“Türkiye'de yüzde 5 olduğu tahmin ediliyor”
Hepatitlerin beş ana türü bulunduğunu belirten Doç. Dr. Öztürk, “Hepatit A ve E, genellikle kontamine olmuş su ve yiyeceklerle bulaşır ve genellikle kronikleşmez. Türkiye'de, çocukluk döneminde uygulanan hepatit A aşısı, bu hastalığın yayılmasını önemli ölçüde azaltmıştır. Hepatit E ise özellikle gebelerde şiddetli seyir gösterebilir. Diğer hepatitlere göre çok daha nadir olarak karşılaşılır. Hepatit B ve C, kan, kan ürünleri ve cinsel yolla bulaşır. Hepatit B'nin dünya genelindeki taşıyıcı sayısı 350-400 milyon olduğu ve Türkiye'de ise bu rakamın yüzde 5 olduğu tahmin ediliyor. Ülkemizde, evlilik öncesi ve gebelikte tarama testleri yapılmakta ve hepatit B aşısı yeni doğanlara uygulanmaktadır” dedi.
“Birçok hasta siroz aşamasında tanı alabiliyor”
Hepatit C enfeksiyonunun ülkemizde daha nadir olmakla birlikte ikinci sıklıkta karşılaşılan kronik hepatit nedeni olduğunu söyleyen Doç. Dr. Öztürk, “Hepatit C'nin prevalansı ülkemizde yüzde 0.5-1'dir. Akut enfeksiyon sonrası yüzde 55-85 oranında kronikleşir ve genellikle belirti vermediği için bazı hastalara siroz aşamasında tanı konulabilir. Özellikle damar içi uyuşturucu kullanan bireylerde risk daha fazladır. Bununla birlikte yaygınlaşan ve sağlıksız şartlarda yapılan dövme ve piercing uygulamaları da hastalığın artışında rol almaktadır. Bu yüzden risk gruplarında özellikle tetkik edilmelidir. Hepatit C tedavisi önceden uzun süreli ve kemoterapi yapılmış gibi hastayı sarsan ağır iğne tedavileri şeklindeydi. Günümüzde ağızdan alınan ilaçlarla kolaylıkla yapılabilen ancak tedavi maliyetleri yüksek bir tedavidir. Ülkemizde Hepatit C tedavisi kolaylıkla ve ücretsiz olarak yapılabilmektedir. Bütün bunlara rağmen Hepatit C virüsüne karşı aşı geliştirilememiştir. Bu yüzden hepatit C tespit edilen bireylerin hastalığı sağlıklı bireylere bulaştırmasını önlemek için hızlı ve etkin tedavi edilmeleri gerekmektedir” şeklinde konuştu.