Bir annenin içindeki kaygı, sadece bugünün değil, yarının ne getireceğiyle ilgili de oluyor. O masum yavrunun karşılaşabileceği tehlikeler, hele ki böyle haberlerle somutlaşınca, gözlerden akan birkaç damla yaş kaçınılmaz oluyor. Televizyonda, internette ya da sosyal medyada "yenidoğan çetesi" haberlerini duyun her annenin içi ürperiyor. "Ya benim başıma da gelse?" diye içimizden geçirmemek mümkün değil. O minik ellerin, hiç tanımadığı kişilere teslim edilmesi korkusu, annenin ruhunu kemiren bir düşünceye dönüşüyor.
Geceleri bebeğinin nefesini dinleyip, onu güvende tutma çabasıyla uykusuz geçen saatler... Bir annenin kendini yetersiz hissettiği anlar vardır ya hani, işte tam da böyle zamanlarda insan kendini o boşluğa düşmüş gibi hisseder. Güven, her şeyin temeli değil midir? Ama ya dünya bu kadar acımasızsa, o güveni nasıl koruyacağız?
Elbette bu haberler, her annenin içinde taşıdığı o doğal koruma içgüdüsünü daha da körüklüyor. Artık daha dikkatliyiz, daha temkinli. Her adımımızı daha fazla sorguluyoruz. Ama bir yandan da bu kaygılar, annelik yolculuğunun ne kadar zorlu ama bir o kadar da derin bir sevgiyle dolu olduğunu hatırlatıyor.
Her annenin tek dileği, çocuğunu güvende büyütmek. Ve ne olursa olsun, bu zorlu süreçlerde dayanışmak, birbirimize güç vermek, bizi ayakta tutan en büyük destek. Çünkü biz anneler, her ne kadar dünyadaki tehlikelerle boğuşsak da, sevginin ve korunmanın en büyük gücünü içimizde taşıyoruz.
Belki de, her annenin içindeki bu sessiz endişeyi paylaşarak hafifletebiliriz. Çünkü bu kaygıların ardında yatan tek şey, sınırsız bir sevgi ve her şeyden öte, çocuğumuzun güvenliğine duyduğumuz derin özlemdir.
Bir annenin içindeki kaygı, sadece bugünün değil, yarının ne getireceğiyle ilgili de oluyor. O masum yavrunun karşılaşabileceği tehlikeler, hele ki böyle haberlerle somutlaşınca, gözlerden akan birkaç damla yaş kaçınılmaz oluyor. Televizyonda, internette ya da sosyal medyada "yenidoğan çetesi" haberlerini duyun her annenin içi ürperiyor. "Ya benim başıma da gelse?" diye içimizden geçirmemek mümkün değil. O minik ellerin, hiç tanımadığı kişilere teslim edilmesi korkusu, annenin ruhunu kemiren bir düşünceye dönüşüyor.
Geceleri bebeğinin nefesini dinleyip, onu güvende tutma çabasıyla uykusuz geçen saatler... Bir annenin kendini yetersiz hissettiği anlar vardır ya hani, işte tam da böyle zamanlarda insan kendini o boşluğa düşmüş gibi hisseder. Güven, her şeyin temeli değil midir? Ama ya dünya bu kadar acımasızsa, o güveni nasıl koruyacağız?
Elbette bu haberler, her annenin içinde taşıdığı o doğal koruma içgüdüsünü daha da körüklüyor. Artık daha dikkatliyiz, daha temkinli. Her adımımızı daha fazla sorguluyoruz. Ama bir yandan da bu kaygılar, annelik yolculuğunun ne kadar zorlu ama bir o kadar da derin bir sevgiyle dolu olduğunu hatırlatıyor.
Her annenin tek dileği, çocuğunu güvende büyütmek. Ve ne olursa olsun, bu zorlu süreçlerde dayanışmak, birbirimize güç vermek, bizi ayakta tutan en büyük destek. Çünkü biz anneler, her ne kadar dünyadaki tehlikelerle boğuşsak da, sevginin ve korunmanın en büyük gücünü içimizde taşıyoruz.
Belki de, her annenin içindeki bu sessiz endişeyi paylaşarak hafifletebiliriz. Çünkü bu kaygıların ardında yatan tek şey, sınırsız bir sevgi ve her şeyden öte, çocuğumuzun güvenliğine duyduğumuz derin özlemdir.