Türkler de Amerikan futbolu oynar
Her ne kadar Amerikalılar bir türlü "ayak topu" denilen onların "soccer" dediği bizim bildiğimiz futbola ısınamadılarsa da, biz Türkler onların ağırlıklı olarak elle oynamayı tercih ettiği ama ne hikmetse "ayak topu" yani futbol dediği Amerikan futboluna kısa zamanda uyum sağladık... Nasıl mı?.. Sorunun cevabı MİHA muhabiri Necdet Burak Özyurt'un yaptığı haberde gizli...
Futbol, günümüzde Dünyanın tartışmasız en popüler spor dalı. Etrafında örülen endüstriyel ağlar bu popülerliği her geçen gün daha da artırıyor. Öyle ki çevremizdeki çoğu insan futbolla yatıp futbolla kalkıyor. Türkiye, artık birçok alışılmış sıfatının yanında, “futbol ülkesi” etiketini de taşıyor. Peki on dokuzuncu yüzyılda, Amerika’da bir İngiliz futbolcunun, futbol kurallarından sıkılıp, bir maç esnasında topa ayakla vurmak yerine, eline alıp koşması ile başlayan, günümüzde milyonlarca insanı peşinden sürükleyen Amerikan Futbolu, Türkiye’de ne durumda?
Amerikan filmlerinden yabancısı olmadığımız bu oyunun Anadolu topraklarındaki öyküsü nasıl başladı ve nasıl gelişti?
Macera, 1989 yılında Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri tarafından ilk Amerikan Futbolu takımının kurulmasıyla başladı. Boğaziçi Sultans ismindeki bu takımı iki yıl sonra Hacettepe Üniversitesi izledi. Hacettepe Bullets adında kurulan takım, daha sonra ismini Hacettepe Üniversitesi’nin logosundan esinlenerek Hacettepe Red Deers olarak değiştirdi. Üniversiteler arasındaki bu furyaya kısa süre sonra İstanbul Teknik Üniversitesi de katıldı. Bu üç takım Amerikan futbolunun Türkiye’de lokomotifi oldu.
İlk iki yıl, bu üç takım, kendi aralarında organize ettikleri küçük turnuvalarla bu sporu ellerinden geldiğince yaymaya ve geliştirmeye çalıştılar. Onlara, 1995 yılında İstanbul’da Marmara Sharks, 1996’da Ankara’da ODTÜ Falcons ve Gazi Warriors takımları katıldı. Daha sonraki yıllarda bu maceraya Ankara Cats, Başkent Knights, Anadolu Rangers, Ege Dolphins ve Bilkent Judges gibi üniversite takımları da dahil oldu.
Ülkemizde başkanlığını Şahin Kömürcü’nün yaptığı Amerikan Futbolu, Türkiye Beyzbol, Softbol, Korumalı Futbol ve Ragbi Federasyonu çatısı altında çalışmalarını sürdürüyor. Gençlik Spor Genel Müdürlüğü’nün aldığı bir kararla Amerikan Futbolu, “Korumalı Futbol” adını almış. Resmi yazışmalarda ve federasyon yönetmeliklerinde bu isimle geçiyor.
Federasyonun resmi sitesinde, “dayanıklılık, kuvvet, çabukluk, hız, strateji, hırs gibi özellikleri olan, hem bireyselliğin hem de takım ruhunun bir arada yaşandığı, karmaşık görünen ancak izleyiciye keyif veren bir spordur” diye tanımlanan Amerikan Futbolu’nda takımlar 22’şer kişilik. Bu oyuncuların 11’i savunma, diğer 11’i ise hücumda oynuyor. Maçların resmi hakem sayısı yedi, ama bazen hakem yetersizliğinden dolayı bu sayı beşe düşebiliyor.
Biz de Amerikan Futbolu’nu sahada görmek için İstanbul Teknik Üniversitesi Maslak Kampusu Stadyumu’nun yolunu tutuyoruz. Teknik Üniversiteliler, Amerikan Futbolu Birinci Ligi, üçüncü hafta maçına ev sahipliği yapıyor. Ligin iki dişli takımı İTÜ ve Hacettepe karşı karşıya.
Maç öncesinde oyuncular enerji depolamak için hummalı bir uğraş içindeler. Kimi enerji içeceği içerken kimi de konserve pilaki yemekle meşgul. Ardından da sahaya ısınmaya çıkacaklar. Bir futbol karşılaşması için düzenlenmiş sentetik çim saha, çimin yüzeyine çizilen çizgilerle bir anda Amerikan Futbolu sahasına dönüşüyor.
Takımlar ısınırken İTÜ koçlarından Emrah Aslıyazıcı sorularımızı yanıtlıyor.
Amerikan Futboluna ilginiz ne zaman ve nasıl başladı?
“İTÜ uçak mühendisliği mezunuyum. Amerikan Futboluyla 1995’te üniversitede öğrenciyken tanıştım. Okul takımına girdim. O zamandan bu yana sürekli bu sporun içindeyim.”
Amerikan Futbolu’nu kaotik bir spor dalı olarak değerlendirebilir miyiz? Öğrenmesi zor mu?
“Bilindik sporların kurallarından farklı kuralları var, ama bu kaotik olduğu anlamına gelmez. Diğer spor dalları ne kadar karmaşıksa, Amerikan Futbolu da o kadar karmaşıktır. Bunun yanında takım sporu olma özelliği bakımından Dünyanın en iyilerinden olduğunu söyleyebilirim. Bunu yaptığım diğer takım sporlarını göz önüne alarak söylüyorum.”
Bu sporun Türkiye’deki durumunu nasıl görüyorsunuz?
“Benim bu spora başladığım 1995 yılında sadece dört takım vardı. Şu an 8 takımlı bir süper lig, 6 takımlı bir ikinci lig ve 14 takımlı bir üniversite ligi var. Belki hala istenen seviyede olmayabilir ama takımların tümü üniversite kökenli olduğu için gelişmeye açık olduğuna inanıyorum. Amerikan Futbolu Türkiye’de gelişim içinde. Tabii ki bu süreçte çok hızlı yol alınmıyor çünkü, diğer sporlar kadar basit ekipmanı olan, kolayca yapılan bir spor branşı değil. Ancak genel anlamda pozitif bir gidiş söz konusu.”
Amerikan Futbolu maliyet açısından da zor bir spor dalı. Dediğiniz gibi birçok ekipmana ihtiyaç duyuluyor. Maliyetleri nasıl karşılıyorsunuz?
“Takımımız şu an da bir sponsor desteği aldı. Eski devlet bakanlarımızdan Mehmet Ali Yılmaz’ın oğlu Soner Yılmaz’ın bizi finanse etmesiyle bazı engelleri aştık. Bunun dışında İTÜ Spor Kulübü ve Rektörlük her türlü ihtiyacımızı karşılıyorlar.”
İTÜ takımından Erkin Palaz, 26 yaşında ve Elektrik Mühendisliği son sınıf öğrencisi:
Amerikan Futbolu bu ülkede popüler olan bir spor değilken sizi buraya çeken ne oldu?
“Arkadaşlarımın tavsiyesi üzerine başladım. Daha önce de zaten birçok bireysel ve takım sporunun içinde yer almıştım. Ama Amerikan Futbolu, yaptığım tüm sporlardan çok daha sistematik, hem bireysel kabiliyeti hem de takım oyunu gerektiren komple bir spor dalı.”
Sert mücadelelere dayalı, zaman zaman da tehlikeli bir spor oluşu sizi zorluyor mu?
“Tabii ki. Fiziksel mücadeleye dayalı olduğu için sertlikler, sakatlıklar yaşanabiliyor, ama siz gerekli antremanları yaparsanız riski en aza indirmiş oluyorsunuz. Amerikan Futbolu’nu silahların olmadığı bir savaş alanına benzetiyorum. Göğüs göğüse bir mücadelenin yaşandığı bir savaşı andırıyor bu spor. Sonuçta güçlü olan ayakta kalıyor ve kazanıyor.”
Bora Tamer Yılmaz, 12 yıldır, Amerikan Futbolu’nun içinde. Eski bir oyuncu, günümüzde antrenörlük yapıyor.
Türkiye’de Amerikan Futbolu’nun gelişimini nasıl görüyorsunuz?
“İlerlemeler gerçekten tatmin edici düzeyde. Bizim bu spora ilk başladığımız yıllarda resmi bir yapı yoktu. Şu an ciddi bir federasyon işin başında ve bu resmi yapı sadece kağıt üzerinde yer alan bir resmilik değil. Federasyon başarılı bir şekilde takvim çıkartıyor, bu takvimin takipçisi oluyor. Maçların belirlenen tarihlerde oynanmasını sağlıyor. Aynı şekilde oyunun hakem ayağı da çok iyi yönetiliyor.”
Siz dünyanın çeşitli yerlerinde bu sporla uğraşmış bir spor adamısınız. Türk Korumalı Futbolu’nun, Dünya üzerindeki konumu nedir?
“Son yıllarda yükselen grafikle Türkiye şu anda Avrupa Amerikan Futbolu Birliği’ne (EFAF) aday ülke konumuna geldi. EFAF, futboldaki UEFA benzeri bir kuruluş. O da aynı zamanda IFAF’a bağlı. O da FIFA gibi bir kuruluş. Buraya entegrasyon çok önemli, çünkü yapılan her organizasyon standartlara uyum göstermek zorunluluğu taşıyacak. Dolayısıyla da çıta yükseldikçe, kalite artacak. Dışarısıyla Türkiye’yi kıyaslarsak, bizde finansman sıkıntısı var. Yaptığımız sporun sosyal tarafı da var. Sonuçta biz burada gençlere atletizm kültürü kazandırıyoruz. Sadece Korumalı Futbol için söylemiyorum, sporun fiziksel faydasının yanı sıra bireyleri psikolojik ve zihinsel anlamda güçlü kıldığı yapılan araştırmalar sonucu ortaya çıkıyor. Kendine güvenen, cesaretli, diğer insanlarla uyum içinde çalışabilen bir toplum oluşturmak istiyorsak, beden eğitimine verilen desteğin artırılması ve amatör spor kulüplerinin desteklenmesi gerekir. Avrupa’daki takımların finansman sıkıntısı yok, çünkü, Avrupalılar o bilince ulaşmış, ve sporun tüm artılarını biliyor,topluma etkisini de.O yüzden bir adım öndeler.Sporun bu özelliği anlatıldıkça eminim bizim ülkemizde de destekler artacak ve sporla uğraşanlar sahipsiz kalmayacaktır.”
Ahmet İzer, 1989 yılından bu yana ilgilendiği Amerikan Futbolu’nun, Türkiye’de ilerlemesi için 1996 yılından bu yana çeşitli görevler üstlenmiş bir sporsever, aynı zamanda eski Merkez Hakem Komitesi Başkanı.
Korumalı Futbolun Türkiye’de arzulanan seviyeye çıkması nasıl sağlanır?
“Öncelikle ben “korumalı futbol” adını tuhaf karşılıyorum. Federasyon yurt dışı ilişkilerinde zaten Amerikan Futbolu adını kullanırken, burada Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’nün sıcak bakmaması üzerine böyle bir isim ortaya atılmış. GSGM’nin böyle şeylere takılmaması gerektiğini düşünüyorum. Amerikan Futbolu’nun istenen seviyeye çıkmasıyla ilgiliyse, önce tesis diyorum. Zaten belli bir oyuncu kadromuz altyapısıyla birlikte oluşmuş durumda, ancak hala oynamakta zorluk çekilen sahalarda mücadele ediliyor. Federasyonun özellikle tesis konusuna eğilmesi gerektiğini düşünüyorum. Yükselen tesis kalitesi beraberinde seyirciyi de getirecektir. Seyircinin gelmesi ilginin artması demektir. Bu da hem maddi anlamda hem de profesyonelleşme yolunda önemli bir katkı sağlayacaktır.”