Vişne likörü yapmayan kalmasın!
Vişne likörü pek nostaljik bir hava estirir. Muhakkak aynı cümle içinde "Annem, anneannem, yayam, mamam, komşumuz, vitrin, büfe" gibi sözcükler yer alır...
Annemin yaptığı son vişne liköründen bir şişe abimin içki dolabında yıllarca durdu. Herhalde biter diye içmeye kıyamamıştı. Ölümünden on yıl kadar geçtikten sonra bir akşam merak edip tadına baktık. Lezzetinden hiç bir şey kaybetmemişti, şahaneydi. Levon Bağış'ın vişne likörü ile ilgili beni çok duygulandıran bir yazısı vardır: “Mamamı çok gereksiz yere erkenden kaybettiğimizde ondan bana kalan en değerli miraslardan biri yarısı kalmış büyükçe bir likör kavanozuydu. Aklıma geldikçe gıdım gıdım içtim o likörü."
Vişne likörü İstanbul evlerinin önemli misafir ikramlarından biriydi. Aynı ritüelle içilmese de bazı evlerde gelenek devam ediyor, vişne mevsimi atlanmıyor.
Ağustos gelip de vişne ortaya çıkınca meraklıları likör muhabbetine başlar. Yok "Annem güneşte bekletirdi", yok "Babaannem mutfakta dursun yeter derdi" falan... Bu arada bir sürü reçete alışverişi yapılır “Geçen sene yaptığımda şahane oldu, sana tarifini vereyim” diyerek öneriler gelir. Ama emin olun hepsi aynı kapıya çıkar. Nasıl yapılırsa yapılsın şu ya da bu şekilde sonunda gayet iyi bir şey çıkar ortaya. En fazla "A biraz şekeri kaçmış” denir, kesinlikle içmemezlik edilmez.
Ağustos geldi, geçiyor bile, yani vişne zamanı kaçıyor sayılır. Vişnenin mevsimi pek kısadır. “Vişne peşinden koşturur" derler. İnsan "Hani reçel veya likör yapayım" diyene kadar vişne ortadan kaybolur. Son demlerinde yakaladınız mı kendinizi şanslı hissedersiniz.
Bu yaz vişne likörü yapmak 'moda' mı oldu ne? Etrafımdaki herkes vişne likörü yapma sevdasına kapıldı. Vişne ortaya çıkar çıkmaz WhatsApp gruplarında likör tarifi trafiği başladı, internette attığım turda da bloglarda epey hareket sezdim. Bu arada ben de reçetemi burada paylaşmadan edemeyeceğim. Annemin tarifine yaptığım bir kaç değişiklikle her yaz farklı bir yöntemle denemelere devam ediyorum. Doğrusu mutfakta küçük heyecanlar hoş oluyor. Ama dediğim gibi nasıl yaparsanız yapın sonuçta başarısızlık söz konusu değil.
Bu yıl biraz geç kaldım ve "Ya bulamazsam" diyerek eçiş bücüş vişnelere razı oldum. Vişnelerin (2 kg) saplarını ayıkladıktan sonra şekeri (750 gr) üstüne boca ettim. Bir gece beklettikten sonra, hafifçe su salmaya başlayınca ertesi gün kavanoza koydum. Üç gün kadar güneşte beklettim, ta ki hareketlenip hafifçe köpürene kadar. Bundan sonra da üstüne votka (750 ml) ve su (750 ml) ekledim. Mutfağa giren kocamın “Elini korkak alıştırma” israrlarına dayanamayarak biraz daha votka ekledim. 5 adet karanfil, 2 çubuk tarçını küçük bir tülbent parçasına bağlayıp içine koydum. Öyle gelişi güzel de koyabilirsiniz. Kavanozun kapağını sıkıca kapattıktan sonra bir kere çalkalayıp karanlık bir köşeye yerleştirdim ve onu unutma safhasına geçtim. Alkol bulamadığım için votka kullandım. Alkol bulursanız eğer 750 ml için 1500 ml. su ekleyin. İnternette gördüğüm bazı tariflerde bu baharatlara ilaveten muskat koyanlara da rastladım. Ben üç ay bekletiyorum, altı ay kadar sabır gösterenler de var. Arkadaşım Hülya Ekşigil bittikten sonra konyak da ekliyor. Bu sefer ben de denemeye niyetliyim.
Bir çok kişi bu likörü içine buz koyarak bir yaz içkisine de dönüştürüyor. Ben ise geleneksel bir şekilde Türk kahvesi eşliğinde oda sıcaklığında seviyorum.
Gelelim en lezzetli noktaya, vişne tanelerine... Kadehlerin dibine bir iki tane koymayı unutmayın. Son yudumla birlikle gelen şahane bir sürpriz oluyor. Bu vişne taneleri benim için likörden daha değerlidir diyebilirim, alkolle ilk tanışmam bu vişnelerle olmuştu.
Şimdi sıra kaçmakta olan vişneyi yakalamaya geldi. Elinizi çabuk tutmakta fayda var, köşe bucak bir manavda hala bulunabiliyor. Hemen 5 litrelik bir kavanoz da edinip kolları sıvayın. Bir kaç ay sonra da bu şahane İstanbul içkisini dostlarınızla paylaşırken herkesin ağzından bir çocukluk anısı döküleceğine şahit olun.