Evde kamp yapmanın incelikleri
Yaz bitti, bir kez daha okullu oluyoruz. Okul ve dersler eğlencenin önünde engel mi? Tabii ki, değil. Yazın denizi, güneşi, kumdan kaleleri varsa sonbaharın da evde kamp yapmacası var, şövalyeciliği var, prenses olup kristal sarayda yaşamacası, evciliği, kurmacası var. Hatta biliyor musunuz, kendi yaptığımız roketle uzaya çıkmak, evreni şöyle bir gezip geri gelmek bile mümkün. Yani var da var. Başımızın üzerine kumaştan bir dam gerip yere bir iki yastık attık mı tamamdır. İşte bizim sonsuz renkli dünyamız...
Haberin Devamı
/

Ce-eeeee! Ay ay ay! Ce-eeeee! Bu garip kelimeleri ve takip eden abartılı jestleri çevredekiler görüyor ama niyeyse kimse yadırgamıyor. Oysa kendi kendimize yolda giderken, bir restoranda otururken ya da duş alırken böyle çığlık atsak, yüzümüzü bir kapatıp bir açsak çevredekilerin, komşuların bizi deli sanacakları kesin. Ama işin içinde bir bebek varsa çevresindeki insanlar ne yapsa mubah. Delirmek serbest! Kimse sizi saçmalamakla suçlamıyor, size ters ters bakmıyor, hatta gelen geçen sizinle birlikte gülümsüyor. Bu kadar büyük bir özgürlük olabilir mi? Bu küçük elli, bacaklı, çipil çipil bakan minik şeyler büyülü oluyor. Paralize oluyoruz. Ve toplum ancak paralize olunca bireyler birey gibi davranabiliyor.
/

İşin aslı, bebeklerin dünyası bizim için gerçekten büyülü. Çünkü onlara göre çevrelerindeki insanlar sürekli yok olup geri geliyor. Buradan bakınca bir çeşit görünmez adamlar diyarında yaşıyorlar. Onlara bakıp konuştuğumuzda görünür oluyoruz; yüzümüzü, gözlerimizi göremediklerinde onlar için bütünüyle yokuz. Hokus Pokus! Puf! Bu, ce-e oyununun neden bu kadar yaygın ve önemli olduğunu da açıklıyor. Öncelikle bebeğe bakarken birden yüzümüzü ellerimizle kapatınca gözlerimizi bloke etmiş oluyoruz. Bu da bebeğin gözünde bizi gerçekten görünmez yapıyor. Sonra ellerimizi açıp tekrar göz kontağı kurup bu durumu bir de çığlıkla renklendirdiğimizde hem görsel hem de duysal olarak şak diye ortaya çıkıyoruz. Bundan ala sihir mi olur?
Haberin Devamı
Bana bak; seni göreyim
/

Üç yaşında. Yanımda yürüyor ve konuşuyor: “Ben bu çiçeklerin kırmızı olanlarını tercih ediyorum.” Vay! Demek öyle. Üç senelik hayatında ne kadar çok renk görmüş olabilirsin ki? Bir diğeri eteğimi çekiştiriyor. O biraz daha küçük... Benim anlamadığım, kendince çok anlamlı cümleler kurup bana bakıyor, “Eee?” der gibi duruyor. Eli belinde bile olabilir. Tercihleri ve istekleri konusunda o kadar kararlılar ki, kendimden utanıyorum. 40 senede vardığım nokta; biri 2, diğeri 3 senedir dünyada varlığını sürdürmekte olan şu iki bücürlüğünkinin yanına yaklaşamaz. Ben küçükle ilgilenirken nispeten büyük olanı dikkatimi çekmeye çalışıyor: “Bakar mısın lütfen, bakar mısın?”
/

Bebek davranışlarıyla ilgili çokça araştırmanın içine girip çıktıktan sonra öğreniyorum ki; bebeklerin bizi görebilmesi için onlarla göz kontağı kurmak gerekiyor. Aksi halde bir bebek odada dolaşan kişinin kim olduğunu, ya da onu tanıyıp tanımadığını bilemiyor. Çünkü onlara göre iki kişi birbirine bakmadığı sürece birbirlerini görmeleri mümkün değil. Solo oynanan ce-e oyunuyla geçen aylar tükenip de bebek bizi taklit edip kendi yüzünü kapatmayı becerdiğinde de aynı mantık tersten çalışıyor ve bu sefer kendisinin gerçekten yok olduğunu düşünüyor. Onun için bir kişinin varlığı ya da yokluğu gözlerinin saklı olup olmamasına bağlı. “Haydi saklan!” dediğimizde koşup kafasını battaniyenin altına saklamakla yetinmesinin sebebi de tam olarak bu.Güney Kaliforniya Üniversitesi Gelişim Psikolojisi Bölümünden Doç. Dr. Henrike Moll tarafından yürütülen bir araştırmada 2 ve 4 yaşındaki çocuklar incelenmiş. Her çocuğun yanına gözlerini ya da kulaklarını elleriyle kapatmış yetişkinler oturtulmuş. Sonra çocuklara sorulmuş: “Karşıdaki kişiyi görebiliyor musun? Duyabilir misin?” Cevap, yetişkini göremedikleri ve duyamayacakları yönünde olmuş. Örnek yetişkin kendi ağzını eliyle kapattığında ise çocuklar onunla konuşamayacaklarını söylemişler.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
/

Araştırmanın sonucu şu: Bebekler iletişim kurmak için karşılıklı teşhis, tanıma ve onaylamaya ihtiyaç duyuyor. Moll, bunu “eşitlik ihtiyacı” olarak tanımlıyor. Eşit şartlar, birbirinin varlığına saygı gösterme, birbirinin varlığını kutsama. Yani yeme içmeden sonraki ilk ihtiyacımız, eşitlik... Hatta birer bebek olarak istediğimiz eşitliği sağlayabilmek için karşımızdaki yetişkinleri istersek şaklabana çevirecek güce sahibiz.
Bir şey olmak
/

Bizim dünyamıza, bizim evimize, bizim şekillendirdiğimiz hayatın içine doğuyorlar ama onlar aslında başka birileri. Kendi kimliklerini oluşturmak, kişiliklerini güçlendirmek için çabalıyorlar. Biz de onları engelleyip duruyoruz. “Bak ağabeyin ne kadar uslu, onun gibi ol!” “Bak, kuzenin ne kadar çalışkan, onun gibi ol!” “Onunla oynama, bununla oyna, oraya gitme, buraya git... Ayakkabını sol ayağınla giyme, kız çocuğu gibi mutfak eşyalarıyla oynama, zıplama, koşma, oturma, kalkma...” Aynaya bakıp kendinize “Yeter!” demek gelmiyor mu içinizden? Yahu, bir bıraksanız belki çocuk Michelin yıldızlı şef olacak. Ama olmaz, baba mühendis, değil mi? Çocuklarını kendi kolu-bacağından farklı bir şey, başka bir insan, Allah korusun “birey” olarak görmeyi tabu kabul eden anne-baba için çocuğun saklanma isteği pek de anlaşılabilir bir durum değil. Oysa çocukların evde, bahçede içine girip “görünmez” olabildikleri küçük kovuklar yaratmak bireysel gelişim için ciddi bir ihtiyaç.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
Araştırmacılar diyor ki
/

İsveçli şehir plancısı, mimar ve araştırmacı Maria Kylin, çocukların bazen gizli ve kişisel, bazen de sosyal alanlar olarak kullandıkları kovukların önemini şu sözlerle vurguluyor: “Buradaki ana tema kontrol. Çocuklar bu küçük alanlarda dış dünyada kendilerine dayatılan kurallar ve düzenden farklı, tamamen kendi hayal ettikleri ve her anlamda kontrol edebildikleri bir yaşam alanı yaratıyorlar. Bu işin fiziksel kontrol ayağı. Kovuklarına davet ettikleri arkadaşlarıyla oyun oynarken onlara gerçekte kim olduklarını bu alanda rahatlıkla ifade edip onlar üzerinde de kontrol oluşturuyorlar. Bu da sosyal kontrol kısmı.”
/

Montesorri yöntemini benimsemiş bir eğitimci olan Mark Powell ise Kylin’in sosyal kontrol vurgusunu bir adım ileri taşıyarak çocukların bu tür oyunlarda geliştirdikleri sosyal kontrol alışkanlıklarının ileride sosyal hiyerarşi algısını doğrudan etkilediğini söylüyor.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
/

İngiltere’nin önde gelen çocuk araştırmaları merkezlerinden biri olan The Islington Play Association ise çocuğun oyun oynarken kendi kişisel ortamında tek başına kalabilmesinin, yaratıcılığının yanında iç sesini geliştirmesine de yardımcı olduğunu vurguluyor: “Bir çocuk yeni bir oyun alanı yarattığında her seferinde farklı sosyal kuralları olan bambaşka bir dünya yaratıyor. Yeni dünya, yeni tecrübeler demek. Yeni tecrübeler ise başka yeni dünyalar yaratmak için gerekli. Gelişim tam olarak bu devinimle hayat buluyor.”
Kozadan çıkan kelebek
/

Uzmanlar araştırmaların ardından kendilerine özel küçük, kapalı birer oyun alanına sahip olan çocukların kişisel gelişimiyle ilgili şu sonuca ulaşmış:“Çocuklar oyun alanlarını tamamen kişisel ihtiyaçlarına göre düzenledikleri için onları gözlemlemek, iç dünyalarını bu yolla daha yakından izlemek mümkün. Çocuğun zaman zaman yalnız kalıp bazen de içinde arkadaşlarıyla oynayabileceği kendine özel bir alanının olması; kendisi ve çevresine dair gelişmiş bir algı, kendi becerilerini iyi analiz edip doğru şekilde hayata uyarlama kabiliyeti kazandırıyor. Ayrıca kişinin daha küçük yaşlarda kendi sosyal, maddesel ve mekansal ihtiyaçlarını bilip bunu tatmin edebilme şansını elde ederek, güvenli ve güvenilir bir birey olma ihtimalini güçlendiriyor.”
Haberin Devamı
Haberin Devamı
Büyükler giremez
/

Hayır, aslında bal gibi de girerler. Ama girmeyi bilecekler, önce izin alacaklar. Çocuklarla kaliteli vakit geçirmekten anladığınız onunla birlikte tabletten çizgi film seyretmekse uzmanların yalancısıyız, yanlış yerdesiniz. Yine uzmanlara göre 1970’lerden 1990’ların ortalarına kadar evde sandalye, masa, yastık gibi mobilyalardan kovuk yapan çocukların oranı yüzde 86. Sonrasında bu oran gittikçe düşüyor.
/

Sebep olarak ise öncelikle bilgisayar, tablet ve akıllı telefonların çocukların başlıca oyun aracı olması, sonrasında ise ailelerin çocuklarına her geçen gün daha az zaman ayırması gösteriliyor. Anne-babasından yeteri kadar ilgi göremeyen çocuk, yalnız başına kalıp kendi dünyasını geliştirmeyi aklından bile geçiremiyor, içindeki ilgi eksikliğini ortada ter ter tepinerek, laf dinlemeyerek, anne babanın evdeki kısıtlı zamanını onlara zindan ederek gidermeye çalışıyor.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
/

Oysa ideal olan, çocuğun kendi gizli köşesinde ebeveynini misafir etmesi, onunla hayallerini paylaşması, hatta anne-babanın mevcut oyunu geliştirip zenginleştirmesi... Yaş arası büyük olan kardeşler arasında da benzer bir ilişki var. Küçük kardeşe misafirliğe gitmek, onun dünyasını keşfetmek için büyük bir fırsat. Ağabeyin ya da ablanın misafirliğe gelmesi, kardeş için onaylanma –eşitlik-demek.
/

Onunla doğru ve doyurucu gerçek konuşmalar yapmak, bunu bir oyunun içine yedirmek, çocuğun dil ve kelime bilgisini çok hızlı ilerleten bir detay. Çocukla konuşurken onunla bir çocuk gibi değil, bir birey gibi konuşmanın önemini vurgulayan terapist Dr. Marie Hartwell-Walker, çocuğa ait bir kovuğun içinde ona gerçek bir hikaye anlatmanın, ikili arasındaki ilişkiyi derinden etkileyeceğini belirtiyor. “Sorular sorun, cevaplar alın, onun sorularını çok önemseyin ve detaylı, gerçek cevaplar verin” diye ekliyor.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
Tipiye hücum
/

Teepee diye yazılıyor, tipi diye okunuyor. Bildiğimiz Kızılderili çadırı. Son yılların favori çocuk oyuncağı. Çocuk odasında, salonun bir köşesinde ya da bahçede, yani sizin ufaklık nerede isterse oraya taşınıyor. Renk renk kumaşlardan yapılmış hazır satılan tipiler olduğu gibi, internette ‘kendi tipini kendin yap’ videoları adeta kaynıyor. Çok zor değil. 3 veya 4 uzun çıtayı (ör. süpürge sapı) tripod şekline getirip tepeden sıkıca bağlıyorsunuz, ortasına ufakça bir delik açtığınız eski bir çarşafı ya da daha iyisi özel kestirilmiş basma kumaşı çıta iskelet üzerine atıyorsunuz, kumaşın bir tarafından bir yırtık attınız mı, tamam. Zemine çadırın kumaşına uygun bir nevresim geçirilmiş yorgan, onun üzerine yastıklar... Yalnız sonra sahibine teslim ediyorsunuz. Kendinize saklamak yok!
/

Çıtalarla uğraşamam diyorsanız, pekala bir cibinlik de işinizi görür. Odanın bir köşesine asacağınız cibinliğin altına minderler yerleştirip yine ışık zinciriyle süsleyebilirsiniz. Cibinlikler tülden yapıldığı için belki üzerine ince opak bir kumaş geçirmek isteyebilirsiniz.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
Benden sana açılan pencere
/

Sıra geldi, tipinizi detaylandırmaya. Dikiş becerinizin olduğunu varsayıyoruz. İskeleti kaplayan kumaşın üzerine pencere açıklıkları çizip buraları kesip çıkardıktan sonra kenarları güçlendirmek gerekiyor. Bir de minik prensesin istediğinde penceresini kapatabilmesi için kumaş bir kepenk eklerseniz ne ala.
Tipinin tepe süsü
/

Çıtaların birleştiği kısım süslemek için birebir. Tipiler Kızılderili çadırları olduğu için geleneksel öğeler kullanmak uygun olacaktır. Büyükçe bir rüya yakalayıcısı hem dekoratif zenginlik katacak, hem de Kızılderili temanızı tamamlamanıza başka hiçbir detaya gerek kalmadan yardımcı olacaktır. Rüya yakalayıcısını yuvarlak tığ işi sehpa örtülerini kanaviçe çemberine gerip etrafını tüylerle süsleyerek kendiniz de yapabilirsiniz.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
Işık zincirinin önemi
/

Evde yaratılacak tüm kovuklar için önem taşıyan zincir aydınlatmaları ister çadırın içinde ister dışında dekoratif olarak kullanabilirsiniz. Küçük çocuklar oynayacaksa güneş enerjili aydınlatmaları tercih edebilirsiniz. Kendinden aydınlatmalı bir çadır, tüm miniklerin hayalini süsler.
Kolay çadır
/

Başımızın üzerine bir kumaş gerelim demiştik, değil mi? Bunun en kolay yolu odanın bir ucundan diğer ucuna çok gergin olmayan bir çamaşır ipi gerip üzerine bir çarşaf asıp, mandallarla tutturup kumaşın uçlarını çatı formu oluşturacak şekilde zemine sabitlemek. Bunun için kumaşın sarkan kısımlarının üzerine kalın kitaplar yerleştirebilirsiniz.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
Kedi ve köpek için de ideal
/

Çocuğunuz için yaptığınız tipiyi en çok kullanan aile üyesi kedi veya köpeğiniz ise, onlara da minyatür birer tipi yapabilirsiniz. Kedi için artık kumaşları kendiniz işleyip, eski kalın şişlerden yapacağınız bir çatı üstüne örtebilirsiniz. Kumaşın üzerine kedinizin ismini işlemek iyi bir fikir olabilir.