Gelecek hayali kurmadan yaşamak...
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Haber Ajansı (MİHA) muhabirleri Neslihan Yeler ve Yunus Keleş, görüp de görmezlikten geldiğimiz kağıt ve plastik toplayıcıların dünyasına girdi....
Ümraniye’den Ataşehir’e bağlanan Mustafa Kemal Mahallesi’nde büyük engellerle kâğıt toplayan insanların yaşamlarına bir nebze de olsa girmeye çalıştık. İşçilerin zorlu, bezgin ama tebessüm dolu yaşamlarını onların her hareketinde her tebessümünde kendimizi ve farklı bir yaşamı keşfettik.
Her gün yanımızdan yüzlercesi geçiyor. Ellerinde bir araba, kötü giyimli, belki biraz da kirli insanlar… Kimisi onlara tepkiyle bakıyor; kimisi kirlenmemek için uzağından geçerken kimi de emeğine saygı duyduğunu gösteren mutlu gözlerle daha bir yanaşıyor geçerken.
Kâğıt toplayıcıları modern adıyla geri dönüşümcüler İstanbul’un sokaklarını adım adım dolaşıp karton, plastik gibi şeyleri arıyorlar. Yaptıkları işin zorluğu düşünüldüğünde ellerine geçen para oldukça az; ancak yapacak başka meslekleri yok.
Hasan S. de altı yıldır İstanbul’da kâğıt topluyor. Amasya göçmeni Hasan, kâğıt toplayıcılığına başlamadan önce İzmir’de bir kablo fabrikasında çalışıyormuş. Sigortası ve ailesini geçindirebilecek maddi gücü varmış. Hayatı, eşiyle boşanmasından sonra ters gitmeye başlamış. Boşanma sonrasında yaşadığı bunalım yüzünden en yakın arkadaşını bıçaklamış ve yolu hapishaneye düşmüş.
En nefret ettiğinin yüzünü dahi özlemek
“Hapisteyken düşünecek çok zaman oluyor. İnsan, en nefret ettiğinin yüzünü bile özlüyor. Pişmanlıkların üstüne bir de gardiyanlar ve zengin oldukları için koğuştaki işleri bize yaptıran mahkûmlar eklenince insan özgürlüğünün daha da bir elinden alınmış olduğunu hissediyor,” diyerek anlatıyor hapisteki yıllarını.
Hapis, Hasan’ın elinden işini, itibarını ve belki de en önemlisi oğlunu almış, Hasan yıllardır görmüyor ya da görmeye cesaret edemiyor. Hapse düşünce oğluna bunu açıklayamayacağını düşünerek kendisinin yurtdışında olduğunu söyletmiş. Onu neden görmediğini sorduğumuzda, “Yapamam. Onun karşısına bu halde, bu işi yaparken çıkamam. Oğlum benden utanır, hayal kırıklığına uğrar,” diyor.
Hasan, yaptığı işi zorluğundan dolayı hiç sevmiyor ancak sabıkası olduğu için çalışacak başka bir iş bulamıyor. Kâğıt toplayıcıları eskiden iyi ücret alırken Türkiye’deki toplayıcılığın özel bir şirkete verilmesi sonucu fabrikalar, toplanan kâğıdı daha ucuza alıyor. Fabrikaya önceden kâğıdın kilosu yirmi iki kuruştan verilirken artık kâğıdın kilosu on altı kuruştan veriliyor.
Polisle köşe kapmaca
Kâğıt toplayıcılarını denetim görevi zabıtalardan polislere verilmiş, dolayısıyla her adımlarında polise yakalanma korkusu yaşıyorlar. Polis, kâğıt toplayanlardan çevreyi kirlettiği iddiasıyla 69 TL ceza kesiyor. Bu para bir kâğıt toplayıcının üç günlük gelirine denk geliyor. Kâğıt toplayan biri kazandığını kira, yemek, sigara gibi ihtiyaçlarına ve bu cezalara verince kıt kanaat geçiniyor.
Hasan ile söyleşmeye devam ediyoruz. “Bir gece yarısı İstanbul Moda’da kâğıt toplarken çöpte bir bebek buldum. Arabamı aldığım gibi bebeği karakola götürdüm. Durumu polise anlattım ama onlar, çocuğu benim bırakmış olduğumu düşünerek bana DNA testi yaptırdılar. İki gün de nezarette beklettiler. İyilik yapmıştım ama hem suçlu damgası yedim hem de iki gün işimden oldum. O günden sonra tövbe billâh, bir daha bulduğum bebeği karakola götürmem,” diyerek gülüyor.
Çirkin Kral bilinmez mi?
Bildiği bir yazarı veya izlediği bir filmi soruyoruz. Bir an duraksıyor, yüzünde dalgacı bir gülümseme var. Çünkü ne en son okuduğu kitabı ne de en son izlediği filmi hatırlıyor. Sadece uzun yıllar önce abisiyle gazoz içip eğlendiği bir filmden kareler var aklında. Filmlerini izlemese de Yılmaz Güney’i sorunca “O sevilmez mi, bilinmez mi?” diyor.
Geleceğe korkarak bakmak
Hasan’a gelecekle ilgili düşüncelerini soruyoruz; geleceğe dair bir şey söyleyemiyor. Sigortasız ve karın tokluğuna çalışan bir işçi olarak geleceğe pek umutla bakamıyor. ”Bu düzen böyle gelmiş böyle gider,” diyor. Kendisini değiştirme ve dünyaya yeniden gelme şansı olsa, trafik polisi olmak istediğini de ekliyor. “Peki, o zaman kâğıt toplayanlara ceza yazar mıydın?” soruma gülerek, “Benim birikmiş on bir cezam var, onlar da ödesin,” cevabını veriyor.
Bir kadın gözüyle kâğıt toplamak
Bir başka kâğıt toplayıcısı da Şengül K. O bu mesleğe gelin gelenlerden. Otuzlu yaşlarda biraz çekingen, güleç bir kadın. Evlendikten sonra çoluk çocuk bu mesleği yapmaya başlamışlar. Bir kadın olarak bu işi yapmanın zorluğunu sorunca“Geçim sıkıntısı, ben bu işi yapıyorum çocuklarım okusun,” diyor. Şengül’ün gözlerinde daha anlatacak çok yaşanmışlık var. Daha fazla soramıyoruz. Çünkü oğlu Haydar’ı alıp eve gitme zamanı gelmiş. Anne, oğul eve doğru yol alırken kafamızda soru işaretleriyle kâğıt topladıkları deponun önünde kalakalıyoruz.
Kâğıt toplayıcılarının anlattıkları ve geleceğe bakışları umut verici değil. Onlar zor şartlarda, geleceğin hayalini kurmadan yaşasalar da insanlıklarından, gülümsemelerinden hiçbir şey kaybetmemeye çalışıyorlar. İkram ettikleri sıcak çay da hayatın bütün soğukluğuna rağmen içimizi ısıtmaya yetip artıyor.