"Beni ikna et!" başladı
Hangi kanalı açsanız uzmanlar, gazeteciler ve politikacılar var. Tıpkı bir münazara yarışması gibi fikirler saatlerce havada uçuşuyor. Ancak bu programlarda ne bir jüri ne de kazanan var. Bu akşamdan itibaren CNN Türk’te kazananı olan bir tartışma programı başlıyor: Beni İkna Et! Uzun zamandır ortada görünmeyen Yunus Günçe de bu programla ekrana dönüyor. Enerjisinden hiçbir şey kaybetmeyen Günçe’yle yeni programını konuştuk.
Üç yıllık bir aradan sonra sizi ekranlara döndüren ne oldu?
Bunca zamandır, bana uyacak böyle bir program bekliyordum. Münazara formatındaki Beni İkna Et’in katılımcıları üniversite öğrencileri. Türkiye’nin 60 üniversitesinden münazara ekipleri başvurdu. Elemeler sonucu takım sayısı 16’ya indi. Üç kişiden oluşan ekipler her hafta belli olacak bir konuya taraf olacak.
Nasıl yarışacaklar?
O fikre gerçekten katılıp katılmadıklarına bakmadan, taraflarını hararetle savunacaklar. İkna etmeleri gereken jüri üyeleri de çetin ceviz isimler; CNN Türk Programlar Koordinatörü Aslı Öymen, Yeditepe Üniversitesi Gazetecilik Bölümü’nden Yard. Doç. Dr. Ersin Erkan ve değişimli olarak Hakkı Devrim veya Saba Tümer. Her yarışmacının iki turda dört dakikası var. Jüri, ekiplerin argümanlarını, yöntem ve stratejilerini değerlendirecek. 16 hafta sürecek çarpışmalar sonunda şampiyon belli olacak.
Peki ya konular?
Herkesin bir fikrinin olduğu konuları seçeceğiz ama münazara geleneğine saygısızlık kabul edilecek hafif konulardan da kaçınacağız. O dengeyi çok hassas bir şekilde bulacağız. Akademik anlamda kendini münazaraya adamış öğretim üyeleri de bize destek olacak. Örneğin; İnternet demokrasiyi güçlendirir mi? Nükleer santral kurulmalı mı? Evlilik modası geçmiş bir kurum mudur? Bu konularda herkesin bir fikri var herkes taraf ama programda kimse kimseyi o anda fikrini değiştirmeye ikna etmeyecek. Önemli olan fikrin doğru şekilde savunulup savunulmadığı.
Biraz da gençler konuşsun
Adı münazara da olsa, diğer tartışma programlarından ne farkı var?
Daha anlaşılabilir konuşmalar olacak. Arada bir makine soğukluğu, entelektüel mesafeler olmayacak. Tartışma evlere taşınacak, herkes katılabilecek. Zaten amaçlarımızdan biri de bu. Hayatımızda var olan, bizi çok yakından etkileyen konuları konuşacağız. Zaten her kanalda akademisyenler, politikacılar ve gazeteciler tartışıyor. Biz yapılmayanın peşindeyiz. Aynı zamanda kavga ve hakaret etmeden, birbirimizi aşağılamadan ve fikirlerimizi çarpıştırarak tartışabileceğimizi göstermek istiyoruz. Televizyonun birinci amacı izletmek ama bunun dışında bir şeyler verebileceğimizi düşünüyoruz. Küçükken annelerimiz “Kavga etmeyin çocuklar, güzel güzel oynayın” derdi ya, biz de güzel güzel tartışacağız.
Üniversite öğrencilerine moderatörlük yapmak her zaman kolay olmayabilir...
O konuda hiçbir endişem yok. Umarım kendilerini kaptırırlar. Ekran başındakiler de o tutkuyu görür ve hisseder. Münazaranın zemininde savunduğunuz şeye tutkuyla ne kadar inandığınız vardır. Dolayısıyla biz onları sadece törpülenmeleri gereken yerlerde törpüleyip, biraz şekil vermeye çalışacağız. Televizyon çerçevesinde mümkün olduğunca serbest bırakacağız çünkü artık gençler konuşsun istiyoruz. Anlatsınlar, herkes eteğindeki taşı döksün. Gençlik kaynayan, potansiyeli olan, kuvvetli bir şey. Onlardan yeterine istifade etmiyoruz. O gücü doğru bir noktaya yönlendirmeye çalışacağız.
Sürekli tartışma halindeyim!
Siz kolay ikna edilebilir biri misiniz?
Öğrenmeye çok düşkün biriyim. Kimden öğrendiğimle ilgilenmem, ne öğrendiğime bakarım. Bildiğimin yanlış olduğunu fark ettiğimde yenisiyle değiştiririm. Sabit fikirli değilimdir ama olan fikirlerimi ifade etmekten de hiç çekinmem. Hayatım boyunca risk aldım. Birçok insanın şimdi bile söylemeyemediği şeyleri, 7-8 sene önce tuhaf programlarımda tek başıma çıkıp anlattım.
Kendi hayatınızda da moderatörlük görevi üstlenir misiniz?
Genelde tartışmayı başlatan insan oluyorum. Hem kendim hem de başkaları için tartışırım. Hayatım boyunca böyleydim. Sürekli değirmene saldıran bir Don Kişotluk durumum var. Kimi hassasiyetlerim var; çevreyle, trafikle ve başka insanların yaşama haklarına yapılan saygısızlıklarla ilgili... Yanlışları anında seslendirme ihtiyacı duyuyorum. Görmezden gelemiyorum, bir şeyler yapmak istiyorum. Bu da bana büyük bir zihinsel yorgunluk veriyor çünkü sürekli tetikteyim. Fakat bunu değiştirmem de söz konusu değil. Bu huyum beni ben yapıyor. Herkes tarafından sevilmek veya beğenilmek gibi bir arzum da yok zaten. Peşinde olduğum tek şey kabul görmek.
Ekrandan uzakken neler yaptı?
Büyüdüm! Eskisine göre daha yumuşakbaşlı oldum. 4-5 sene önce öfkesini kontrol etmeyen bir insandım. Kaprislerim yoktur ama prensiplerim vardır. Saygısızlığa, aptallığa ve hafife alınmaya tahammül edemiyorum. Yalnız kaldığım süreçte baktım ki, tek başına her şeyi değiştirmek mümkün değil. Eskiden biraz daha serttim bu konuda. Şimdi yaşadığım ortama ve sektöre alıştım. Yapılanların şahsi olmadığını kabullendim. Daha empatik bir adam oldum, dinginleştim ama bu enerjimden bir şey götürmedi. Enerjimi başka şeylere yönlendirdim. Artık herkesi beni anlamaya zorlamıyorum.
Kaynak: Hürriyet Gazetesi-Cumartesi Eki
Muhabir: Zeynep Bilgehan