Yapım tarihi ile ilgili kesin bir bilgi bulunmuyor bu kalenin. Biraz da bakımsız bırakılmış durumda maalesef. Fakat şehir merkezinde, sahil şeridi boyunca yapacağınız yürüyüşte kale ile mutlaka karşılaşacaksınız. 2050 metre uzunluğa, 25 metre yüksekliğe ve 3 metre genişliğe sahip kale duvarları, şehri çevreliyor. Roma, Bizans ve Anadolu Selçuklu dönemlerinde bazı onarımlar yapılmış. Kalenin yapım tarihinin, Hititler zamanına kadar gittiği ile ilgili söylentiler olsa da, henüz tam olarak bununla ilgili bir bilgi edinilememiş. Tarihi Ceza Evi“Başın öne eğilmesin, aldırma gönül aldırma”Tüyleriniz diken diken oldu mu bu dizeleri okuyunca. Ya da Edip Akbayram’ın sesinden duyunca ürperir misiniz? Ben bütün bunları derinden hissediyorum. Bu yüzden bu ceza evini gezerken de tarif edemediğim bir duygu yoğunluğu yaşadım. Çünkü bu dizeler, bir zamanlar Sabahattin Ali bu cezaevinin kalın duvarları arasında hapis hayatı yaşarken yazıldı. “Dışarıda deli dalgalar, gelip duvarları yalar, seni bu sesler oyalar, aldırma gönül aldırma”Bir zamanlar şehri koruyan, daha sonrasında Sabahattin Ali’yi tutsak eden bu ceza evi aslında 3 tarafı denizle çevrili bir kale. Denize bakan cephelerde, dalgalar duvarlara çarptıkça çıkan sesler, esaret altındaki Sabahattin Ali’ye bu dizeleri yazdırmış işte. Bu dizelerin öyküsünü bilmek, yazıldığı yeri görmek sadece beni bu kadar heyecanlandırmıyordur diye umuyorum. Koğuşu günümüze kadar olduğu gibi korunmuş Sabahattin Ali’nin. Ben restorasyon sebebiyle göremediğime çok üzülsem de bunu Sinop’a bir kez daha gitmek için bir neden olarak görmeyi tercih ediyorum.Avlusunda gezerken Edip Akbayram’ın sesinden bu dizeler kafamın içinde çalıyordu. Sonradan fark ettim ki gerçekten avluda hoparlörlerden çalınıyormuş. Bu korkunç hapishanenin duvarları arasında Sabahattin Ali’nin ve diğer kader mahkûmlarının nasıl günler geçirdiğini düşününce dehşete kapılıyorum. Duvarlarından hüzün, yalnızlık, keder, kimi zamanda korku ve dehşet akıyor cezaevinin. Mahkûmların koğuşlarından bazıları, içindeki eşyalara dokunulmadan, olduğu gibi bırakılmış. Tecrit hücreleri, yıkandıkları hamam, yemek yedikleri yemekhane, volta attıkları avlular ve çok daha fazlası. Bunlar konuşabilseydi neler anlatırdı çok merak ediyorum. Bir zamanlar şehri koruyan Sinop kalesinin bir parçası olan bu kalenin, ne zamandan beri ceza evi olarak kullanıldığı ile ilgili kesin bir bilgi yok. Fakat tahmini 1500’lü yıllara dayanıyor. Anadolu’nun Alkatraz’ı unvanına layık görülecek kadar tüyler ürpertici bir yer. Evliya Çelebi’nin Seyahatname ’sinde şu sözler ile tasvir edilmiş…"Büyük ve korkunç bir kaledir. 300 demir kapısı, dev gibi gardiyanları, kolları demir parmaklıklara bağlı ve her birinin bıyığından 10 adam asılır nice azılı mahkûmları vardır. Burçlarında gardiyanlar ejderha gibi dolaşır. Tanrı korusun, oradan mahkûm kaçırtmak değil, kuş bile uçurtmazlar."