Bir boks filmi: Deliormanlı
Boks, Türk sinemasına yabancı olsa da aslında Türk insanına uzak olmayan bir spor. 70'li yıllarda Muhammed Ali'nin maçları için gecenin üçünde kalkılır, Rocky serisi soluksuz izlenirdi. Buna rağmen Türk sineması bu spor dalına hiç yüz vermedi ta ki Murat Şeker Deliormanlı'yı çekene kadar. Türk sinemasında yeni bir tür filmi olan Deliormanlı'yı yönetmeni Murat Şeker ve başrolü Sarp Levendoğlu CNN TÜRK'ten Gökçe Pekhamarat'a anlattı.
Türkiye'de örneğini göremediğimiz bir film olmuş Deliormanlı. Genelde spor ve aksiyondan kaçan bir sinemamız var ama Deliormanlı tam da bu iki türün ortasına oturuyor. Filmin yaratım sürecinden bahseder misiniz?
Murat Şeker: Filmi çekerken iki motivasyonumuz oldu. Birincisi; Türk Sineması'nın gelişmesini sağlamaktı. 2006 yılından beri film çekiyorum. İlk başladığımdan andan itibaren temel motivasyonum, Türk Sineması'nın1980 ile 2005 yılları arasındaki boşluktan sonra yükselmesini sağlamaktı. Ben başladığımda yılda 24 milyon seyirci sinemaya giderken şu anda 62 milyon seyirci sinemaya gidiyor. Artık yeni türlere, alt türlere seyircinin ihtiyacı olabileceği inancıyla Deliormanlı projesine yöneldik. Diğer motivasyonumuz da senaryoyu beraber yazdığımız Ali Tanrıverdi'nin babası zaten eski bir milli boksör. Dolayısıyla Ali'nin babası İsmail abi sebebiyle bir şekilde boks dünyasına yakınız. Dedik ki Türkiye'de dram aksiyon türünde bir film yapılabilir. Birçok yapımcı ben de yapımcılık yaptığım için biliyorum korkaktır, garantiye oynarlar. Risk alabilecek o genç ruha sahibiz dedik ve projeye bu şekilde başladık. Bizim asıl heyecanımız; her film için beğenilip beğenilmemek önemlidir ama bu film için daha da önemli çünkü yeni bir tür. Bu yenilikçi tavrı filmin anlatımında da sergiledik. Aslında seyirciyi biraz da zorlayacak bir film. Biz özellikle ve bilerek böyle yaptık. Çünkü yenilikçi tavrı sergileyip "şurası şöyle olursa seyirci anlamaz mı?" diye düşünüp işin kendisini cesaret isterken anlatımında korkak davranmak olmazdı. O yüzden biz hedeflediğimiz doğrultuda gittik. Gala ve sonrasında gelen tepkiler fazla olumlu bakalım seyircimiz ne diyecek, merakla bekliyorum.
Çeşitli nedenlerden dolayı genelde oyuncular rollerine çok kısa sürede hazırlanıyor ve belki de tam karakteri çıkaramadan film çekimine başlanıyor. Siz 8 ay gibi uzun bir süre Savaş Türkyılmaz rolüne hazırlandınız. Hazırlık süreci nasıl geçti?
Sarp Levendoğlu: Biz Murat'la (Şeker) on üç yıllık arkadaşız. Uzun süredir bir kahraman filmi yapılmıyor diye konuşuyorduk. Bir gün "Boks filmi yapsak oynar mısın?" dedi. " Oynamak çok isterim" dedim. Kendimi çok şanslı hissediyorum çünkü uzun süredir böyle bir film yapılmıyordu ve benim 8 aylık gibi bir zaman bu filme hazırlanma sürem vardı. Ben de bu zaman diliminde sadece fiziksel olarak değil karaktere de hazırlanmak için Fenerbahçe Boks'u tercih ettim. Orada çalışan arkadaşlarımız sadece spor için boks yapmıyor, hayattan yırtmak adına yapıyor. Benim fiziksel hazırlığımın içinde sabahları iki saat atletizm yaptım. Ben yıllardır fitness yaptığım için vücudumun atletikliği gitmişti ve boksör olmanız için atletik olmanız gerek. Şöyle bir söz var: " Boksun sırrı ayaklar, anahtarı sol direktir" diye. Yani ayaklarınızın hızlı hareket etmesi lazım o yüzden sabah iki saat atletizm akşam iki saat boks yaptık. Fenerbahçe Boks'ta çalışırken 9 yaşında boksa yeni başlayan kardeşlerimle 50 yaşında boksu bırakmış veteran abilerimi gözlemleme şansım oldu. Bu sayede karakterin içine rahatça girebildim.
Aslında Türkiye'de Muhammed Ali'yle büyüyen, gecenin üçlerinde kalkıp Muhammed Ali'nin maçını izleyen bir nesil var. Yani aslında Türk insanı boksa çok da yabancı değil. Seyirci anlamında böyle bir altyapı varken neden prodüktörler bu tür film yapmaktan kaçınıyor?
M.Ş.: Prodüktörlerin önyargıları var, spor filmi iş yapmaz diye. Onlara göre futbol filmi de iş yapmazdı. Biz 2008 yılında "Aşk Tutulması"nı yaptığımızda futbolun backrounda olduğu bir romantik komediydi ve o dönem için çok da iyi gişe yaptı. Aradan 8 yıl geçti hala "Bir tane daha öyle bir film yapsana" diye çok fazla mesaj geliyor. Şunu söylemek istiyorum; biz bu tabuları "Aşk Tutulması"yla birlikte kırdık. Şimdi "Deliormanlı" filmiyle birlikte hem kendimizle yüzleşmek hem de kapasitemizi görmek için bir daha bu atılımı yaptık. Bizim Sugarworkz olarak misyonumuz Türk Sineması'na daha farklı, yeni türler kazandıracak filmler yapmak. Deliormanlı'da böyle bir film oldu. Zaman içerisinde böyle farklı türde filmler olacaktır. Biz Deliormanlı'yla işaret fişeğini göndermiş olduk.
Filmi izlerken bazen sizi bir sahne öyle bir etkiler ki diğer bütün sahneler silinir, siz o sahneyle o filmi hatırlarsınız ve o sahne sizi bambaşka yerlere götürür. Savaş Türkyılmaz karakterinde sizi böylesine içine çeken neydi?
S.L.: Savaş belki de her mahallede karşılaşabileceğimiz bir adam. İyi bir insan, annesini çok seven, vatanına, milletine aşık, milliyetçi bir karakter. Ayrıca sevdiği insan için hayatta tek varolduğu yerden vazgeçebilmesi. Ringten annesi için ayrılıp daha sonra tekrar annesi için ringe dönme serüveni beni çok etkiledi.
Son zamanlarda çok fazla fabrikasyon film türedi. Kısa sürede milyonlara ulaşan hatta bu özelliğiyle Lenin'e "Bizim için en önemli sanat sinemaydı." Cümlesini kurduran bir sanat dalı için böylesine hızlı ve fabrikasyon işler çıkması hem seyirciye hem de bu sanata bir hakaret değil mi? Sizin uzun süre Savaş Türkyılmaz karakteri için çalışma şansınız oldu. Bu süre zarfında tamamen karaktere büründüğünüzü hissettiniz mi?
S.L.: Onu ben dışarda çok fazla gözlemleyemiyorum. Murat Şeker daha iyi tespit etmiştir ama şöyle bir şey var; ne olursa olsun gişe filmi yapılıyor diye bir sanat filminde daha az çalışmayı gerektirmiyor. "Şu tarih boş, şuraya bir film sıkıştıralım." Mantığıyla yapılan filmler senin de söylediğin gibi seyirciye saygısızlık. Tabi her zaman oyuncu arkadaşlarıma da kızamam. Oyuncuların bu kadar uzun süre çalışacak boş vakti olamayabiliyor. Proje bu kadar önceden tasarlanmış olmuyor, karakterin şekli bu kadar önceden belirlenmemiş olabiliyor. Yargılamak istemem ama dediğinde haklısın hiçbir şekilde "bu tarihe filmi yapıyoruz, seyreden seyreder." Şeklinde yapılan filmlere karşıyım.
M.Ş.: O zaman ben, Sarp'ın karaktere nasıl girdiğine dair konuşayım. Çalışmalar başlayınca Sarp'ın yürüyüşü değişti, bakışlar başkalaştı. O farkında değil tabi bunların. Biz kendi aramızda konuşmaya başladık. "Adama bak triplere girmeye başladı" diye. Hatta Birce Akalay (Hülya karakteri) "Ne yaptınız kocama, adamın evde bakışı, duruşu değişti." Demeye başladı. Böyle şeylerin olması da gayet normal çünkü Sarp'ın yaşam şeklini değiştirdik. Tabi bizim için de bir deneyim oldu. Biz işini doğru, hakkını vererek yapmaya çalışan bir ekibiz. Dolayısıyla bu emeğin ve alınterinin görüldüğünü ve değer verildiğini biliyorum, hissediyorum.
Filmde, profesyonel boksör olan Danny Williams'la çalıştınız. Oyuncu olmayan ama asıl mesleği boksör olan biriyle çalışmak işiniz zorlaştırdı mı? Sonuçta mesleki deformasyon var ve karşısındaki de sizin starınız. Çekim esnasında zor anlar yaşadınız mı?
M.Ş.: Sarp bana teşekkür etti, böyle bir fırsat sunduğum için. Ben de Sarp'a iki sebepten dolayı teşekkür ediyorum. Birincisi; sekiz aylık çalışma süresince başka işleri reddedip maddi kaybı göze alarak bu projeye dahil olmasından ve ikinci teşekkürüm cesaretinden dolayı. Çünkü karşısında eski ağır sıklet şampiyonunu kimin koysak titreme gelir. Belki Sarp'a da titreme gelmiştir de bize çaktırmadı. Danny de melek gibi bir adam. Sonradan Müslüman olmuş, Müslümanlığı olabildiğince yaşamaya çalışan birisi. O yüzden böyle tevazu sahibi, iyi niyetli bir adam ama tabi ringe çıkana kadar. İlk ring sahneleri çekilmeye başladığında Danny kendini kaybetti, cidden vurmaya başladı. Tamam bizde yumruklar gerçek ama film gerçekliğinde olması gerekirken Danny, Sarp'a gerçekten vurunca ben ringe atlayıp "Danny stop stop. It's a movie." Diye durdurmaya çalıştım. Tabi Danny olayın farkına varınca Sarp'tan defalarca özür diledi ama tabi bilinçli yapmıyor, bu tamamen mesleki deformasyon. Danny'i tercih etmemizin en önemli sebebi; O'nun profesyonel boks geçmişi ve filmde bize ihtiyacımız olan oyunculuğu verebileceğini varsaymamız.
S.L.: Danny, gerçekten müthiş bir insan. Devamlı teşekkür eden, özür dileyen, alışık olmadığımız kadar kibar bir adam. Filmin boks sahnelerini çekerken hakem gerçek bir boks hakemi, seyirciler var, kameralar var, gong var yani her şey gerçek. Gong çaldığında ben O'nun gözünde gördüm dönüştüğü boksör hali. Tabi Danny bunları gerçekten Sarp'a vurmak için yapmıyor. Aynı şekilde bazen benim de ayarım kaçtı ve bu durumlar filme daha bir gerçeklik kattı.
Son olarak filme dair eklemek, seyirciye söylemek istediğiniz bir şey var mı?
M.Ş.: Deliormanlı Türk Sineması için yeni soluk olacak kapasitede bir film. İzleyenlerin değişik hislerle ayrılacağına eminim. Farklı bir film oldu, dolayısıyla yarattığımız etki de farklı olacak. Filmin finalinde seyircilerin gözleri dolacak. Duygusal yoğunluğu fazla olan bir film oldu.
S.L.: Biz tüm namusumuzla, elimizden geldiğince iyi bir film yaptık. Filmin içinde aşk var, dram var, aksiyon var yani kısaca yaşam var. İnandığımız bir hikayeyi anlattık. Gözümüzün dolduğu anlar da oldu, ayağa kalktığımız anlar da. Seyirci için değişik bir film olacak. Umarım başarıya ulaşırız ve biz içinde olmasak bile başka filmler, değişik türde yapımlar vizyona girebilir.