Tavan arasından rüya eve 10 fikir

Atmaya kıyamadığımız ama artık işimize yaramayan eşyaları çatı katına kaldırıp orada unutma devri çoktan geçti. Evlerin ve apartmanların çatı katları depo işlevinden sıyrılıp ideal yaşam alanlarına dönüştürülüyor. Çünkü Z jenerasyonu diye bir şey var. Yeniden kullanım kültürü onların olmazsa olmazı. Gelecek onların, o yüzden patron onlar. Bir de Elon Musk var. O yaşlı ama kafadan Z jenerasyonu ve inatla büyümüyor. Bu kişilerin dilinde sürekli yenilenebilir enerji, sürdürebilir tasarım gibi kavramlar var. Kısaca dönüştürülebilir ve yeniden kullanabilir şeyler çağındayız. Atıl alanları kullanılır alanlara dönüştürmek de bu şeylerden biri. Ne duruyoruz? Kolları sıvayıp o tozlu çatı katını bir güzel temizleyerek işe başlayalım.Bir apartmanın ya da evin eğimli çatısının altında kalan alanlar tüm dünyada II. Dünya Savaşı bitene kadar depo, çamaşır kurutma odası ya da en fazla servis elemanlarının yatak odası olarak kullanıldı. Savaş 1945'te bittiğinde Avrupa'daki büyük şehirlerin çoğu harap olmuş, binalar yıkılmıştı. Savaş sırasında üstün gelen taraf olmak adına tüm ülkeler tarafından büyük yatırımlarla geliştirilen askeri teçhizat endüstrisi hızlı bir şekilde günlük hayatın ihtiyaçlarını karşılamak üzere akışa ayak uydurdu ve modern anlamda tasarım sektörünün önü açılmış oldu. Ancak bir sorun vardı. Endüstrinin ihtiyacı olan iş gücünü sağlayacak insanların çoğunun evi yıkılmış ya da zarar görmüştü. Avrupa çapında zihnisinirler bir araya gelip elde avuçta kalan yıkılmamış her yapıdan bir yaşam alanı yaratabilmek adına kolları sıvadılar. Mucitlikle tasarımı bir araya getiren bir düşünce biçimine sahip olan İskandinavlar için işlevsel tasarım bir çeşit ata sporu. Bunu, yaşanması mümkün olmayan coğrafyalarda yaşamanın bir yolunu bulmaya çalışırken edindikleri yeteneklerden oluşan bir gen havuzuna bağlamak mümkün. Uzun lafın kısası, cam çatı üretmek hayaliyle 1941'de Danimarkalı Villum Kann Rasmussen tarafından kurulan Velux, daha sonra piyasadaki ucuz daire talebini görüp çatı aralarını gün ışığı ve temiz hava alan, içinde yaşanabilir dairelere çevirmek için kolları sıvadı ve günümüzde artık mükemmelleştirilmiş versiyonlarını kullandığımız çatı pencerelerini yarattı. Sonra Andy Warhol isimli gümüş saçlı, kaleydoskop beyinli adam dünyamızı şenlendirip çatı aralarına bakış açımız dahil, tüm estetik anlayışımızı ve bundan doğan işlevleri tersyüz etti. Loft stilinin ve buna bağlı bohem kültürünün nasıl ortaya çıktığını detaylı olarak anlatmıştık. Şimdi ise evimizin çatı katını örümcek bağlamış tavan arası konumundan evin en sevilen mekanına ya da bir apartmanın çatı katı dairesini depo ve çamaşır kurutma alanından keyifli bir daireye nasıl dönüştürebileceğimize bakalım. Dekorasyon düşünülenin aksine mekanı türlü çiçek böcek ve aksesuarla süslemek anlamına gelmiyor. Evet, herkesin eşi çok iyi dekoratör, evet, anladık; ama kendine göre diyelim, komik duruma düşmeyelim. Pozitif bilimlerin yardımı olmadan bırakın iç mimarlığı; bir mekanı doğru düzgün dekore etmek bile imkansızdır. Tekrar edelim, imkansızdır. Öncelikle insan kullanımına sunulacak her iç mekan düzenlemesi başlı başına birer matematik/ fizik problemidir. Hep söylüyoruz, bir mekanın en değerli mücevheri gün ışığıdır. Işığın hangi yönden, ne oranda içeri girdiği, nereleri süpürdüğü ve içeride ne kadar kaldığı bilgisi başlangıç noktasıdır. Elinizde çatı arası gibi; standart kübik, insan ölçeğine uygun hacimde olmayan problematik bir mekan varsa, bu tür verilere daha da fazla ihtiyacınız olacak. Bir mekanda trafiğin, yani dolaşım alanlarının doğru düzenlenmesi hem işlevsel hem de estetik değerler açısından büyük önem taşıyor. İç mimarların ille de çizim yapmak istemesinin altında tam olarak bu tür bir çalışma yapma amacı yatıyor. Sonuç olarak mekana girişle birlikte aktif-pasif yani hareketli-hareketsiz alanlar neresi olacak bunu belirlemek gerekli. Bunları çakıştırmamak önemli. Çatısı eğimli bir mekanda pek fazla çözüm şansı yok. Mekanın verilerine göre hareket edip çatının yüksek olduğu bölümü aktif, alçalan kısımlarını ise pasif alanlar olarak düzenlemek en iyisi. Yani tavanın yüksek olduğu kısmın altında ne kadar güzel görünürse görünsün yatak, çalışma masası ya da oturma grubu koymamaya özen gösteriyoruz. Tavanın eğimli olması bu oyunda ona başrol sağlıyor. Kütlesel ya da gösterişli mobilya ve aksesuarlardan kaçınıyoruz. Eğim yüzünden dolaşım alanı yani aktif alanlar kısıtlı olacağından aksesuarları minimuma indirmekte yarar var. Zaten tavanın dokusu, rengi ve aydınlatma, en baba dekoratif aksesuarların yerine tutacak kadar gösterişli. Evde antre, koridor, merdivenkovaları ve çatı katları günışığını içeri alma konusunda her zaman en problemli alanlardır. Çünkü nedense mimarlar binaları tasarlarken buraları aydınlatmayı düşünmezler. Böyle olunca da evi kullanan kişinin bu işin peşinde düşmesi gerekiyor. Mümkünse eğimli tavana gereken büyüklük ve sayıda ışıklık ya da daha iyisi pencere açtırın. Oda alanı metrekaresini 6'ya bölüp yeterli aydınlık için gereken çatı pencere alanı metrekaresini bulabilirsiniz. Normal bir çatı penceresiymiş gibi görünen, ancak açıldığında büyüyüp küçük bir balkon çıkıntısına dönüşen sistemler var. Güneşli günlerde çatı katının genişleyerek yarı açık terasa dönüşmesine olanak sağlıyor. Yukarıda bahsettiğimiz Velux markasının patentli ürünü. Çatı pencerelerinin belki de en ilginç çözümlerinden biri, düz duvarla eğimli çatıyı birbirine bağlayan çözüm. Buradaki en önemli fayda, yerden gökyüzüne uzanan bir bakış açısıyla manzaraya hakim olmak. Alt kotlardaki pencereler dışarıyı görmenizi sağlarken üst kota yerleştirilen pencereler ışığı daha geniş bir alana yayar. İdeal olanı hem dışarıyı görmek hem de odanızda yeterli aydınlık düzeyini yakalayacak oranda çatı penceresi yerleştirmek. Bu tür pencerelerin kendi içinde uzaktan kumandalı stor perdeleri mevcut. Ne diyelim Villum Kann Rasmussen, kendi gibi mucit torunlarını tanısa herhalde onlarla gurur duyardı. Sun Tunnel - Güneş Tüneli isimli ürün, günışığını düz ya da eğimli çatıdan, altındaki odanın tavanına bir boru/tünelle taşıma mantığı üzerine kurulu bir tasarıma sahip. Işık, çatıya yerleştirilen özel bir cam kapaktan girip, tünelin içindeki yansıtıcı yüzeyle çoğalarak aşağıdaki mekanı aydınlatıyor. Bu yolla koridor, depo, çatı arası, merdivenkovası, banyo hatta dolapları günışığıyla aydınlatmak mümkün. Tabii ki yine bir Velux icadı. Daha önce de söylediğimiz üzere çatının eğimi hali hazırda mekanı hakimiyeti altına aldığı için tavanın rengi konusunda maceraya atılmamak en iyisi. Tavan yeterince yüksekse ve mekan yeterli gün ışığı alıyorsa ahşap dokusunu ve rengini muhafaza edebilirsiniz. Ancak alçak bir tavan ve az miktarda gün ışığından bahsediyorsak, tavan beyaza boyanmalı. İç mekana gün ışığını dağıtmanın en kolay yolunun açık renklerden geçtiğini defalarca tekrar ettik, bu durumda duvarları da açık tonlarda seçmekte yarar var. Bu elbette aktif mekanlar için böyle. Uyumak, dinlenmek, yoga-meditasyon yapmak, kitap okumak gibi pasif bir işlev söz konusuysa renk konusunda daha serbest olabilirsiniz. Depolama söz konusu olduğunda hazır mobilyadan kaçının. Zira eğimli mobilya bulsanız bile doğru eğimi yakalamak mümkün değil. Bu yüzden duvara monte özel üretim dolap ve çekmece sistemlerini tercih edin. Bu tür mobilyaların iç mimarcası yerinde mobilyadır. Arkasının mutlaka izolasyon malzemesiyle kaplandığına emin olun. İç aksamda metal sistemler kullanmak hijyen açısından doğru bir karar. Tavan boyunun iyice alçaldığı bölümlerden vazgeçmekten korkmayın. Çatı eğiminde bir pencereniz varsa yere yaklaştığı noktaya alçak bir dolap yerleştirerek hem ekstra depo alanı hem de pencere önünde keyif yapabileceğiniz bir oturma alanı kazanmış olursunuz. Mekanın işlevsel problemlerini düşünürken aklınızda her zaman estetik çözümler de olsun. Örneğin çatı pencerenizin tam karşısındaki duvar büyük ihtimal mekanda ışığı patlatan bölge olacak. Buraya büyükçe yağlıboya (dokulu) bir tablo koymayı, duvar kağıdı kaplatmayı ya da boyayla örneğin geometrik şekiller çizmeyi ya da sadece rengini değiştirmeyi düşünebilirsiniz. Mekanın kalanı çok karanlıksa ışığı çoğaltmak için ayna da konabilir ama televizyon asla. Örnekteki fotoğraf duvar rengi açısından doğru, televizyon konumu açısından yanlış bir yerleşim öngörüyor. Mutfak ve yemek odasına direkt giren günışığı taze yiyeceklerin asıl renklerini görebildiğimiz için iştahı artırıyor, koku ve tat alma duygusunu geliştiriyor. Bu sebeple çatı katındaki bir dairede oturuyorsanız ve yemek yapmaya, yemeye, yedirmeye meraklıysanız yemek hazırlama ve yeme alanlarına gün ışığını taşımalısınız. Mutfakta gün ışığı, bir iç mekan bostanı kurmayı da mümkün kılar. Ne hoş. Çatı katınızı çocuklarınız için bir oyun odasına ya da keyifle uzanıp film izleyeceğiniz bir hobi odasına dönüştürebilirsiniz. Eğer tavan yüksekliğiniz yeterliyse bir tırmanma duvarı bile yaratabilirsiniz. Bir çocuk odası yaratıyorsanız mobilyaları son yıllarda yayılan bir trend olan kovuk mantığında düzenlenmiş, çadır, yüksek çıtalı yatak, yüksek yan panelli kanepe gibi ürünlerden seçebilirsiniz. Tavanınız alçaksa yatak ve komodinleri ya da oturma gruplarınızı yere yakın Zen stili mobilyalardan seçmek yararlı olur. Elbette yatak yer yatağı gibi de düşünülebilir. Tavanı doğal ahşap dokusunu kaybetmeden beyaz patine boyayla boyamak Kuzey Avrupa kır yaşamına özgü bir yaklaşım ve bir çok stile uyum gösteren, ayrıca mekana sıcaklık katan bir uygulama. Bu tür bir mekanda tekstil olarak koyu griler, hatta antrasit kullanmaktan çekinmeyin.