Referans bir tarihçiden sosyal medya fenomenine: İlber Ortaylı
Sosyal medya artık herkesin yaşamının önemli bir kısmı ve var oluşunun bir biçimi. Sosyal medyada bir hesabı, kimliği olmayan kimse var mı? Var hatta öyle ki, orada hiç hesabı olmadan sosyal medya fenomeni olanlar var. Bunların başında Profesör İlber Ortaylı geliyor. Tanzimatta mahalli idareler, Osmanlı vergi sistemi, mühimme defterleri, Divan-ı Hümayun sicilleri gibi sofistike konularla uğraşan seçkinci bir tarihçi ne oldu da "Cahilsin keşke ölsen" yazılı "caps'ler"in konusu haline geldi. İşte referans bir tarihçiden, "medya markası", "metaı" olmaya uzanan İlber Ortaylı... (Cnnturk.com)
Haberin Devamı
İnternet her şeyi değiştirdi
/

İnternet hayatımızı bir hayli değiştirdi. Önce sözlükler sonra da Twitter, Facebook gibi sosyal medya mecaralarının geleneksel medyanın yerini almasıyla artık herkes "sınırsızca" fikirlerini paylaşabiliyor. Bu durumun rahatsız etmedikleri de yok değil. Çünkü bu serbestiyet ve "demokratikleşme", kontrolden uzak ve uzman olmayı gerektirmiyor. Bir görüşü yayınlamak için ikna etmek zorunda kalınacak kimse de yok. Herkes dilediğince, dilediğini paylaşabiliyor. Bu durum tabii ki beraberinde "eleştiri" kavramı ve onun işlevini de bir hayli değiştirdi.
Sözün etkisi-etkisizliği
/

Slavoj Zizek'i tanımayan yoktur. Ona, "Felsefenin pop starı" deniliyor. Bunun ötesinde o bir kuramcı ve sözün, eleştirinin etkisi üzerine de kafa yormuş bir kişi. Zizek, totaliter rejimlerde "söz, eleştiri yıkıcı bir gücü nedeniyle ciddiye alınıyordu" diyor ve Batı demokrasilerinde her şeyi söylemek serbestken hiçbir etkisi olmamasına işaret ediyor. Bir tür, "söylesem tesiri yok sussam gönül razı değil" durumu yani. Ama burası Türkiye, yine de tweet'lere falan dikkat etmek lazım. Yani sözün hala "yıkıcı" bir etkisi var. Kimseye olmasa da keskin sirke misali kendinize. Ama sosyal medya bir şey yaptı. O da şu: Sözün içeriğini neredeyse silip attı, biçimini tek kıymet haline getirdi. Buraya kadarki cümlelerde yapmaya çalıştığımız gibi. O biçim de "alaycı", "ironici" bir biçim.
Haberin Devamı
Dijital dalga geleneksel entelektüeli süpürüyor
/

Buna dair de "eleştirinin" bilindik anlamını ve işlevini yitirdiği eleştirileri yapılıyor. Belki eleştiri kendini var edecek yeni biçimini edinip, işlevini yerine getirmeye devam edecektir. Fakat bu dalganın beraberin sürükleyip götürdüğü şeylerden biri de geleneksel entelektüelin imajı oldu. Öyle ki nice profesörler, siyasetçiler, gazeteciler belirli durumlarla özdeşleştirilip bir tür karikatürleştirildi. Bunun Türkiye'deki en bariz örneklerinden birini tarihçi İlber Ortaylı oluşturuyor. Ortaylı'nın sabitlendiği durum, cehaletle ilgili düşünceleri... Ortaylı meselenin öyle bir kurbanı haline geldi ki, artık söylediği her şey sosyal medyalar için bir eğlence aracı.
14 dil bilen referans bir tarihçi
/

Halil İnalcık gibi alanının duayeni bir ismin öğrencisi olan Ortaylı, her ne kadar son yıllara dair özensizlikleri bazı eleştiri kitaplarına konu olsa da Osmanlı tarihçileri arasında referans bir isim. Peki ne oldu ve nasıl oldu da "Tanzimat Sonrası Mahallî İdareler" ile vergi sistemleri, mühimme defterleri, Divan-ı Hümayun sicilleri vs. gibi sofistike konularla ilgilenen ve bazıları antik 14 dil bildiği söylenen bir profesör bu duruma düştü?
Haberin Devamı
Haberin Devamı
Türkiye onunla 90'larda tanıştı
/

İlber Ortaylı'nın popüler üne kavuşması, Türkiye'de 90'ların ortalarında TV'lerde yayımlanan forum tarzı programlar oldu. Onu daha dar bir akademik ve yazar-çizer çevrenin dışında üne kavuşturan Ali Kırca'nın "Siyaset Meydanı" gibi programlar oldu.
Ortaylı'nın medya çağı
/

Ortaylı daha sonra kültürel birikimini, tarihsel bilgisini medya aracılığıyla halkla buluşturdu. Belgeseller, TV programları yaptı, gazeteler ve dergilerde köşe yazdı. Gerek TRT'de gerekse de başkaca kanallarda "İlber Ortaylı ile", "İlber Ortaylı ile Tarih Dersleri", "İlber Ortaylı ile Zaman Kaybolmaz", "Her Zaman" gibi adlar altında programlar hazırladı.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
Onu "sevdiren" huysuz tavırları
/

Tabii İlber Ortaylı'nın TV yapımcılarını ve izleyicileri çeken bilgisi dışında özellikler de vardı. "Huysuz" tavırları, karşısındaki kişileri hafifseyen, kızan, alaya alan mimikleri, konuşmadaki tonlamaları, oturma biçimi, elini kullanışı ve benzer diğer jestleri gittikçe anlattıklarını gölgede bıraktı. İzleyici Ortaylı da eğlenceli bir yan buldu ve onu izlemeyi sevdi. Ortaylı'nın da bu medyatikliği bazen değilmiş gibi yapsa da sevdiğine dair işaretler ve çeşitli söyleşilerde söyledikleri var.
Sosyal medya zamanı
/

2000'li yıllar gelip de internetin geleneksel mecraların yerini alarak, kitlelerin sözünü, kendi kendilerinin temsiliyle aracısız bir şekilde kamusal tartışmaya taşımasıyla, bu medyatiklik Ortaylı'nın başına bela olmaya başladı. 90'ların sonu, 2000'li yılların başlarında forumlar ve sözlüklerle başlayan bu katılım, Twitter ve Facebook gibi mecraların sunduğu teknik imkan, hız ve multimedya özellikler sayesinde hem daha da yaygınlaştı hem de etkisini artırdı.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
Özgün dil, yeni kimlikler: trol, fenomen
/

Bu gelişmelerin yanı sıra, kamusal tartışmaya dahil olan kuşağın özelliklerini ve onları biçimlendiren kültürel ve sosyal koşulları da eklemek gerekir. Sözlüklerde yeşerip yeni sosyal medyanın da başatı olan sarkastik dil ile konuşan, eğlenceli bulmadığı her şeye burun kıvıran bu dijital kamuoyu, kendi jargonunu geliştirdi, "troll", "fenomen" diye anılan kimlikler yarattı, dijital alanda alternatif gündemler yarattı.
Entelektüelden bir medya metaına
/

Ticaretten, siyasete herkesin etkilemeye ya da denetlemeye çalıştığı bu dijital kamuoyu, geleneksel mecraların da dili, anlayışı ve işleyişinde farklılaşmayı getirdi. Bütün bu etkilerle İlber Ortaylı'nın ilgi gören, tepki çeken tavrı da onu bir entelektüelden "marka" olmaya "meta" olmaya taşıdı.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
Radara takılıyor
/

Bir söyleşisinde bilgisayar bile kullanmadığını söyleyen Ortaylı bütün bunlar olurken, kendi geleneksel mecrasında her zamanki uğraşlarını sürdürüyordu. Ancak onu medyatik kılan tüm özellikleriyle sosyal medyanın ve bu dijital kitlenin radarına takılmaması imkansızdı. Takıldı da...
Dijital karikatürleştirme
/

Prof. Dr. Ortaylı bazı konularda son derece muhafazakar anlayışa sahip bir tarihçi olarak görülüyor. Bu nedenle de dönem dönem bazı konuşmalarında söyledikleri tepki toplayıp onu eleştiri oklarının hedefi haline getirdi. Ama bir farkla... Söylediklerini ciddiyetle ele alıp eleştiren bir tarzla değil, sosyal medyanın alaycı, ironik diliyle... Tavırlarını, tutumunu, söyleyiş biçimini parodileştiren, yeniden biçimlendiren bir tarzla... Twitter'da, Facebook'ta onunla ilgili sözlerinin yer aldığı "caps'ler" yani bir tür dijital karikatürler üretilmeye, videoları paylaşılmaya başlandı.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
"Cahilsin keşke ölsen"
/

Başlarda bu espri dalgasının hoşuna gittiğini belli eden açıklamaları olsa da onun ciddiyetle taşıdığı bazı modernist toplumcu kaygıları gittikçe ciddiyetinden uzak, alaya alınan ve eleştirisini parodileştiren bir karşılığa denk düşmeye başladı. Toplumu geri bıraktığını düşündüğü, niteliksiz eğitim, cehalete dair dertleri tam anlamıyla alay konusu oldu. Onun seçkinci tavrına karşı sosyal mecralardaki kitlenin yanıtı, bu seçkinci tutumu alabildiğine hırpalayarak, alaycı bir üslupla ters çevirerek, Ortaylı'yı, "aşağı görmekle" itham edildiklerinin eğlence nesnesi haline getirdi. Ama onun bu gelişen durumla başa çıkma yöntemi de karşı alaya almak ve bu üretime daha fazla malzemeyi gayet de bilincinde görünerek vermek...
Onun adıyla onlarca sosyal medya hesabı
/

Ayrıca onun popülerliğini daha da artıran bu ilgi, geleneksel medyanın onun hakkındaki ürünlerini de tetikledi ve sosyal medyayla karşılıklı birbirini besleyen bir İlber Ortaylı kültü ortaya çıktı. Ortaylı, kendisinin hiçbir sosyal medya hesabı yokken, hatta doğruysa bilgisayar bile kullanmıyorken tarihçi kimliğinden uzaklaşıp bir sosyal medya fenomenine dönüştü. Onun adıyla onlarca Twitter ve Facebook hesabı açılarak, "İlber Hocamız" bize "cehaletle" ilgili parmak salladı.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
"Eleştiri öldü" diyor
/

Gelinen noktada İlber Ortaylı bu durumdan rahatsızlık da taşıyor. Herkesin eline hemen telefonu alıp "fırt fırt fırt mesaj yazması" onu kızdırıyor. Bir süreç ve editör kontrolü gerektiren, erişimi dar bir kesime açık olan geleneksel mecraların yerine, "önüne gelenin aklına geleni söylediği", bir akıllı telefon mesafesindeki bu kamusal düşünce serdetme rahatlığı onu kızdırıyor. Çünkü eleştirinin anlamını ve işlevini ortadan kaldırdığını düşünüyor. Ancak Ortaylı'nın dediği gibi sözün yani eleştirinin gücü mü ortadan kalkıyor, yoksa bir başka sözün, eleştirinin mi hakimiyeti başlıyor göreceğiz.