1 hafta sosyal medya kullanmama deneyi
Tesadüf mü bilmiyorum ama son zamanlarda sıklıkla çevremde birileri sosyal medya uygulamalarını (en azından bazılarını) telefonlarından sildiğini söylüyor. Nedenini -anladığım halde- sorduğumda, çok zamanlarının çalındığından, insanların her an yaptığı her şeyden haberdar olmanın artık onları yorduğundan bahsediyorlar. Ne demek istediklerini anlıyorum çünkü aynı anda hem gerekli hem gereksiz, hem eğlenceli hem yorucu, hem sevilesi hem nefret edilesi bulduğum bu ikilem şahikası uygulamalar beni de derin düşüncelere sevk ediyor.
Bazen, “Like nedir ya?” diye sorarken buluyorum kendimi. Hakikaten nedir bu like? Bas-beğen. Ne tuhaf, ne anlamsız, ne komik bir şey. Bazen bunu arkadaş ortamlarında dile getirdiğimde, “Bas geç ya! Ne düşünüyorsun bu kadar?” gibi karşılıklar alıyorum. Her neyse. “Ne seninle ne sensiz” diye özetleyebileceğim sosyal medya ile ilişkimi bir haftalığına askıya almaya karar verdim. İşte olanlar…
Kullandığım üç sosyal medya uygulaması var. Instagram, Twitter ve Facebook. Son zamanlarda Twitter’a çok az bakar oldum, karışık gelmeye başladı. Çok like alan tweet’leri ‘belki gözden kaçırmışsındır’ diye tepeye istifliyor, takip etmediğim insanları takip ettiklerim like’ladı diye önüme getiriyor, sanki aynı konular hep aynı üslupla konuşuluyor, vs. Bir ruhum sıkıldı minik kuştan. Fakat haberleri oradan takip ettiğim için (haberlerden de bunalmış olmama rağmen) bakmaya devam ediyorum.
Facebook desen, artık neredeyse ‘olsa da olur olmasa da’ kategorisinde benim için. Etrafıma göre epey geç bir vakit (2010 yılında) müzik/konser duyurma amacıyla açtığım için zaten kendisine oldum olası Lady Catelyn Stark’ın Jon Snow’a baktığı ifadeyle bakar dururdum. Şimdi iyice Rickon Stark oldu nazarımda. (Game of Thrones izlememiş olanlardan referanslarım için özür dilerim.)
En faal olduğum yer Instagram. Ona da faal olmak denirse. Diğer kullanıcıların hızına ve “hayatımın her anını sizlerle paylaşmak istiyorum” arzusuna yetişemiyorum, kendi yağımda kavrulup gidiyorum. İşte hayatımda böyle gel-gitli yerlere sahip olan üçlüyü deney vesilesiyle ana ekrandan alıp en arkada bir klasörün içine yerleştirdim, “Haydi kalın like’lıcakla!” dedim.
O dakika itibariyle tuhaf bir şey oldu. Sanki hep bu anı bekliyormuşum ya da zaten hiç sosyal medya kullanmıyormuşum gibi bir hisse kapıldım. Bir eksiklik hissetmediğim gibi, sosyal medyalı hayatın ne saçma bir şey olduğuna varan bir takım düşünceler kafamda uğuldamaya başladı. Sonraki günler de pek farklı geçmedi.
Fakat buna rağmen ‘el tiryakiliği’ diye bir şey var, onu anladım. Instagram’ın durduğu yere gayri ihtiyari bir-iki kez başparmağımı götürdüğüm oldu. Hani sen araba kullanırken yan koltukta biri (özellikle annen-baban) sanal bir frene basar durur. Onun gibi bir şey oldu bu uzanmalar. Hatta parmağımı oraya uzatırken Instagram’a girmeye çalıştığımı anladığım da oldu. Yani bilinçli değil, otomatiğe bağlanmış bir eylem olmuş gitmiş bu.
Sosyal medyadan uzakta kalınca haliyle ‘like’, izlenme sayısı, kim, nerede, ne yemiş, ne içmiş, ne giymiş, kimi sevmiş, hepsinden uzak kalıyorsunuz. Cennet gibi bir şey! Bir hafta boyunca zerre eksikliğini hissetmediğim gibi, bunun ne kadar manasız bir ‘paylaşım sistemi’ olduğunu düşündüm durdum. Ama ne yazık ki sosyal medyaya tekrar dönünce bunlar hızla unutuluyor ve bu çarkın içinde savrulup gitmeye devam ediyorsun.
Bir arkadaşımın doğum günüydü. Gününü hatırlıyordum ama emin olmak istedim. Ne yapacaktım? Tabii ki Facebook’a bakacaktım. Tabii ki bakamadım. Kardeşimi arayıp bakmasını rica ettim, kontrol etti, doğru hatırlıyormuşum. Dolaylı yoldan kullansam da -güzel bir niyetle olduğu için- deneyi bozmuş saymıyorum kendimi.
Artık bu devirde haberleri takip etmeme gibi bir ‘lüksünüz’ yok (ki bir başka deneyi de hiç haber takip etmeme üzerine kurmayı planlıyorum). Hiçbir gazeteye, kanala bakmasanız bile WhatsApp gruplarınızın fonksiyonlarından biri, son dakika haberlerini paylaşmak ve üzerine yorumlar yapmak artık. Dolayısıyla sosyal medyadan elimi eteğimi çekince ‘her şeyden bihaber’ olunmayacağını da anlamış oldum.
Sosyal medyaya bu süreçte istemeden birkaç saniyeliğine girdim. Bir maildeki link’e tıkladığımda Facebook’taki bir etkinlik sayfası açıldı ve panik içinde hemen kapattım. Fakat o iki saniyede bile resmen yadırgadım Facebook’u. Sanki hayatımda hiç var olmamış gibi. (N’apmış bu zavallıcıklar bana anlamadım, ikrah etmişim resmen.)
Bir gerçek var. Eğer işlerimin en yoğun olduğu, konser veya başka bir şeyler duyurmam gereken bir haftada yapsaydım bu deneyi, çok da kolay olmayacağını biliyorum. Dürüst olayım, yapamazdım hatta. Artık duyuruların afişlerle sokaklarda yapıldığı yılları geride bıraktık. Varsa yoksa sosyal medya.
Bu deneyi sonlandırırken herkese belirli aralıklarla bu detoksu tavsiye ederim. Bazı şeylere uzaktan bakma imkanı bulacaksınız ve sanal dünyada yaşadığımız hayatların, oradaki kimliklerimizin, orada kullandığımız dilin neye dönüştüğünü fark edeceksiniz.
Hepinize ‘like’ladığınız günler diliyorum.