Arzu Kaprol'le "Mesafe ve Temas"
Türkiye'nin en çok göç veren şehirlerinden Bayburt'un Bayraktar Köyü'nde bir bina. İnşa edildiği yıllarda köy ahalisine göre, Rusları gözetlemek için kurulmuş bir üs. Bugünse herkesin gözünü 480 nüfuslu bu köye çeviren Baksı Müzesi.
Sanatçı Hüsamettin Koçan, 2 yıl önce doğup büyüdüğü köye kuruyor Baksı'yı. Vadiye bakan bir tepenin üzerine. Göç nedeniyle "gurbete" giden babasını her akşam bıkmadan beklediği tepeye...
Müzenin amacı çağdaş sanatla, bölgedeki geleneksel üretimi birleştirmek. Aynı zamanda bölgedeki kadınlara kilim ve dokuma atölyelerinde istihdam sağlamak.
Babalar göç yollarından dönsün, annelerin kaderi üretmek kadar kazanmak da olabilsin diye...
Bu çabanın en zarif dokunuşlardan biri Arzu Kaprol'e ait.
Baksı'nın yeni sergisi "Mesafe ve Temas" için hazırladığı koleksiyonda, bölgede yaşayan kadınlarca dokunmuş ehram kumaşlarını kullandı.
Sergi açılışına dakikalar kala hem Bayraktar Köyü'nden müzeye gelen minik misafirlerini ağırladı hem tasarımların son ütüsünü elleriyle yaptı hem de mesafeye rağmen temasın nasıl mümkün olduğunu anlattı.
Arada mesafe varsa temas etmek nasıl mümkün olur?
Mesafeler olmasa temas etmek mümkün değil. Mesafe, aynı sessizliğin içindeki müzik gibi. Eğer o "es" olmazsa, nota bir şey ifade etmeyecek. Dolayısıyla çevrelendiğimiz mesafeler hayatınızın bütün dokunma alanlarını oluşturuyor. Bu yüzden mesafe ve temas çok değerli ve anlamlı.
Şu aralar neye temas etmek anlamlı sizin için?
Baksı'da olmak... Moda sisteminin bir parçası olarak, popüler kültüre dair tasarım yapan biri olarak -bütün üretim endüstrimiz gibi- giyilebilir, tekrar edilebilir, sunulabilir ürünler tasarlamakla meşgul zihnim. Ama o hayattan bir an kopup bu boşluk içerisindeki mesafeden faydalanıp, onun hem buradaki tasarımlara yansıması hem de bundan sonraki üretimlere yansıması çok heyecan verici.
Mesafe koymakta mı daha iyisinizdir, temas etmekte mi?
Sanırım insanın kendisinin anlatabilmesi çok zor. Bilerek yaptığınız şeyler değil çoğu ama herhalde hayatta tüm bunların dengesini bulabilmek önemli.
Özellikle kampüslerde fark ediyoruz; 60'ların, 70'lerin, 80'lerin esintileri var kıyafetlerde ama hepsi aynı anda esiyor gibi... Gelecek on yılların böyle bir kimliğe ihtiyacı var mı?
Dönemlerin modasına ihtiyacımız yok. Modanın moda olma haline de ihtiyacımız yok aslında. Moda bir ifade kültürü. Tenimizin üzerinde ikinci bir ten. Neyle hareket ettiğimiz, bizim vücudumuzu gösteren, taşıyan, günlük performansımıza çok yansıyan bir endüstriyel ürün. Onun içinde iyi hissetmeniz benim tasarımcı olarak birinci görevim. Bu iyi hissetmenin nedeni estetik midir, fonksiyonellik midir, malzeme midir, bunları çözümlemekle meşgul olmalıyım.
İlhamı kaybedenlere en kolay tavsiyem şudur ki...
Bence bir şeyi istemek çok önemli. İnsan ilham almayı isterse ancak alabilir. Nefes almayı istemek, yaratmayı, yaşamayı istemek. Mutlu olmayı istemek. Bunlar hep birer karar hayatta. Bu kararları aldıktan sonrası kolay.
Modayla ilgili tahammül edemediğim sohbet şudur ki...
Bu yıl ne moda! Artık bu yılın moda parçalarını giymek zorunda olmadığımız bir dönemde yaşıyoruz. Hepimiz kendimizi mutlu eden şeyleri giymekle mükellefiz. Kendimizi beğendirmek başka bir bilinç yaklaşımı. Nasıl göründüğümüzden çok nasıl hissettiğimiz bizi tanımlıyor.
Anlatmaya doyamadığım sohbet şudur ki...
Herhalde tasarımlar ve atölyede saatlerce geçirdiğimiz üretim süreci.
Var olduğunu bildiğim ama henüz kanıtlayamadığım gerçek şudur ki...
Uzayda yaşam
Biz ne tasarlarsak tasarlayalım hanımlar ... giymeye /yapmaya devam edecek.
Kendi kafalarına göre gitmeye devam edecek.
Neyi tasarlamak heyecan verici olur sizin için?
Türkiye'nin uzaya gönderdiği ilk astronot kıyafetini tasarlamak isterim.
"Sanat esin kaynağını gizleyebilme yeteneğidir" diyorlar. Acımasız bir yorum mu, doğruluk payı var mı size göre?
Doğru muhakkak. Gördüğünüz her şey bir ifadenin bir görselliğin zihninizde bir şeyi çakması ve onu mesleki olarak ifade edebilmeniz. Kendi süzgecinizden geçirip ortaya koymanız. Zamanın ruhu da böyle bir şey. Zamanın ruhu neyse yaşadığını anlar, insanlar neyse onu kendi mesleki süzgecinizden geçirip, bir platforma sunuyorsunuz. Yaptığımız bu.