hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Derin bir nefes al ve şükret!

    Derin bir nefes al ve şükret
    expand

    CNN Türk ailesinden Özge Uzun, Akşam gazetesine konuk yazar oldu.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Özge Uzun'un Akşam gazetesindeki yazısı şöyle:

    Sevgili Erçin beni arayıp konuk yazar olmamı istediklerini söylediğinde ne yalan söyleyeyim çok heyecanlandım önce... Hemen sonra ufak bir panik havası sardı etrafımı. Ne yazmam, nasıl yazmam gerektiği ile ilgili düşüncelere daldım. Aslında düzenli olarak internet sitemde yazıyordum ama bu gazeteydi yani... Başka bir şeye benzemezdi! Sonunda, hazır böyle bir fırsat yakalamışken, sesimizi daha çok insana duyurabilmek için, özel bir çocuğun annesi olmanın nasıl bir şey olduğunu yazmaya karar verdim. Umarım, keyifle okursunuz.


    Derin bir nefes al ve şükret!

    Her anne için özeldir evladı. Büyük bir umutla bekler, sağlıklı olması için dua eder... Ve bazı annelere Tanrı çok daha özel çocuklar verir. Evet, anne olmak zordur ama özel bir çocuğun annesi olmak çok daha zordur! Bebeğinizi umutla kucağınıza aldığınız ilk anlardaki dayanılmaz mutluluk yerini önce hüzne ve bazen hayal kırıklığına, sonra da genellikle 'Ben ne yaptım da böyle oldu?' sorusuna bırakır. Atlatırsınız o ilk şoku; ama gözlerinizdeki hüzün her gülümsemenizde yerini muhafaza eder.
    'Şimdi ne yapacağım?' sorusuna Türkiye'de yanıt bulmak biraz zordur. Doğru doktor, doğru eğitim, doğru rehabilitasyon, doğru davranış... 'Aman yok canım çocuğun bir şeyi, abartıyorsun!' tepkileri, görmezden gelen gözler, 'Ay! Yazıık!' fısıltıları, 'Allah korusun!' diye tahtaya vuranlar... Sanki bulaşıcı hastalığı varmış gibi çocuklarını uzak tutanlar, ne zaman iyileşir soruları... Normal bir yaşantınız olmaz asla.
    Tabii ki her anne-baba için odağı evladıdır; onun iyiliği, sağlığı... Ama bu, sizin yaşam biçiminize dönüşür. Sabah kalk; fizyoterapi, eğitim... Eve dön, biraz dinlen... Ama oturamazsınız; kalkıp 'biraz da ben çalıştırayım' diye günlük ihtiyaçlarınızdan feragat ederek çocuğunuzun dibinde alırsınız soluğu. Yemek yemek, oyun oynamak, konuşmak, gıdıklamak bile rehabilitasyonun bir parçasıdır çünkü. Bu yüzden aslında serbest zaman yoktur. Yatağa yattığınızda 'Acaba bugün çocuğumu yeterince çalıştırdım mı?' sorusu uyutmaz sizi. Hele ki çalışıyorsanız, bu vicdan azabı yakanızı bir dakika bile bırakmaz!
    Bazen etrafınıza bakarken bulursunuz kendinizi... Diğer çocuklara, ailelere, kadınlara... Merak edersiniz, normal bir anne olmak nasıldır diye? Sizin belki aylarca öğretmeye çalıştığınız bir hareketi, sesi, kelimeyi başka bir çocuğun şıp diye kapması ve bazen annesinin bunun değerini fark edememesi sinirlerinizi bozabilir. 'Farkına var!' diye sarsmak istersiniz o anneleri. Farkına varsınlar istersiniz.
    Arada kendinizi akşamın bir saati parka atar, sessizliğin ortasında bağıra bağıra ağlarsınız. Sonra hiçbir şey olmamış gibi eve döner ve sarılırsınız bebeğinize. İşte hep de böyle anlarda öyle bir şey yapar ki o minik melek, bütün hüzün silinir yüzünüzden, gözünüzden... Derin bir nefes alır, yeniden başlarsınız.
    Tam da öyle bir anda benim meleğim dördüncü yaşını iki ay geçe ilk adımlarını gösterdi bize... Ona yürüyemez diyen bazılarına inat, bastı yere sağlamca. Açtı kollarını, yürüdü ve 'anne' diyerek sarıldı bana. Sadece o an, anlattığım her şeyi flulaştırdı, siliverdi.
    Ama bitmedi!
    Daha yürüyecek uzun bir yol, aşılacak önyargılar, akıtılacak yaşlar, yaşlara karışacak kahkahalar var önümüzde... 'Yalnız değilsin, bırakma kendini!' denilecek, elinden tutulacak özel anneler...
    Bitmedi...
    Her şey şimdi başlıyor...
    Şimdi, derin bir nefes al ve şükret!

    Özge Uzun

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow