Açıklanamayanlar...
Onları bilim açıklayamıyor... Kutsal kitaplarda onlarla ilgili herhangi bir ibare yer almıyor.. İşte gizemleri bir türlü çözülemeyen efsanevi keşifler...
Yivli küreler
Güney Afrika'da madenciler yaptıkları kazılarda gizemli metal küreler buldular. Nereden geldiği bilinmeyen, hiçbir uygarlıkla eşleştirilemeyen kürelerin iki farklı türü bulundu. Birinde beyaz benekler bulunuyor, metalin rengi ise mavi. Diğerinde ise delikler var ve içinde süngeri anımsatan beyaz bir madde var. Bu madde havayla temas ettiğinde toza dönüşüyor. Kürelerin 2.8 milyar yıllık olduğu tahmin ediliyor. Yani kambriyum öncesine ait. Küreleri "Kim, niçin yaptı?" soruları ise gizemini koruyor.
Dropa Taşları
1938'de, Dr. Chi Pu Te'in başını çektiği bir ekip, Çin'in Baian-Kara-Ula dağlarına doğru bir arkeolojik keşfe çıktı. Keşfin sonunda ekip, antik kültürlerin yaşadığı bazı mağaralarda şaşırtıcı keşifler yaptı.
Mağaranın tabanında, asırların tozu altına gizlenmiş yüzlerce taş disk buldular. Disklerin yaşı 10.000 – 12.000 idi. Her diskin çapı 22,7 cm ve kalınlığı 2 cm idi. Her birinin ortası delikti ve gövdelerine kazınmış sarmal oyuklar vardı.
Dışarı doğru dönen bu sarmal oyuklar, aslında üzerindeki küçük hiyerogliflerde bir kompozison oluşturuyordu. Hiyerogliflerde, dünya dışından gelen ve buradaki dağlarda kaza geçiren uzay gemilerinden bahsediyordu.
Uzay gemileri, kendilerini Dropa diye adlandıran insanlar tarafından kullanılıyordu. Dropa diskleri üzerindeki hiyerogliflerin okunmasının ardından ortadan kayboldu.
Ica Taşları
Dünyadaki çözülmeyi bekleyen en büyük bilmecelerden biri, ica taşları olarak bilinen ,Colomb öncesine ait yaklaşık 15 bin det üzerinde gravürler bulunan bir taş kütüphanesidir.Bu taşlar bir çöl ehri olan Peru’ daki İca şehri yakınlarındaki bir mağarada bulunmuşlardır.
İca başkent Lima’ dan 300 km. Uzaklıkta bulunmaktadır. 60’lı yıllarda bir çiftçi Nasca çizgilerinden çok uzakta olmayan bir yerde bir mağarada taşlardan oluşan bir tepe bulduğunu açıklamıştı.Bazıları ise gömülü haldeydi.Çiftçi ilk önce cebinde bir kaç taşla gelmişti.
1930'lı yılların başında Kültürel Antropolojist Dr. Javier Cabrera bu taşları gördü. Çiftçi taşların üzerindeki resimleri kendi yaptığını iddia etti. Ancak
Cabrera burayı öğrenince kapsamlı bir çalışma başlattı ve bin 100'den daha fazla andezit taşı topladı. Taşların 500 ila bin 500 yıllık olduğu tahmin ediliyor. Bunlara Ica taşları adı verildi. İlginç olan ise taşların üzerinde yer alan seksüel grafiklerdi. Üstelik grafikler bununla da sınırlı değildi. Taşların birinde açık kalp ameliyatı, diğerinde ise beyin nakli resmedilmişti. Çok sayıda dinozor gravürü de bulunuyordu ve bunların hangi türler olduğu açıkça anlaşılıyordu.
Ica taşları aynen Nasca çizimleri bir sır olarak kalmaya devam etmektedir. Bu bölge yüksek elektromanyetik enerjiye sahiptir.Bu yüzden bir uzay üssü olarak kullanıldığı iddia edilmektedir.Bölge yüksek miktarda demir içerdiği için böyle bir enerjiye sahiptir.İca taşlarını kim yaptı? Göstergeler birazda dünyadışını gösteriyor.Fakat bu konu çözülemeyen sırlar kervanında yol almaya devam edecek gibi.
Antikythera Mekanizması
Antikythera, 1902 yılında Ege’de Girit adası yakınlarında sünger avcıları tarafından bir Roma gemi batığında bulunmuştu. Zamanın arkeologları, M.Ö. 2’inci yüzyıla ait bu bronz cihazın işlevi konusunda kararsız kalmıştı. Çok sayıda parçadan oluşan cihazın ahşaptan dolap gibi bir kutunun içine gömülü olarak tasarlandığı düşünülüyor. Cihazın, yapıldığı tarihi takip eden 1000 yıl için dahi en karmaşık makine olduğu tahmin ediliyor. Cihazın elle çevrilen bir kolla çalıştığı varsayılıyor.
Galler’in Cardiff Üniversitesi’nden Mike Edmunds yaptığı araştırmada, ‘Antikythera’ cihazının Güneş ve Ay tutulmalarını Dünya, Ay ve Güneş’in birbirlerine konumundan tahmin edilmesine yaradığını öne sürüyor.
Edmunds ve ekibi, gelişmiş tomografi tarayıcıları yardımıyla cihazın içindeki mekanizmanın bir çizimini çıkardı. Bu çizim sayesinde parçaların şekli ve yapısı, parçaların birbirlerine nasıl kenetlendiği ve işlevleri çıkarıldı. Bilim insanları ayrıca mekanizmanın içinde metal kısımlarda büyük ihtimalle ustaların işlediği yazıların da dökümünü aldı.
İngiliz bilim tarihçisi Derek Solla Price’a göre Antikythera mekanizmasının bir astronomi saati olması muhtemel, zira o zamanlarda tarım işleri ve dini festivaller bu dönemler baz alınarak düzenleniyordu. Londra Imperial College uzmanı Michael Wright ise, Antikythera mekanizmasının Yunan Zodyak dönencesi, Mısır takvimi ve Ay’ın dönemlerini gösteren bir saat olduğunu öne sürmüştü.
Kendisi de bir astronomi profesörü olan Edmunds, Antikythera’nın aynı zamanda gezegenlerin hareket ve Dünya’ya konumlarını gösteren astronomik bir pusula olduğunu düşünüyor, zira cihazın içinde ‘Venüs’ ve ‘konum’ anlamına gelen işaretler olduğu düşünülüyor. Edmunds, cihazın Venüs ve Merkür’ün konumlarını gösterdiğini belirtiyor. Cihazın 72 parçadan oluşan bir replikasını yapan Michael Wright ise, Antikythera’nın Mars, Jüpiter ve Satürn gibi uzak gezegenleri de tahmin edebileceğini savunuyor.
Bağdat Pili
1938 yılında Alman arkeolog Wilhelm Konig tarafından bulunan vazo görünümündeki bir parça, “Bağdat Pili” olarak adlandırılmaktadır. Peki yaklaşık 2000 yıllık bir geçmişi olduğu hesaplanan bu parçanın pil olarak kullanıldığı sonucuna nasıl varılmıştır? Zira, eğer bu parçanın pil olarak kullanıldığı doğruysa -ki yapılan araştırmalar doğru olduğunu göstermektedir, medeniyetin sürekli ileri gittiği, geçmişteki toplumların ise geri koşullarda yaşadığına dair tüm teoriler yerle bir olmaktadır.
Ağız kısmı asfaltla kapatılmış olan bu toprak kabın iç kısmında bakır bir tüp bulunmaktadır. Alt kısmından bakır bir diskle kapalı olan bu tüp içinde bir demir çubuk üst taraftaki asfalt kapak aracılığıyla tutturulmuştur. Çubuk, tüpün içine doğru sallanır pozisyondadır, ancak hiçbir noktayla temas etmemektedir.
Kabın bir elektrolitle doldurulması durumunda ise, akım üreten bir pil elde edilmiş olunur. İşte bu, elektrokimyasal reaksiyon olarak bilinen olaydır ve günümüzde kullanılan pillerin işleyiş mekanizmasından hiçbir farkı yoktur. Bağdat pili esas alınarak oluşturulan modellerle yapılan denemelerde 1.5-2 volt arasında enerji elde edilmiştir.
Bu durumda önemli bir soru daha gündeme gelmektedir: Bundan 2000 yıl önce pil, ne için kullanılmaktadır?
"Geode of Coso"
"Geode of Coso" antik bir parçadır. Bu kaya parçasının üzeri doğal kristallerle kaplanmıştır.içinde bir boşluk bulunmuştur. Bu boşlukta, malzemesini metal ve porselenin oluşturduğu garip bir cisim bulunmuştur. Radiography tekniğiyle içindeki cismin resmi çekildi.. Cisim o kadar eski olmasına rağmen metal bir yapıda olması şaşkınlık yarattı. Bu cismin üzerinde meydana gelen ve onu kaplayan kristal oluşumlu kabuğun oluşabilmesi için 500 bin yıl geçmesi gerektiği ifade ediliyor. 1961 yılında bulunan bu taşın nasıl olup da bunca yıl önce var olabildiği ise halen soru işareti.
Altın uçak heykeli
Altın uçak heykeli Kolomb öncesi döneme ait bir mezarda bulundu. Yaklaşık 1800 yıllık olduğu belirlendi. Görünüşe göre bir uçağın doğru ölçekli maketi gibi duruyor. (Delta kanatlı, motor yerine sahip, pilot kabini var, kuyruk kanatları bile doğru şekilde tasvir edilmiş.) Güney Amerika 'da buna benzer bir çok eser bulunmuştur. Bu heykelin bir benzeri de 1898'de Mısır Saccara'da bulunmuştu.
Dev taş toplar
1930'larda Kosta Rika ormanlarının derinliklerinde tesadüfen bulunan düzinelerce dev taş top bütün gizemiyle günümüzde kadar korunmuş. 2.5 metre yüksekliğinde ve 16 ton ağırlığındaki taş toplardan her biri mükemmel bir şekilde yuvarlatılmış.
Taş topların doğal yollardan değil insan eliyle şekillendiğinin bilinmesine rağmen, kim tarafından, hangi amaçla yapıldığı ve taşlara nasıl bu kadar düzgünce şekil verildiği bilinmiyor.
İmkansız fosiller
Kanada'da bir kaya üzerinde tespit edilen insan el izi fosili bilim dünyasının kafasını oldukça karıştırmıştı. Kireçtaşı üzerindeki izin bulunduğu kayanın 110 milyon yıllık olduğu tahmin edilince bütün bilinenler bir anda ters düz olmuştu. Yine Utah'ta bulunan bir sandalet izi 300 ila 600 milyon yıl arasına tarihlendi. Bilinenlere göre imkansız olan bu iki keşif halen çözümlenebilmiş değil.
Metal objeler
1885'de, Fransa'da bir kömür bloğu, kırık bir biçimde açılmış olarak bulundu. Bu kömür bloğunun içerisindense usta ellerden çıktığı açıkça görülen metal kübik bir parka çıktı. 1912'de, bir elektrik santralindeki işçiler büyük bir kömür parçasını böldüklerinde içerisinden demirden yapılmış bir nesne buldular. Günümüzden 251 milyon yıl önce başlayıp 65 milyon yıl önce sona erdiği Kabul Mezozoik Zaman'a ait kumtaşı bir bloğun içerisine saplanmış bir tırnak bulundu. Bunun gibi ait olduğu zamanda bulunması olanaksız görünen birçok nesnenin nasıl orada bulunduğu açıklanamıyor.