hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Uludere soruşturmasına verilen "görevsizlik" kararına itiraz

    Uludere soruşturmasına verilen görevsizlik kararına itiraz
    expand

    Şırnak Uludere'de 34 kişinin öldüğü hava operasyonunu soruşturan Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'nın görevsizlik kararı vererek dosyayı Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı'na göndermesine, ailelerin avukatları itiraz etti.

    Malatya Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilen itiraz dilekçesiyde, savcılığın bu kararının hukuksuz ve insan haklarına aykırı olduğu savunularak, kaldırılması isteminde bulunuldu.

    Avukat Reyhan Yalçındağ Baydemir, iç hukuk yollarında taleplerinin karşılanmaması halinde davayı uluslararası alana taşıyacaklarını söyledi.

    Uludere soruşturmasına yürüten Diyarbakır TKM 10'uncu madde ile görevli savcılığın görevsizlik kararı vererek dosyayı Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı'na göndermesi üzerine ailelerin avukatları, Malatya Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi'ne buşvurarak karara itiraz etti.

    10 sayfadan oluşan itiraz dilekçesinde avukatlar, savcılığın 11 Haziran tarihli görevsizlik kararının yasal mevzuata, usule, hukuka ve insan haklarına aykırı olduğunu, savcılığın öncelikle yürüttüğü soruşturmaya koyduğu gizlilik kararının kaldırılmasını istedi.

    Savcılığın görevsizlik kararı vererek, dosyayı Genelkurmay Askeri Savcılığı'na göndermesinin hukuki hiçbir dayanağı bulunmadığı belirtilen dilekçede, şöyle denildi:

    "Savcılığın kararında 'Görevi kötüye kullanma' ve 'taksirle adam öldürme' fiilleri gerekçe gösterilerek dosya askeri savcılığın yetkisinde olduğu belirtiliyor. Kararda, şu konuya dikkat çekilmektedir. Bölgede keşif uçuşu yapan İnsansız Hava Aracı (İHA), ilk olarak saat 17.20'de ülkemize doğru hareket etmekte olan grubu tespit etmiştir.

    İHA görüntülerini inceleyen birimler tarafından, ülkemize yaklaşan grupların 'terörist veya kaçakçı vatandaşlarımız' olabileceği yönünde değerlendirmeler yapılmıştır. Sınıra yakın bölgede örgüt mensuplarının bulunması ve olayın gerçekleştiği bölgede olay öncesinde çok sayıda silahlı çatışmanın meydana gelmiş olması da dikkate alınarak, tespit edilen grubun terör örgütü mensupları olduğu değerlendirilip hava harekatı yapılmasına karar verilmiştir.

    Bu hava harekatı kapsamında savaş uçakları tarafından, ilki saat 21.40'da ve sonuncusu ise 22.24'de olmak üzere gruplara yönelik toplam dört bomba atılmıştır. Atılan bombalar sonucu toplam 34 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir.' Bu belirlemenin kendisi bile, ihmal veya taksirle değil de, öldürülen sivillerin 'kasıtlı' biçimde savaş uçakları tarafından bombalandığının itirafıdır. Çünkü, olayın gerçekleştiği yerde İHA görüntülerini inceleyen birimlerin, hareket halinde olan grupların 'örgüt üyeleri veya kaçakçılar' olabileceği yönünde değerlendirmeler yaptıkları, dosyadaki mevcut bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır ki, Savcılık böylesi bir değerlendirmeye atıfta bulunmaktadır."

    İitiraz dilekçesinde, 'Kaçakçı vatandaşlarımız' denilen savaş uçaklarının düzenlediği operasyonda ölenlerin, sadece o akşam değil, 10 yıllardır bölgede başka bir geçim kaynakları olmadığı için, sınır ticareti yapan köylüler olduğu herkes tarafından bilindiği ifade edilerek, şöyle denildi:

    "Yine, sınıra yakın bölgede örgüt mensuplarının da bulunması ve/veya olayın gerçekleştiği bölgede daha öncesinde silahlı çatışmalarının yaşanmasını gerekçe göstermek, asla ve asla hukukla, adaletle, yasalarla açıklanabilecek bir durum değildir. Ülkemizde 35 yıldır devam eden silahlı çatışma gerçekliğini dikkate alırsak, bu belirlemeden, milyonlarca Kürt yurttaşın yaşadığı her bölgenin her an bombalanabileceği gibi sonuca mı ulaşmak lazımdır? Dolayısıyla, bir yandan 'örgüt mensubu veya kaçakçı oldukları değerlendirilen' deyip; sonrasında da savaş uçaklarıyla bombalama yapanların kasıtla değil de taksirle hareket ettiğini söylemek, çok ciddi bir çelişkidir."

    "Sadece 1 bombardıman olsa 'taksir'den bahsedilebilirdi"

    Dilekçede, yetkililerin cezalandırılması konulu iddianame hazırlayarak, yasaların kendisine verdiği görevini yerine getirmek yerine, savcılığın, 'görevi kötüye kullanmak' ve 'taksirle ölüme sebebiyet' gerekçesiyle görevsizlik kararının vermesinin hiçbir hukuki kaideyle açıklanamayacak kadar büyük bir vahameti içerdiği belirtildi. Dilekçede, şöyle devam edildi:

    "Savaş uçaklarınca 44 dakika içerisinde 4 ayrı bombardıman gerçekleşmesi, zaten öldürme amaçlı olduğunu ispatlayan bir durumdur. Nitekim sadece bir bombardıman gerçekleşmiş olsa idi, bugün belki de 'taksir'den bahsedebilirdik. Ancak, 44 dakika gibi uzun bir sürede gerçekleşen dört ayrı bombalamanın, bilmeden yapıldığına hiç kimsenin inanmayacağı açık bir durumdur.

    Dolayısıyla, çoğu çocuk, 38 kişilik sivil bir grubun aynı anlarda oradan geçtiğini bilen askeri yetkililerin 'özensiz davranarak bombalamayı' gerçekleştirdiğini belirtmek de hukukun tahammül edemeyeceği başka bir özensizliktir. Ortada, kutsal ve dokunulmaz olan bir yaşam hakkı ihlali söz konusudur; hafif sonuçları olan bir suç varmış gibi özensiz, etkisiz, yetersiz soruşturma yürütmek; böylelikle sorumluların 'suçunu hafif göstermeye çalışmak' hukukta karşılığı olan bir durum değildir."

    İtiraz dilekçesinde savcılığın, "Eylemi gerçekleştirenlerin asker kişi olması ve eylemlerinin askeri bir hizmet kapsamında işlenmiş olması nedeniyle" belirlemesi yyapıp görevsizlik kararı vererek, dosyayı Genelkurmay Askeri Savcılığı'na göndermesinin de kabul edilebilecek bir durum olmadığı ifade edilerek, "Eylemi gerçekleştirenler asker kişi olabilir ancak, sivil insanların dört ayrı bombardımanla öldürülmesi 'askeri bir hizmet' olamaz. Olayın yaşandığı sınırda, kaçakçılıkla uğraşan sivillerin geçiş yaptığı tüm yetkililerce bilinen bir durum olduğundan, bu bilgi hiç yokmuş gibi davranarak böylesi bir sonuca varmak, asla mümkün değildir" denildi.

    "Karar failleri gizlemeye yöneliktir"

    İHA görüntülerini inceleyen birimlerin içinde askeri birimlerin yanı sıra MİT görevlilerinin de bulunduğu, sınır dışı operasyon emrini de hükümetin verebildiğine göre, "Salt asker şahısların sorumluluğu" baz alınarak soruşturma dosyasının Genelkurmay Askeri Savcılığı'na gönderilmesinin failleri gizlemeye yönelik olduğu belirtilen dilekçede, şu ifadeler kullanıldı:

    "Dolayısıyla müşteki vekilleri olarak, 18 ay boyunca tarafımızdan belge ve bilgilerin gizlenmesini, soruşturmanın eksik yürütülmesine bağlamaktayız. Bu nedenle görevsizlik kararının kaldırılması gereklidir. Suça konu fiillerin TCK'da karşılığı olan 'Öldürme ve yaralama' suçlarıdır. Askeri Ceza Kanunu'nda tanımlanan suçlardan değil. 34 sivil yurttaşımızın öldürülmesi ve bir yurttaşımızın da yaralanması suçları, Askeri Ceza Yasası dışında tanımı yapılmamış suçlar değildir.

    Tam aksine TCK'da tanımlanmış suçlar olup, soruşturma görevli savcılık makamı, Genelkurmay Askeri Savcılığı olamaz. Söz konusu itiraza konu görevsizlik kararının son bölümünde, ‘eylemi gerçekleştirenlerin asker kişi olması' gerekçesinden bahsedildiğine göre, hangi asker kişilerin, 34 sivil köylünün öldürülmesi olayına karıştığının da isimleriyle birlikte belirtilmesi gerekmektedir.

    Görevsizlik kararının içeriğinde tek bir şüpheli isminden veya verdikleri ifadelerden bahsedilmemesi manidardır. Sadece yaralı şahıs ile maktullerin yakınlarının ifadelerini alındığından bahsedilmektedir.

    18 ay boyunca süren bir soruşturmada alınan şüpheli ifadesi yoksa; neye göre bu karar verilmiştir; bu sorunun acilen yanıtlanması gerekmektedir. Ceza soruşturmasında, şüpheliler belirtilmeden neye göre görevsizlik kararı verildiği konusu, araştırılmaya muhtaçtır. Ayrıca sınır ötesi savaş uçağı bombardımanları sonucu gerçekleşmiş bir olay söz konusudur. Sınır dışına operasyon yetkisi, yasalarımıza göre TBMM tarafından Hükümete verilmiştir.

    Sınır dışına yapılan bir operasyon ancak ve ancak Hükümet talimatı ve onanıyla yapılabileceğine göre, 34 sivil yurttaşın öldürülmesiyle ilgili Hükümet yetkilileriyle ilgili soruşturma yapılmadan görevsizlik kararı verilmesi; soruşturmanın etkisiz, yetersiz ve yanlı yürütüldüğünün ispatıdır. Nitekim görevsizlik kararının 3. paragrafında, bilgi ve belge istenilen askeri kurumların dışında ayrıca MİT Müsteşarlığından da bilgi istenildiği açıkça belirtilmektedir. O halde, MİT yetkililerinden bu konuyla ilgili alınan ifadeler ve bilgilerin de söz konusu kararda yer alması gerekirdi."

    Dilekçede, yaşam gibi son derece kutsal ve dokunulmaz olan bir hakkın devlet görevlileri tarafından ihlal edilmesine rağmen, 18 ay sonra ortada askeri suç varmış gibi görevsizlik kararı verilmesinin hukuk devletinde olmaması gereken bir şey olduğu belirtilerek, bu kararla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin tüm maddelerinin ihlal edildiği vurgulandı. AİHM'in bu konuda verdiği birçok karar olduğu kaydedilen dilekçede, savcılığın mevcut kararının kaldırılarak, failler hakkında kamu davasının açılması istendi.

    İtiraz dilekçesinde imzası bulunan Avukat Reyhan Yalçındağ Baydemir, savcılığın verdiği kararın tamamen hukuksuz bir karar olduğunu söyledi. Katliam soruşturması başından bu yana dosyanın kendilerine kapatıldığını söyleyen Baydemir, "Biz sonuna kadar bu davanın takipçisiyiz. Gereken tüm hukuki yolları deneyeceğiz. Ulusal tüm hukuk mekanizmalarını zorlayacağız. Ancak iç hukuk içerisinde taleplerimiz yerine getirilmezse, bu davayı uluslararası mekanizmalara götürme konusunda da tereddüt etmeyeceğiz" dedi.
    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow