiriyor. Hangi mahallede yaşadığınız, hangi dili konuştuğunuz ya da ne kadar zengin olduğunuz fark etmiyor; yangın herkesi aynı derecede etkiliyor. Bazen belki de ilk defa, bu şehirde herkes aynı kaderi paylaşıyor.
Ancak asıl mesele, yangınların ötesinde bir şeyi düşünmek. Bu felaket, bizim ne kadar duyarsızlaştığımızı, ne kadar uzaklaştığımızı ve büyük bir yalanın peşinden koştuğumuzu bize hatırlatıyor. Modern şehirlerimiz, doğanın büyük bir parçasını tahrip ederken yükseliyor. Ve sonunda, doğa bize karşı savaşa çıktığında, bu savaşı kazanamayacağımızı anıyoruz.
Los Angeles yangınları, sadece bir felaket değil, aynı zamanda bir uyarı. Doğayla olan bu savaşı sonlandırıp onunla barış yapmadıkça, bu hikâye tekrar tekrar yazılacak. Ve belki de bir gün, şehirlerimizi yeniden inşa edecek düzeyde bile olmayacağız.
Yüksek teknolojili uydular, çağ atlamış itfaiye ekipmanları, milyonlarca dolarlık yardım fonları… Tüm bu imkânlara rağmen, bir avuç kıvılcımı kontrol altına almak yine de işlerimizi kolaylaştıramıyor. Yangınlar, çaresizliğin karşısında dimdik duruyor ve bize bir gerçeği hatırlatıyor: Doğa’nın kurallarına karşı, en büyük medeniyetler bile diz çöker.
Bugün Los Angeles'ta nefes almak bile bir lüks. Pencerenizden baktığınızda gökyüzü yerine is dolu bir gri bulut görüyorsunuz. Kendi mahallenizi korumak için bahçenizde hortumla su sıkan komşularınızı izlerken, şehir hayatının kırgın gerçekliğine tanık oluyorsunuz.
Yangınla boğuşan insanların hikâyeleri, Los Angeles'ın yüzlerce farklı köken ve kültürden oluşan karmaşık yapısını birleştiriyor. Hangi mahallede yaşadığınız, hangi dili konuştuğunuz ya da ne kadar zengin olduğunuz fark etmiyor; yangın herkesi aynı derecede etkiliyor. Bazen belki de ilk defa, bu şehirde herkes aynı kaderi paylaşıyor.
Ancak asıl mesele, yangınların ötesinde bir şeyi düşünmek. Bu felaket, bizim ne kadar duyarsızlaştığımızı, ne kadar uzaklaştığımızı ve büyük bir yalanın peşinden koştuğumuzu bize hatırlatıyor. Modern şehirlerimiz, doğanın büyük bir parçasını tahrip ederken yükseliyor. Ve sonunda, doğa bize karşı savaşa çıktığında, bu savaşı kazanamayacağımızı anıyoruz.
Los Angeles yangınları, sadece bir felaket değil, aynı zamanda bir uyarı. Doğayla olan bu savaşı sonlandırıp onunla barış yapmadıkça, bu hikâye tekrar tekrar yazılacak. Ve belki de bir gün, şehirlerimizi yeniden inşa edecek düzeyde bile olmayacağız.