Türkiye'nin karanlığı: 12 Eylül askeri darbesi
Türkiye tarihinin en önemli ve aynı zamanda acı ve kanlı dönüm noktalarından 12 Eylül darbesi... Türkiye'de yeni ve karanlık bir sayfayı açan ve hem yarattığı toplumsal travmalar hem de kurduğu devlet düzeni günümüzde hala etkilerini sürdüren darbe, 1980 yılının 12 Eylül günü saat 03.00'da General Kenan Evren'in "Silahlı Kuvvetler Aziz Türk milletinin hakkı olan..." diye başlayarak, "Kendi kendini kontrol edemeyen demokrasiyi sağlam temeller üzerine oturtmak, kaybolan devlet otoritesini yeniden tesis etmek için yönetime el koymak zorunda kalmıştır" diye noktaladığı radyo konuşması ile başladı.
Askeri darbeye "meşruiyet gerekçesi" olarak gösterilen, 1970'lerin sonuna doğru artan toplumsal çalkantılar ve çatışmalar oldu. 1960'ların sonunda varlığını hissettiren ve 1970'lerin başından itibaren de kitlesel nitelik kazanan işçi hareketleri ve dönemsel olarak örtüştüğü öğrenci hareketleri, Türkiye'de toplumsal muhalefeti her daim canlı tutuyordu. İki kutuplu dünyanın ve Soğuk Savaş'ın yarattığı uluslararası konjonktür, fay hatlarından biri üzerindeki Türkiye'de de etkisini olanca ağırlığıyla hissettiriyordu. İçeride de keskin kutuplar çoktan oluşmuştu. Bugüne kadar üzerine ciddi bir literatürün oluştuğu bu dönemin kutuplaşmalarında NATO'nun ve Sovyetler Birliği'nin etkileri de çokça yazıldı ve içerideki yapılanmaları kısmen açıklık kazandı.
"Kontrgerilla" ve siyasal şiddet
1970'li yılların ortasından itibaren siyasi cinayetler, sokak çatışmaları hızla yükselmleye başladı. 1977'den sonra da hızla artarak doruk noktasına ulaştı. Bu dönemde günde ortalama 20 kişinin öldürüldüğü ve 1980'e kadar 5 bin kişi yaşamını yitirdi. 34 kişinin öldüğü 1977'nin "kanlı 1 Mayıs"ı ile askeri darbeye giden sürecin önünün açıldığı ve bu olayı da sol gruplar arasındaki Çin-Sovyet gerginliğinden yararlanan "kontrgerillanın" gerçekleştirdiği yorumları yapıldı. Bu kanlı olayı, 1978’de 105 kişinin öldürüldüğü Kahramanmaraş'taki ve 26 kişinin öldürüldüğü Çorum'daki Alevi yurttaşlara dönük katliamlar izledi. Bu olaylarda da bugüne kadar ortaya konulan tanık anlatımları ve belgelerin işaret ettiği adres "kontrgerilla" ve sivil uzantılarıydı.
Siyasi cinayetler
Darbeye giden süreçte çok sayıda siyasi suikastlar da gerçekleşti. Bedrettin Cömert 1978'de Ankara'da, Milliyet Gazetesi Başyazarı Abdi İpekçi 1979'da İstanbul'da öldürüldü. Bu cinayetleri, aynı yılın 10 Eylül'ünde Türkiye İşçi Partisi Adana eski il başkanı Ceyhun Can ve Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul suikastları izledi. Çukurova Üniversitesi Rektör Vekili Fikret Ünsal da aynı günlerde evinin önünde öldürüldü. Ülkücü Mürsel Karataş, eski Adalet Partisi İstanbul milletvekili İlhan Egemen Darendelioğlu, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekan Yardımcısı Ümit Doğançay, Fedai Dergisi sahibi Kemal Fedai Coşkuner, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyelerinden Cavit Orhan Tütengil, TRT İstanbul Radyosu prodüktörlerinden Ümit Kaftancıoğlu aynı yıl öldürülenlerden bazılarıydı.
27 Mayıs 1980'de MHP Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak Ankara'da, 24 Haziran'da MHP Gaziosmanpaşa İlçe Başkanı Ali Rıza Altınok evinde ve kızıyla birlikte öldürüldü. Bu cinayetleri 15 Temmuz'da CHP İstanbul milletvekili Abdurrahman Köksaloğlu'nun İstanbul'da öldürülmesi izledi. 19 Temmuz'da 1980'de 12 Mart'ın Başbakanı Nihat Erim İstanbul'da öldürüldü. 22 Temmuz'da ise DİSK Başkanı Kemal Türkler İstanbul'da evinin önünde kurşunlandı.
Üniversiteler ve fabrikalarda çatışmalar
Üniversitelerdeki çatışmalar arttı, İzmir’in Tariş fabrikası başta olmak üzere çok sayıda fabrikada olaylar çıkıyordu. Pek çok kentte sıkıyönetim ilan edilmişti ancak şiddet olayları giderek tırmanmıştı.
Evren önce muhtıra verdi
Bu gelişmeler yaşanırken dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülend Ulusu, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya ile Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun, 27 Aralık 1979'da Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e bir muhtıra verdi.
Cumhurbaşkanı Korutürk’ün 6 Nisan 1980’de görevinin sona ermesinin ardından, Meclis’teki Cumhurbaşkanlığı seçimleri bir krize dönüştü. Meclis, yeni bir Cumhurbaşkanı seçemedi. 12 Eylül darbesi ile de feshedilene kadar da seçemeyecekti.
Kod adı: "Bayrak harekatı"
12 Eylül askeri darbesi, Türkiye’nin böylesi siyasal ve toplumsal koşulları içinde yapıldı. Darbe hazırlıkları Haziran 1980’den itibaren Genelkurmay Başkanlığı karargahında yapılmaya başlandı. “Bayrak Harekâtı” kod adlı darbe, 12 Eylül'de sabaha karşı geldi. Tanklar artık sokaktaydı. Darbe, radyodan okunan bildiri ile halka duyuruldu.
Siyasilere sürgün ve yasak
Darbenin ardından dönemin siyasi liderleri Süleyman Demirel ile Bülent Ecevit Hamzakoy'a, Necmettin Erbakan ile Alparslan Türkeş ise Uzunadaya'ya sürgüne gönderildi. Siyasi yasaklar geldi. Darbe ile parlamento feshedildi, partiler kapatıldı. Darbeye liderlik eden 5 generalin oluşturduğu Milli Güvenlik Konseyi bütün yetkileri ele aldı. Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülent Ulusu'ya kurdurulan hükümet, 21 Eylül'de göreve başladı. Darbe öncesinin Başbakanlık Müsteşarı Turgut Özal da darbe hükümetinde ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı olarak görev aldı. 24 Ocak kararlarını hayata geçirdi.
Darbe ve 24 Ocak kararları
Genellikle sokak çatışmaları ve siyasi kriz yönüyle irdelenen 12 Eylül askeri darbesinin nedenleri arasında dünyadaki yeni sermaye birikimi stratejilerini de hesaba katan görüş ve yorumlar az değildir. ABD ve İngiltere'de Reagan ve Thatcher; devlet harcamalarının, sermayeye verilen krediler dışında azaltılması, uluslarlarası piyasaların hedef alınması, küresel ticaret duvarlarının indirilmesi, sosyal güvenlik kurumlarının özelleştirilmesi veya kaldırılması gibi temel değişiklikleri içeren neoliberal politikaları uygulamaya koydu. Bu programla da uyumlu olan 24 Ocak kararlarını uygulamaya sokmak darbenin ardından yapılan ilk işlerden biri oldu. Bu gelişmeler de askeri darbe ile çokça ilişkilendirildi. Ayrıca generallerin ABD yönetimi ile bağlantıları da çok sayıda kitap, belgesele konu oldu.
İşkencede ölümler, idamlar, sürgünler...
Hapishanelerin, polis merkezlerinin, askeri kışlaların bir işkence merkezi olarak işlev gördüğü ve infazların yaygınlaştığı darbe dönemine ilişkin istatistikler şu bilgileri içeriyor:
- 1 milyon 683 bin kişi fişlendi.
- 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.
- 7 bin kişi için idam cezası istendi.
- 517 kişiye idam cezası verildi.
- Haklarında idam cezası verilenlerden 50’si asıldı. Bunlardan 26’sının suçu siyasiydi.
- 71 bin kişi TCK’nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı.
- 30 bin kişi 1 sakıncalı olduğu gerekçesiyle işinden oldu.
- 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.
- 30 bin kişi 1 siyasi sığınmacı olarak yurtdışına gitti.
- 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.
- 171 kişi işkence sonucu hayatını kaybetti.
- 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi.
- Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
- 39 ton gazete ve dergi imha edildi.
- Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi.
Diyarbakır, Metris, Mamak
Darbenin lideri General Kenan Evren'in "Asmayıp da besleyelim mi?" diyerek onayladığı idam cezaları arasında yaşı büyütülerek asılan Erdal Eren de bulunuyordu. Diyarbakır, Metris ve Mamak gibi askeri cezaevlerinde insanlık suçları, sıradan uygulama halini aldı.
Sonrasına da miras kaldı
Darbe hükümeti, görevde kaldığı yaklaşık 3 yıllık sürede tüm mevzuatı, toplumsal alanı sil baştan düzenledi. Hazırlanan yeni anayasa referandumda, yüzde 92 civarında bir oyla kabul edildi. Anayasanın kabulüyle darbeci general Kenan Evren, Cumhurbaşkanı oldu. Etkileri günümüzde hala süren biçimde hukuki, siyasi, iktisadi, toplumsal dönüşümler yaşandı. Sonraki yıllar boyunca siyasi baskılar, üniversitelerde yaşanan sıkıntılar, toplumsal muhalefete dönük sindirmeler ve şiddet, cezaevleri ve karakollarda işkencenin yaygınlık kazanması ve çok daha fazlası Türkiye toplumuna miras kaldı. 12 Eylül dönemi gözaltında kayıplara ve faili meçhul cinayetlere, 1990'lı yıllar boyunca yenileri eklendi. Bu olayların büyük çoğunluğu her hangi bir kovuşturmaya uğramadı, açılan davalar sonuçsuz kaldı, bilinen faillere ise hiçbir ceza verilmedi.
6 Kasım 1983’te genel seçimler yapıldı. Milli Güvenlik Konseyi'nin seçimlere katılma izni verdiği partilerden Turgut Özal'ın ANAP'ı seçimleri kazandı ve ANAP iktidarları dönemi başladı.
12 Eylül davası açıldı
Anayasanın geçici 15. maddesindeki hüküm, darbenin liderlerinin yargılanmasının yolunu kapatıyordu. 12 Eylül 2010’da yapılan referandumda, kabul edilen anayasa değişiklikleri ile bu geçici madde kaldırıldı. Darbe yönetiminden sadece Kenan Evren ile Tahsin Şahinkaya hayattaydı. 12 Eylül darbesiyle ilgili 7 Nisan 2011’de Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma açıldı. 4 Nisan 2012’de başlayan 12 Eylül davasında karar aşamasına gelindi. Davanın öncesinde toplumda tartışmalar yaşandı, "dava ile darbenin gerçek bir yargılamasının yapılamayacağı, hedeflenenin referandumda olumlu sonuç elde etmek" olduğu eleştirileri dile getirilmişti. Dile getirilen eleştiriler arasında "12 Eylül uygulamaları sürerken sadece Evren ve Şahinkaya'nın yargılanmasının göstermelik olacağı" iddiaları da vardı. 94 yaşına geldiğinde hakkında dava açılan Evren ise, mahkemeye verdiği savunmasında, "Biz, ihtilal yaptık, ihtilale teşebbüs etmedik. 1982 Anayasası'nın ürünü bu mahkeme bizi yargılayamaz. Yani 'Kurucu iktidar olmak fiili' suç olarak düzenlenmemiştir" demişti.
SON DAKİKA
EN ÇOK OKUNANLAR
Ankara'da korkunç kaza! Önüne gelene çarptı
KABİNE TOPLANTISI GÜNDEM MADDELERİ | Kabine Toplantısı ne zaman, YARIN MI? Asgari ücret, Suriye’deki gelişmeler...
Kayak Merkezlerinde Yılbaşı Yoğunluğu
100 Binde 1 Görülüyor: Doktorlara Ameliyatta 'Mide' Şoku!
Bu Kaçıncı? Fenomenin 'Estetik' Ölümü Sonrası Aynı Soru Gündemde: Her Estetik Güvenli Mi?