Bahçeşehir Üniversitesi'nde mimarlık tarihi ve arkeoloji bölümünde öğretim görevlisi olan Suna Çağaptay, aşurenin Yunan ve Amerikan mutfak geleneğine nasıl girdiğini, Doğu Avrupa ve Orta Doğu'da nasıl farklı çeşitleri olduğunu, hem Sünnilerin hem Alevilerin yaşadığı Malatya'da kendisine çocukluğunu hatırlattığını anlatıyor:"Yedi yaşında naif bir çocukken, aşurenin sadece Alevilere özel bir tatlı olduğunu sanıyordum. Ergenlik yıllarımda Sünnilerin de yaptığını fark ettim."Örneğin Çağaptay'ın annesi aşure yaparken buğday, şeker, kuru üzüm, nohut, kuru fasulye, su, tarçın ve ceviz kullanıyormuş. Ve ailesi için aşure sağlık, iyi komşuluk ilişkileri ve paylaşmak anlamına geliyormuş:"Benim aşure yapımıyla ilgili ilk anım, elimde bir kepçeyle annemin yanında gezip komşuların kapısını çalışımız. Komşular kepçelerini uzatırdı ben de annemin elindeki büyük kaynar tencereden o kaplara aşure doldururdum. Bu tabii kırsal bölgede aşure dağıtım şekli. İstanbul veya diğer şehirlerde zaten kaselere koyup doğrudan o şekilde dağıtılıyor."İnsan, bu kadar eski bir tarihi olan ve kültürel önemi bu kadar yüksek olan bir tatlıyı yemeye de çekinebiliyor. İlk kaşığı daldırmak için bu sebeple Kurtuluş'taki bu tatlıcıyı seçtim. Kurtuluş; tarihte Yunan, Ermeni ve Yahudi toplumların yoğun olarak yaşadığı, o atmosferin yer yer hissedildiği bir mahalle.Tatlıcının sahibi İlhan Yalçın, büyükbabasının aşure tarifini kullandığını; bu tarifin bir Ermeni soğuk çorbasından esinlenerek yapıldığını anlatıyor. İçinde kuru incir, kuru kayısı, üzüm, nohut, kuru fasulye, tuz, nişasta, dövülmüş fındık ve tatlı sarı bir renk veren zerdeçal var.Bazı tatlıcılarda yıl boyu aşure bulunabiliyor, özellikle Osmanlı zamanından kalma yenilenen restoranlarda. Bunun sebebi de, Torun'a göre, Muharrem ayı dışında pek de alıcısı olmaması yani talep eksikliği. Yıl boyu aşure servisi yapan daha pahalı restoranlarda hindistan cevizi ve nar gibi daha yüksek fiyatlı malzemeler de olabiliyor.