Bir arkadaşı (Demet Sağıroğlu) bir demo CD'si getirmiş kendisine. İçinde bir ses kaydı ve o kaydın içinde de o an sayabildiği kadarıyla 7 oktavlık bir ses varmış..
Say’ın anlattığına göre aynı kişi hem bas, bariton, tenor, alto, soprano ve koloratur soprano olabiliyormuş hem de trompet, klarnet, trombon sesi çıkarabiliyormuş. Hem Louis Armstrong, Ray Charles, Mariah Carey, Sezen Aksu’nun ses renginde şarkılar söyleyebiliyormuş hem de sinek vızıltısı, arı vızıltısı gibi akla gelmeyecek türde tüm sesleri tam olması gerektiği gibi çıkarabiliyormuş..
Bunun üzerine Fazıl Say "Bu insan her sesi çıkarabiliyor.." diyerek bu sesin sahibinin piyanist ve orkestra şefi İbrahim Yazıcı ile tanışmasını sağlamış. Yazıcı, bu sesin sahibi ile görüştükten sonra; "1000 yılda bir gelebilir bir ses dünyaya.." derken aynı sesin sahibinin ses tellerine bakan doktor da "normal bir insanın 3 katı uzunluğunda ses telleri var..” diyerek bu mucizevi duruma son noktayı koymuş.
Fazıl Say 24 yaşındaki bu gence, tanık oldukları bu beklenmedik hadisenin ardından bu hayatta ne olmak istediğini sormuş.
Gencin elinde yalnızca doğup büyüdüğü şehir olan Edirne’de bir radyo istasyonunda kaydettiği, 20 sesli müziğe varan pop, jazz, etnik ve klasik müzik gibi farklı türlerde olan kayıtları varmış..
Bu nedenle de Fazıl Say kendisine Bilkent Akademisi’nin içinde, bir müzik çevresinde biraz vakit geçirmek ve de büyük bir dünya starı olmaya aday olmak isteyip istemediğini sorduğunda ona "ben de zaten böyle bir şey bekliyordum..” demiş ve böylece de 2004 yılından 2023 yılının Aralık ayına uzanan yolculuk başlamış.
Gencin sonraları Fazıl Say ile tanıştıkları ana ve de müzikal yönü ile öne ortaya çıkmadan evvel o sırada geçici bir süreliğine yaptığı fal bakma serüvenine ilişkin kendisi ile 2016 yılında yapılan bir röportajda şöyle bir açıklama yer alıyor:
‘Fal bakmak ilginç bir şey aslında. Karşındakiyle konuşurken onu az çok tanıyorsun, hayatta neyin peşinde olduğunu anlıyorsun ve onu iyi hissettirmeye çalışıyorsun. Fal demek işte bu, iyi hissettirmeye çalışmak, güzel enerji vermeye uğraşmak... Ben de bunu Allah için iyi yapıyordum. İstanbul’daydım, hiç param yoktu ve para kazanmak zorundaydım. Bulabildiğim tek iş de buydu. O sırada Demet Sağıroğlu geldi. Ona dedim ki, “Demet ben aslında faldan hiç anlamıyorum. Müzisyenim, burada da para kazanmak için çalışıyorum. Sana birkaç demo vereyim, bunları dinler misin?” “Tamam” dedi. Dinlemiş, beğenmiş, bir de gitmiş Fazıl Say’a dinletmiş. Fazıl Say aradı beni…’
Cem Adrian’ın bu açıklaması bana şunu düşündürdü..
Sonuçta bu herkes için geçerli bir durum. Bu hayatta o an için sahip olduğumuz olanaklar bu yaşamda yapmak istediklerimiz için her zaman yeterli olmayabiliyor. Fakat bu durum bizi hedeflerimizden vazgeçiriyor mu? Ona bakmak lazım. Adrian bulunduğu yere değil bir gün ulaşacağını bildiği yere, hep gitmek istediği yere odaklanmış. Öyle olunca da onu bu dünyadaki asıl yolculuğuna çıkaracak olan anı görünce hemen tanımış ve de kaçırmamış.
Doğarken ona konan Cem Filiz ad ve soyadının adı olan Cem'i kendine saklayıp soyadı olarak da doğup büyüdüğü şehir olan Edirne'nin antik çağlardaki ismi olan Hadrianoupolis'ten ve de annesinin kızlık soyadından esinlenerek Adrian adını soyad olarak koyuşu, Fazıl Say ile tanışmasından öncesine mi rastlıyor sonrasına mı açıkçası onu tam bilemiyorum. Ancak antik çağların izini üzerinde taşıyan, bu dünyaya olmaya geldiği kişi olarak Adrian adı ile yeniden doğan Cem Adrian’ın bu kolay kolay her yetenekli müzisyene nasip olmayacak hikayesinin başta ilhamdan, sabırdan, inançtan, güvenden, başarıdan tutun da bu yaşamda bir hikayeyi güçlü ve anlamlı kılacak her türlü erdemi içinde barındırdığını çok iyi görebiliyorum.
Dolayısıyla geçen 19 yıl içerisinde Cem Adrian, Fazıl Say’ın onu keşfetmesi ve de müzik dünyasına kazandırmasıyla beraber 24 yaşında genç bir delikanlıdan yılda 250’den fazla konser veren dünya çapında başarılı bir müzisyene işte böyle dönüşmüş.
Bugünse o andan tam tamına 19 yıl sonra, geçen yılların onları değiştirip, dönüştürüp ulaştırdığı en güzel iklimde, kurulan hayallerin, dileklerin, niyetlerin gerçek olduğu en güzel anda karşımıza çıkan bu buluşma işte bu yüzden, bize dünyadaki mucizelere ve de imkansızlıkların doğru zamanda doğru insan sayesinde her zaman imkana dönüşebileceği konusunda müthiş bir ilham verdiği için çok güçlü. Çünkü böyle güzel tanıklıklarla kendimizi yüreklendirmeye çok ihtiyacımız var. Özellikle de böyle zorlu bir gündem içerisinde..
Dolayısıyla 2023 yılı bitmeden ilki gerçekleştirilen bu konserin tekrarı olduğunda kaçırmamanız için bu hikaye. Geçen geceki konserde Cem Adrian sahneye çıktıktan sonra Fazıl Say ile bunu konuştuklarını, bugüne kadar neden bir arada konser vermediklerini ve neden 19 yıl sonra tam şu an bu konseri planladıklarını bilmediklerini ancak bundan sonrasında bu durumu telafi etmek istediklerini söyledi. Dolayısıyla takipte olun. Çünkü bu konserdeki beklenmedik ve akılda kalan özel bir repertuar ile bu iki özel müzisyen sahnede belki 2 kişi gibi görünüyorlar ancak size geçen enerji ve performans bu sayının 20-30 katı kadar fazlası.
Bir arkadaşı (Demet Sağıroğlu) bir demo CD'si getirmiş kendisine. İçinde bir ses kaydı ve o kaydın içinde de o an sayabildiği kadarıyla 7 oktavlık bir ses varmış..
Say’ın anlattığına göre aynı kişi hem bas, bariton, tenor, alto, soprano ve koloratur soprano olabiliyormuş hem de trompet, klarnet, trombon sesi çıkarabiliyormuş. Hem Louis Armstrong, Ray Charles, Mariah Carey, Sezen Aksu’nun ses renginde şarkılar söyleyebiliyormuş hem de sinek vızıltısı, arı vızıltısı gibi akla gelmeyecek türde tüm sesleri tam olması gerektiği gibi çıkarabiliyormuş..
Bunun üzerine Fazıl Say "Bu insan her sesi çıkarabiliyor.." diyerek bu sesin sahibinin piyanist ve orkestra şefi İbrahim Yazıcı ile tanışmasını sağlamış. Yazıcı, bu sesin sahibi ile görüştükten sonra; "1000 yılda bir gelebilir bir ses dünyaya.." derken aynı sesin sahibinin ses tellerine bakan doktor da "normal bir insanın 3 katı uzunluğunda ses telleri var..” diyerek bu mucizevi duruma son noktayı koymuş.
Fazıl Say 24 yaşındaki bu gence, tanık oldukları bu beklenmedik hadisenin ardından bu hayatta ne olmak istediğini sormuş.
Gencin elinde yalnızca doğup büyüdüğü şehir olan Edirne’de bir radyo istasyonunda kaydettiği, 20 sesli müziğe varan pop, jazz, etnik ve klasik müzik gibi farklı türlerde olan kayıtları varmış..
Bu nedenle de Fazıl Say kendisine Bilkent Akademisi’nin içinde, bir müzik çevresinde biraz vakit geçirmek ve de büyük bir dünya starı olmaya aday olmak isteyip istemediğini sorduğunda ona "ben de zaten böyle bir şey bekliyordum..” demiş ve böylece de 2004 yılından 2023 yılının Aralık ayına uzanan yolculuk başlamış.
Gencin sonraları Fazıl Say ile tanıştıkları ana ve de müzikal yönü ile öne ortaya çıkmadan evvel o sırada geçici bir süreliğine yaptığı fal bakma serüvenine ilişkin kendisi ile 2016 yılında yapılan bir röportajda şöyle bir açıklama yer alıyor:
‘Fal bakmak ilginç bir şey aslında. Karşındakiyle konuşurken onu az çok tanıyorsun, hayatta neyin peşinde olduğunu anlıyorsun ve onu iyi hissettirmeye çalışıyorsun. Fal demek işte bu, iyi hissettirmeye çalışmak, güzel enerji vermeye uğraşmak... Ben de bunu Allah için iyi yapıyordum. İstanbul’daydım, hiç param yoktu ve para kazanmak zorundaydım. Bulabildiğim tek iş de buydu. O sırada Demet Sağıroğlu geldi. Ona dedim ki, “Demet ben aslında faldan hiç anlamıyorum. Müzisyenim, burada da para kazanmak için çalışıyorum. Sana birkaç demo vereyim, bunları dinler misin?” “Tamam” dedi. Dinlemiş, beğenmiş, bir de gitmiş Fazıl Say’a dinletmiş. Fazıl Say aradı beni…’
Cem Adrian’ın bu açıklaması bana şunu düşündürdü..
Sonuçta bu herkes için geçerli bir durum. Bu hayatta o an için sahip olduğumuz olanaklar bu yaşamda yapmak istediklerimiz için her zaman yeterli olmayabiliyor. Fakat bu durum bizi hedeflerimizden vazgeçiriyor mu? Ona bakmak lazım. Adrian bulunduğu yere değil bir gün ulaşacağını bildiği yere, hep gitmek istediği yere odaklanmış. Öyle olunca da onu bu dünyadaki asıl yolculuğuna çıkaracak olan anı görünce hemen tanımış ve de kaçırmamış.
Doğarken ona konan Cem Filiz ad ve soyadının adı olan Cem'i kendine saklayıp soyadı olarak da doğup büyüdüğü şehir olan Edirne'nin antik çağlardaki ismi olan Hadrianoupolis'ten ve de annesinin kızlık soyadından esinlenerek Adrian adını soyad olarak koyuşu, Fazıl Say ile tanışmasından öncesine mi rastlıyor sonrasına mı açıkçası onu tam bilemiyorum. Ancak antik çağların izini üzerinde taşıyan, bu dünyaya olmaya geldiği kişi olarak Adrian adı ile yeniden doğan Cem Adrian’ın bu kolay kolay her yetenekli müzisyene nasip olmayacak hikayesinin başta ilhamdan, sabırdan, inançtan, güvenden, başarıdan tutun da bu yaşamda bir hikayeyi güçlü ve anlamlı kılacak her türlü erdemi içinde barındırdığını çok iyi görebiliyorum.
Dolayısıyla geçen 19 yıl içerisinde Cem Adrian, Fazıl Say’ın onu keşfetmesi ve de müzik dünyasına kazandırmasıyla beraber 24 yaşında genç bir delikanlıdan yılda 250’den fazla konser veren dünya çapında başarılı bir müzisyene işte böyle dönüşmüş.
Bugünse o andan tam tamına 19 yıl sonra, geçen yılların onları değiştirip, dönüştürüp ulaştırdığı en güzel iklimde, kurulan hayallerin, dileklerin, niyetlerin gerçek olduğu en güzel anda karşımıza çıkan bu buluşma işte bu yüzden, bize dünyadaki mucizelere ve de imkansızlıkların doğru zamanda doğru insan sayesinde her zaman imkana dönüşebileceği konusunda müthiş bir ilham verdiği için çok güçlü. Çünkü böyle güzel tanıklıklarla kendimizi yüreklendirmeye çok ihtiyacımız var. Özellikle de böyle zorlu bir gündem içerisinde..
Dolayısıyla 2023 yılı bitmeden ilki gerçekleştirilen bu konserin tekrarı olduğunda kaçırmamanız için bu hikaye. Geçen geceki konserde Cem Adrian sahneye çıktıktan sonra Fazıl Say ile bunu konuştuklarını, bugüne kadar neden bir arada konser vermediklerini ve neden 19 yıl sonra tam şu an bu konseri planladıklarını bilmediklerini ancak bundan sonrasında bu durumu telafi etmek istediklerini söyledi. Dolayısıyla takipte olun. Çünkü bu konserdeki beklenmedik ve akılda kalan özel bir repertuar ile bu iki özel müzisyen sahnede belki 2 kişi gibi görünüyorlar ancak size geçen enerji ve performans bu sayının 20-30 katı kadar fazlası.