Burada tabi akla hemen enflasyon ve kur ilişkisi geliyor. Çünkü enflasyonu domates ya da karnabaharın pazardaki fiyatının artışıyla açıklamak Ege Cansen’in de dediği gibi totolojidir. Bu işin yüzeyde görünen ve kendini tekrar eden yüzüdür.
Nihayet bu totoloji esas alındığında da, genel geçer ilacımız Merkez Bankası’nın kuru baskılayarak enflasyonu belli bir seviyede tutma politikasına referans vermek olmaktadır. Yani “TCMB kurun daha fazla yukarı gitmesini istemiyorsa bir an evvel ve dramatik seviyede faiz artırmak zorundadır” ezberi karşımıza çıkmaktadır. Bu argüman görece doğru ama mevcut koşullarda yetersizdir. Derde derman değildir.
Çünkü TCMB’nin bu yöndeki aksiyonu ateşin harını belki bir süre söndürebilir ama tümden küllendiremez. Keza sorunun kaynağı başka yerde. Nitekim, sadece son üç yıl dış ticaret rakamlarına baktığımızda şunu rahatlıkla görmek mümkün. Yaptığımız yıllık ortalama 210 milyar Amerikan Doları ithalat için yurt dışına ödediğimiz dövizlerin 2015 yılında yüzde 33’ünü Euro ve yüzde 59’unu Amerikan Doları olarak ödemişiz. Bu oranlar 2016’da Euro için yüzde 36 ve Amerikan Doları için yüzde 56 ve nihayet 2017 ilk 10 ayı için sırasıyla yüzde 32 ve yüzde 58’dir.
Yani biz son üç yılda yaptığımız ithalat ödemesinin yüzde 90’nından fazlasını Euro ve Amerikan Doları olarak gerçekleştirmişiz. Öte taraftan, yıllık ortalama 150 milyar Amerikan Doları bandında seyreden ihracatımız karşılığında bize yapılan ödemelerin de kabaca yüzde 90’ı bu iki para cinsinden. Ancak ihracatımız ithalatımızın yaklaşık yüzde 70’ini karşılayabiliyor. Demek ki her sene yaklaşık yüzde 30 açık veriyoruz (daha fazla ödüyoruz). Bunun rakamsal karşılığı da (dış ticaret açığı) örneğin 2017 yıl sonu için tahminen 70 milyar Amerikan Doları civarında olacak.
Öyleyse, şunu söylemek mümkün. Bizim enflasyonumuz domates ya da karnabah değil dolar ve euro endeksli. Bu durumda, bir yandan ana harcama kalemlerine yönelik politikalarda (örneğin tarım, örneğin gıda) üretimi ve verimi artırıcı yapısal reformları gecikmeksizin başlatmak; öte yandan Euro ve Amerikan Doları cinsinden ihracatımızı artırmanın yollarını bulmak gerekiyor. Aksi durumda, domates ve karnabahar totolojisi manşetlerden hiç inmeyecek.
Burada tabi akla hemen enflasyon ve kur ilişkisi geliyor. Çünkü enflasyonu domates ya da karnabaharın pazardaki fiyatının artışıyla açıklamak Ege Cansen’in de dediği gibi totolojidir. Bu işin yüzeyde görünen ve kendini tekrar eden yüzüdür.
Nihayet bu totoloji esas alındığında da, genel geçer ilacımız Merkez Bankası’nın kuru baskılayarak enflasyonu belli bir seviyede tutma politikasına referans vermek olmaktadır. Yani “TCMB kurun daha fazla yukarı gitmesini istemiyorsa bir an evvel ve dramatik seviyede faiz artırmak zorundadır” ezberi karşımıza çıkmaktadır. Bu argüman görece doğru ama mevcut koşullarda yetersizdir. Derde derman değildir.
Çünkü TCMB’nin bu yöndeki aksiyonu ateşin harını belki bir süre söndürebilir ama tümden küllendiremez. Keza sorunun kaynağı başka yerde. Nitekim, sadece son üç yıl dış ticaret rakamlarına baktığımızda şunu rahatlıkla görmek mümkün. Yaptığımız yıllık ortalama 210 milyar Amerikan Doları ithalat için yurt dışına ödediğimiz dövizlerin 2015 yılında yüzde 33’ünü Euro ve yüzde 59’unu Amerikan Doları olarak ödemişiz. Bu oranlar 2016’da Euro için yüzde 36 ve Amerikan Doları için yüzde 56 ve nihayet 2017 ilk 10 ayı için sırasıyla yüzde 32 ve yüzde 58’dir.
Yani biz son üç yılda yaptığımız ithalat ödemesinin yüzde 90’nından fazlasını Euro ve Amerikan Doları olarak gerçekleştirmişiz. Öte taraftan, yıllık ortalama 150 milyar Amerikan Doları bandında seyreden ihracatımız karşılığında bize yapılan ödemelerin de kabaca yüzde 90’ı bu iki para cinsinden. Ancak ihracatımız ithalatımızın yaklaşık yüzde 70’ini karşılayabiliyor. Demek ki her sene yaklaşık yüzde 30 açık veriyoruz (daha fazla ödüyoruz). Bunun rakamsal karşılığı da (dış ticaret açığı) örneğin 2017 yıl sonu için tahminen 70 milyar Amerikan Doları civarında olacak.
Öyleyse, şunu söylemek mümkün. Bizim enflasyonumuz domates ya da karnabah değil dolar ve euro endeksli. Bu durumda, bir yandan ana harcama kalemlerine yönelik politikalarda (örneğin tarım, örneğin gıda) üretimi ve verimi artırıcı yapısal reformları gecikmeksizin başlatmak; öte yandan Euro ve Amerikan Doları cinsinden ihracatımızı artırmanın yollarını bulmak gerekiyor. Aksi durumda, domates ve karnabahar totolojisi manşetlerden hiç inmeyecek.