Siz kardeşlik nedir bilir misiniz?
Kardeş katlini vacip bilmekten, aynı acıda birleşip kardeş olmaya kadar uzayan bir tarifi var bu ülkede kardeşliğin. Özge Mumcu, ikinci tarifi iyi biliyor. Çünkü, faili meçhul cinayetlerde yakınlarını kaybeden ailelerin 3 yıl önce kurduğu Toplumsal Bellek Platformu'nda, "Aramıza yeni biri katılmasın" umuduyla bir bellek kardeşliği yaratıyor.
Zaten konu belleğin silinemeyen kardeşliği olunca anlamak için sohbete Habil ile Kabil'den başlamak ve unutmamak için de durmadan anlatmak gerekiyor...
Toplumsal Bellek Platformu'nda yarattığınız ve unutulmasın istediğiniz bir "bellek kardeşliği" var. Belleklerde kardeş olmak zor mu kolay mı?
Belleklerde kardeş olmak hem çok zor hem de çok kolaymış. Çünkü, hepimiz farklı şekilde yaşamış olsak da fiili olarak aynı acıdan, benzer travmalardan geçmişiz. Canan Kaftancıoğlu, 3-4 yıl kadar önce "Benim babam bir kahramandı" diye bir etkinlik yaptı ve kendi çabasıyla tüm aileleri bir araya getirdi. Babalarımızın artık kahraman olmayacağı bir ülke umuduyla toplandık ve bu konularda bir şey yapabilir miyiz diye biraraya geldik. Anma günleriyle geçen ve bizim için de kolay olmayan bir zaman dilimi oldu.
Ama sadece anmalarda buluşmak istemiyorsunuz. Somut adımlarınız da var...
Önce Hrant Dink'in dava duruşmasında bir araya geldik. " Ardından, meclise gittik. Meclis gruplarından ve İnsan Hakları Komisyonu'ndan, yetkileri arttırılmış bir araştırma komisyonu kurulmasını istedik. Yaptığımız Don Kişotluk aslında; çünkü meclise gittiğimizde aşağı yukarı tüm partiler bir karanlık güçten bahsediyor, bizler de... Gerçeği kim biliyor?
Neden kardeş katli vaciptir bu ülkede?
Habil ve Kabil de birbirine düşman kardeşlerdi, en eski metinlerde bile, toplumsal şiddetin doğurdu bu düşmanlık anlatılır. Tarafsız bölge adında Bosna Savaşı'nı anlatan enteresan bir film vardır. İnsanın, büyük siyasi çarkların arasında nasıl çaresiz kaldığını anlatır. O filmi izlerken bir arkadaşım, "kardeş kardeşi öldürmeden bir savaş bitmez" demişti. Bizler bir savaş halindeyiz herhalde. Ama bireyler olarak o kadar pasif durumdayız ki.....Benim başıma geldi, senin de başına gelebilir.... Hepimiz hakikaten aynı duyguda kardeş olduk. Acılara akraba olmak dedikleri şey...
"12 Eylül yargılaması bana göre bir tiyatro oyunu"
"Gerçekler ortaya çıksın, kimin canı acıyacaksa acısın." diyorsunuz, Toplumsal Bellek Platformunda. 12 Eylül yargılama süreci can acıtıcı sonuçlar ortaya koyar mı? Yoksa, yargılamanın kendisi mi can acıtıcı?
Ailelerin müdahil olmasından yanayım ama bana göre orada bir tiyatro dönüyor. Darbe uzunca bir dönemin sonunda oldu. Darbeden önce Türkiye'de, babamın sıklıkla dile getirdiği, silah kaçakçılığı ve terör bağlantısı diyerek özetleyebileceğim bir destabilizasyon dönemi var. Bu dönemin ardında sadece 2 general yoktu. Bir ekonomik sistem değişikliği vardı. Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya da bir maşa, onların arkasında da bir dolu insan var. Bugün darbeler çok kötü dense de, dönemlerde halkın çoğunluğu darbenin yanındaydı, darbe anayasası da referandumda yüzde 90 oranıyla kabul edilmişti. "Asker gelsin de bu kan dursun" diyenler az mıydı? Bu bir dönem ruhuydu...Şimdi o dönem ruhuyla sadece yüzeyden, katillerin müdahil olmasıyla yüzleşiliyor.
Belki, Uğur Mumcu'nun kızı olmanın sorumluluğu daha rahat tolere edebiliyorsunuz artık. Yine de herkese uygun bir Uğur Mumcu idealini yaşatmaya çalışmak zor değil mi? Bir grup diyor ki "Yaşasaydı kesin Ergenekon'dan tutuklanırdı. Çocukları şimdi nasıl bunun aksi bir duruş sergiler?" Bir başkası tam tersini söylüyor. Herkes tarafından sahiplenilmek nasıl bir baskı yaratır?
Herkesin babama dair algısı birbirinden farklı. Birisi diyor ki "Ergenekon'dan içeri alınırdı". Diğeri diyor ki "Babanızı öldüren Ergenekon." Böyle durumlarda "Kanıtınız var mı?" diyorum. Sadece bizlere sunulan argümanlar üzerinden tartışıyoruz. Üstelik bu her gün, sosyal medya üzerinden benim soyadım üzerinden yapılabiliyor. Birçoğunu provokatif olarak yorumluyorum ve Mumcu'nun ailesi olarak ne yapsak sürekli eleştiriliyoruz."Yaşasaydı, bugün Uğur Mumcu'nun siyasi kimliği ne olurdu?" diye sorarsanız babamın sosyalist bir gazeteci olduğunu vurgularım ama o da şunu diyordu: "Bir gerçek varsa bunun arkasındaki benim inandığım ideolojiye ters de düşse ben bunu ortaya çıkarmak durumundayım."
Kısa kısa...
Babamın yazdıklarını anlamamakta ısrar edenler en azından şunu anlasınlar ki...
O dönemin gerçeklerini yazmıştı ve büyük bir öngörüyle yazmıştı. Yazdıkları güçlü bir bilgi birikiminden ve zamana dayalı gözlem ve araştırmadan geliyordu.
Zor olan ...'nın kardeş olması ve kardeşlikten bahsetmesidir... Ama mümkün...
Zor olan farklı düşüncede insanların bir gerçeğin peşinde olup, yöneltmelerin ve ideolojilerin ötesindeki gerçeğe inanmalarıdır. Onların üzerine kurdukları kardeşliktir.
Var olduğunu bildiğim ama henüz kanıtlayamadığım gerçek şudur ki...
Her şeyin bir nedeni olduğudur...
Asla anlayamayacağımı düşünürdüm ama galiba artık ...'yı bile anlıyorum.
Aslında herkesi anlıyorum aşağı yukarı ama anlamak çözmeye yetmiyor. Anlıyorum kimin neyi neden yaptığını, insani olarak da, siyaseten de, ama anlayabilmek değiştiremeye yetmiyor.
(Fotoğraflar: Nazlı Çapar)