Sağlıklı beslenme zincirinin yararlarına da değinen Alur, “Enflamasyon süreçlerini etkileyen potansiyel besin birleşikleri arasında makro ve mikro besinler, polifenoller gibi biyoaktif moleküller ve özelleşmiş gıda bileşenleri yer alır. Genel olarak, yüksek sebze, meyve ve tam tahıl tüketimi, orta düzeyde baklagil ve balık tüketimi ve düşük kırmızı et tüketimi içeren bitki bazlı beslenme kalıpları, daha büyük bir anti-inflamatuar (iltihap önleyici) potansiyel ile ilişkilendirilmiştir. Bunlar, genellikle minimum düzeyde işlenmiş veya işlenmemiş gıdalara dayanan, ‘Akdeniz diyeti’ (ağırlıklı olarak sebzenin ve yağ olarak zeytinyağının kullanıldığı diyet tipi şeklinde açıklanabilir. Temel ögeleri arasında kepekli tahıllar, sebze meyve, deniz mahsulleri, fındık ceviz gibi kuruyemişler, baklagiller ve zeytinyağı bulunur) veya ‘İskandinav diyeti’ (genel olarak orman meyveleri, elma, armut gibi meyvelerin; kök sebzeler, turpgiller, patatesler, lahana gibi sebzelerin, tahıl olarak tam tahılların ve çavdar ekmeğinin, yüksek miktarda balığın; az yağlı süt ürünlerinin ve yağ kaynağı olarak kanola yağının tüketimine odaklanır) gibi çeşitli geleneksel sağlıklı diyetleri içerir. İltihaplanmayı teşvik eden diyet faktörleri, Batı diyet modellerinde yüksek seviyelerde bulunan oksitlenmiş lipitler, doymuş yağ asitleri (SFA'lar) ve trans yağ asitleridir. Yüksek kalorili alım ve yüksek miktarda tatlı, rafine tahıl, kırmızı ve işlenmiş et, atıştırmalık ve şekerli içecek tüketimi ile karakterize edilen bu beslenme modeli, artan iltihaplanma potansiyeli ile ilişkilendirilmiştir. En yaygın olarak tüketilen UPF'ler arasında yumuşak ve şekerli içecekler, işlenmiş ekmek, rafine kahvaltılık gevrekler, şekerleme ürünleri, önceden paketlenmiş soslar, ısıtılmaya hazır yemekler ve işlenmiş et ürünleri yer alır. Çoğu UPF, ilave şekerler, doymuş ve trans yağ asitleri ve sodyum açısından yüksek, protein, lif ve potasyum, magnezyum, C vitamini, D vitamini, çinko, fosfor, B12 vitamini ve niasin gibi bazı mikro besinler açısından düşük, enerji açısından yoğun ürünlerdir. Nihai ürünü daha lezzetli, daha iyi duyusal niteliklere sahip ve daha uzun raf ömrüne sahip hale getirmek için sıklıkla katkı maddeleri eklenir. UPF üretiminde yaygın olarak kullanılan katkı maddeleri arasında tatlandırıcılar, emülgatörler, siklamat veya stevia türevi birleşikler gibi tatlandırıcılar yer alır. Hem besin içeriklerinin sağlık aleyhine olması hem de bir sürü katkı maddesi içermeleri ultra işlenmiş gıdaların (UFP) vücudumuzda iltihaplanmayı tetikleyip birçok hastalığa davetiye çıkarmaktadır. Ülkemizin Akdeniz Bölgesi’nde bulunması ve tarım açısından bereketli topraklara sahip olmamız nedeniyle ‘Akdeniz diyeti’ ile beslenmeyi ve iltihaplanmayı tetikleyen işlenmiş gıdalardan uzak durmayı gerektirmektedir. Burada anne ve babalara önemli bir görev düşmektedir. Çocukları ve gençleri iltihaplanmayı tetikleyen işlenmiş gıdalardan uzak durmaları gerektiği ve dolayısıyla kronik düşük dereceli enflamasyondan (KDDE) kendimizi korumamız gerektiğini anlatmalıyız. KDDE’dan kendimizi koruyabilirsek kanser, diyabet, kalp ve damar hastalıkları, kalp krizi, felç (inme), bacak damar tıkanıklığı ve daha birçok hastalıktan da korunmuş olacağımızı bilmek gerekir. Unutulmamalıdır ki Batı tipi beslenme modeli (ultra işlenmiş gıdalardan zengin kalorisi yüksek, faydalı bileşenleri az olan beslenme) bizim genetik kodlarımızda olmayan ve hatta çoğu zaman damak tadımıza uymayan bir beslenme modelidir. Bu beslenme modelinden özellikle çocukları ve gençleri uzak tutmak önemli bir konudur” diyerek cümlelerini sonlandırdı.