Kripto paraları genel olarak, programlanabilir, erişime açık dijital paralar olarak tanımlayabiliriz. İzinsiz ağ sistemlerinde inovasyonun ne kadar hızlı yeşerebildiğine hepimiz internet ile şahit olduk. Bugün aynı döngüyü kripto paralar ve finansal sistem için gözlemlemek mümkün. Birkaç yıllık startup şirketlerinin, açık protokoller ve bağımsız uygulamalar üzerinden kimseden izin almaksızın finansal sistemi yeniden inşa etmelerine tanık oluyoruz. Bu merkeziyetsiz uygulamalarda geçerli olan binlerce kripto para ile borç alma/verme, portföy yönetimi, teminat alma/verme, sigorta hizmeti, türev piyasaları gibi birçok hizmete erişmek mümkün.
Öte yandan aralarında Facebook, JP Morgan gibi devlerin de olduğu köklü şirketler de mevcut müşterilerine sunmak üzere kendi dijital para projeleri üzerine çalışıyor. Facebook, geçtiğimiz yıl duyurduğu “küresel ödeme sistemi” Libra projesini, aralarında Uber, Spotify ve Visa’nın da bulunduğu bir koalisyon ile yönetmeyi amaçlıyordu. Proje yasal zeminin yerleşmemiş olması gerekçesiyle şimdilik askıya alınmış olsa da, gelecekte bu şirketlerin kendi dijital para birimlerini çıkarmalarını engellemek mümkün gözükmüyor.
Bu noktada, kurumsal şirketlerin kullanılacak teknolojiyi belirlerken karar vermeleri gereken önemli bir nokta var: Bu teknoloji, merkezi yapı ile kontrol edilen ve erişime limitli bir kutu mu olacak? Yoksa Bitcoin, Ethereum gibi kripto paraların vaadettiği sınırötesi, küresel, 7/24 herkesin erişimine açık, herkesin yenilik katabildiği açık blokzincir teknolojisi mi olacak?
Kripto paralar hayatımıza girse de girmese de yakın bir gelecekte ödemelerimizin tamamını dijitalden gerçekleştireceğiz. Yalnızca dev finansal kurumların gözetimi altında alışveriş yapmak zorunda kalabileceğimiz, verilerimizin tek merkezde toplandığı, erişimimizin yine bu kurumların politikaları doğrultusunda sınırlanacabileği bir dünyada açık sistemlere sahip kripto paralar bize eşler arası, demokratik ve açık finansın kapısını aralıyor.
Kripto paraları genel olarak, programlanabilir, erişime açık dijital paralar olarak tanımlayabiliriz. İzinsiz ağ sistemlerinde inovasyonun ne kadar hızlı yeşerebildiğine hepimiz internet ile şahit olduk. Bugün aynı döngüyü kripto paralar ve finansal sistem için gözlemlemek mümkün. Birkaç yıllık startup şirketlerinin, açık protokoller ve bağımsız uygulamalar üzerinden kimseden izin almaksızın finansal sistemi yeniden inşa etmelerine tanık oluyoruz. Bu merkeziyetsiz uygulamalarda geçerli olan binlerce kripto para ile borç alma/verme, portföy yönetimi, teminat alma/verme, sigorta hizmeti, türev piyasaları gibi birçok hizmete erişmek mümkün.
Öte yandan aralarında Facebook, JP Morgan gibi devlerin de olduğu köklü şirketler de mevcut müşterilerine sunmak üzere kendi dijital para projeleri üzerine çalışıyor. Facebook, geçtiğimiz yıl duyurduğu “küresel ödeme sistemi” Libra projesini, aralarında Uber, Spotify ve Visa’nın da bulunduğu bir koalisyon ile yönetmeyi amaçlıyordu. Proje yasal zeminin yerleşmemiş olması gerekçesiyle şimdilik askıya alınmış olsa da, gelecekte bu şirketlerin kendi dijital para birimlerini çıkarmalarını engellemek mümkün gözükmüyor.
Bu noktada, kurumsal şirketlerin kullanılacak teknolojiyi belirlerken karar vermeleri gereken önemli bir nokta var: Bu teknoloji, merkezi yapı ile kontrol edilen ve erişime limitli bir kutu mu olacak? Yoksa Bitcoin, Ethereum gibi kripto paraların vaadettiği sınırötesi, küresel, 7/24 herkesin erişimine açık, herkesin yenilik katabildiği açık blokzincir teknolojisi mi olacak?
Kripto paralar hayatımıza girse de girmese de yakın bir gelecekte ödemelerimizin tamamını dijitalden gerçekleştireceğiz. Yalnızca dev finansal kurumların gözetimi altında alışveriş yapmak zorunda kalabileceğimiz, verilerimizin tek merkezde toplandığı, erişimimizin yine bu kurumların politikaları doğrultusunda sınırlanacabileği bir dünyada açık sistemlere sahip kripto paralar bize eşler arası, demokratik ve açık finansın kapısını aralıyor.