Sevil Atasoy seyahat notlarını paylaştı
Yakında CNN Türk'te "Suç ve Delil" adlı programıyla ekrana çıkacak olan Prof. Dr Sevil Atasoy, işi kadar serüven dolu seyahat notlarını paylaştı.
Otomobil kullanmak, müzik dinlemek, seyahate çıkmak ya da en azından keyifli bir yemek, yoğun çalışma süreçlerinden bunaldığımda yeniden enerji depolamak için başvurduğum çözümlerden birkaçı. Ancak, "Hemen şimdi ne yapmak istersin?” diye sorarsanız, bir koltukta üç-beş karpuz taşımaya çalıştığım şu dönemde rengi, kokusu, ışıkları ve insanı ile aklıma ilk gelen seyahat notlarını paylaşmak isterim.
Size dokunacak kadar yakın gelecek Himalaya zirvelerinin hemen dibinde uçup, Bhutan’ın tek uluslararası havaalanı Paro’ya indiğinizde bildiklerinizin yarısını unuttuğunuzu fark edersiniz. Heyacan burada bitmez. Paro ile başkent Thimphu arasındaki, virajlı, yarısı göçmüş, aşağısı uçurum 65 kilometrelik yolu kışın 5-6 saatte, yazın 2-3 saatte nihayet geçip de, bir otel odasına yerleştiğinizde kafatasınızın içinde beyin bile kalmamış olur. Zaten amaç, sizi bunaltan milyonluk kentten, aylar boyu sabahladığınız halde bitmeyen işlerden kurtulmak değil miydi? Bhutan’a yolculuktan daha iyi bir ilaç olamaz.
Ülkedeki siyasi karışık nedeniyle artık pek tavsiye edilmemekle birlikte, Katmandu’nun 10 kilometre uzağındaki Baktapur’un Durhan meydanını çevreleyen küçük dükkanlarına girip çıkmayı, tapınak çanlarının seslerini dinlemeyi özledim.
Karnaval vakti, Philippe Starck’ın dekore ettiği Venedik’in Palazzina G otelinin bol aynalı, garip ışıklı odalarından birinde uyuyarak, ya da Santa Monica’daki Shangri-La otelinin okyanusa bakan bir odasından güneşin doğusunu seyrederek, hatta Viyana’daki Sacher otelinin taburelerinin birinde oturup, parlak siyah, küçük yuvarlak ve yüksek masanın üzerinde zarif bir hareketle konuveren ünlü pastasının yanındaki kremaya çatalınızı daldırıp, dar, uzun cam bardakta gelen sütlü kahvenizi burnunuza yakalaştırıp, kokusunu içinize çekerek huzuru yakalayabilirsiniz.
Güneşi Marakeş’in Djemaa el-Fna meydanına bakan teraslardan birinden çay içerek batırır, kendilerini ışık seline kaptırmış sihirbazlar, yılan oynatanlar, rengarenk kumaşlar ve kulaklarda çınlayan korkunç uğultu arasında bilinmeze doğru yürümek ve kaybolmak isterim.
Nepal’e kadar gitmişken, doğuya ya da kuzeye doğru gitmeden dönmek ne mümkün. Eminim, Lhasa’daki Potala sarayının dar ve dik merdivenleri, genzi yakan yak yağı kokulu odaları, rüzgarla uçuşan bayrakları beni benden almak için bekliyorlar.
Sadece uzak diyarlarda dinlenmediğimi de belirtmek isterim. Konya’nın Sille’sinde öyle bir mekan var ki (Sille Konağı), onun bahçesindeki sabah kahvaltısının ve sahibesiyle muhabbeti hiçbir şeye değişmem.
Harpers Bazaar