SETA Vakfı, TEOG'un risklerini raporladı
Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş Sistemi'nin (TEOG) riskleri rapor haline getirildi. Buna göre sistem, liseler arasındaki farkı derinleştirme, öğrencileri yaşadıkları coğrafya ve topluma uzaklaştırma risklerini taşıyor. Analizi hazırlayan SETA Vakfı, merkezi sınavla öğrenci alan okul sayılarının ve türlerinin azaltılması önerildi.
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA), Türkiye'de 2014 yılı analizinde, kamuoyunda TEOG olarak bilinen Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş Sisteminde, liselere yerleştirme sorununa işaret ederek, yerleştirme sisteminin taşıdığı risklere yer verdi.
SETA tarafından yayınlanan 2014 yılı analizinde, eğitim başlığı altında bu yıl milli eğitim ve yükseköğretimde yaşanan gelişmeler ele alındı. Analizde, 2013-2014 öğretim yılından itibaren uygulanan TEOG sisteminin, sınav müfredatının okul müfredatıyla örtüşmesi, öğrencilerin değerlendirilme sürecinde devamsızlık durumlarının da etkili olması nedeniyle, öğrenci-öğretmen ve okul ilişkileri güçlendirdiği belirtildi.
TEOG'da sınavın uygulanma sürecinde yaşanan olumlu atmosferin, yerleştirme sürecinde gerçekleşmediği belirtilen analizde, bunun en temel sebebinin ise düz liselerin Anadolu liselerine dönüşmesiyle, daha önce az sayıda öğrenci belirli puanlardaki okulları tercih ederek, yerleştirilirken getirilen bu yeni sistemle bütün 8. sınıf öğrencilerinin, TEOG'a girsin ya da girmesin, tercihte bulunsun ya da bulunmasın merkezi olarak tüm ortaöğretim kurumlarına yerleştirilmesi olduğu kaydedildi.
Tüm öğrencileri yerleştirmeyi hedefleyen yeni sistemin en önemli sorunlarından birinin öğrencilerin adreslerine en yakın liselere yerleştirilmesi hedeflenirken, birçok öğrencinin ikametlerine uzak yerlerdeki okullara yerleştirilmesi olduğu belirtilen analizde, öğrenci ve velilerin okullarını değiştirebilmek, adresine yakın bir okula gidebilmek için nakil yoluna başvurdukları anımsatıldı.
Analizde, yerleştirme sisteminin görünmeyen ancak uzun vadede daha büyük problemlere neden olacak sorununun ise sistemin bütün 8. sınıf öğrencilerinden, bütün liseleri hiyerarşik olarak sıralamasını istemesi olduğu ifade edildi. Bütün liselerin puanla öğrenci almasıyla beraber, bütün liselerin puanla sıralanıyor oluşu liseler arasındaki farkı daha da derinleştirme riski taşıdığına dikkat çekilen analizde, öğrencilerin puanı yüksek bir liseye gidebilmek için kendi evlerinden, yaşadığı bölgeden uzaklaşmak zorunda kaldığı bunun da öğrencilerin yaşadıkları coğrafyaya ve topluma uzaklaşma riskini doğurabildiği ifade edildi.
Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS) ve sınavsız geçiş başvuruları başladı
Analizde, MEB'in, 2014-2015 yeni eğitim-öğretim yılında yerleştirme sürecinde yaşanan bu problemlerin yaşanmaması için yerleştirme sürecinde birtakım değişikliklerin yapılacağını açıkladığı da hatırlatıldı.
Analizde, yerleştirme sisteminin neden olduğu sorunları aşmak için tüm öğrencileri ve okulları sıralayan, sınava girsin girmesin, tercih yapsın yapmasın tüm öğrencileri merkezi olarak yerleştirmeyi hedefleyen yaklaşımdan vazgeçilmeli ve merkezi sınavla öğrenci alan okul sayılarının ve türlerinin azaltılması, sınavla öğrenci alan okul sayısının yüzde 3-5'lere çekilmesi önerisine yer verildi.
ÖSYS'de adaylar sınav sorularının incelenmesini talep edebilecek
Başörtüsü yasağının kaldırılması demokratikleşmede önemli bir adım
Bu yıl ortaokul ve liselerde başörtüsü yasağının kaldırıldığı hatırlatılan analizde, ancak yönetmelikte halen, "başı açık bulunur" ifadesi okul öncesi ve ilkokullar için devam ettiği belirtildi. Analizde, bu özgürlüğün eğitimin her kademesinde sağlanmasının uzun vadede daha demokratik ve özgürlükçü bir eğitim sistemi inşa edilmesi adına önemli olduğu belirtildi. Analizde, MEB'in toplumun taleplerini dikkate alarak, yaptığı bu düzenlememin, temel hak ve özgürlükler önündeki bir engelin daha kaldırılmış olmasıyla eğitim sisteminin demokratikleşmesi adına oldukça önemli bir adım olduğu kaydedildi.
AYM önünde "dershane gerginliği'
Özel okula teşvikte sayı az tutulmalı
2014-2015 eğitim ve öğretim yılında özel okullarda öğrenim görecek öğrenciler için eğitim ve öğretim desteği verilmesine ilişkin düzenlemeye de dikkat çekilen analizde, destekten kaç kişinin yararlandığından çok, hangi tür ailelerin ve okulların yararlandığının önemli olduğu belirtildi.
Analizde, "teşviklerin zaten avantajlı olan, üst düzey sosyo-ekonomik duruma sahip bir azınlığın yükünü hafifletmekten mi ibaret, yoksa teşvik sayesinde çocuğunu özel okula gönderme imkanı bulan aileler için bir fırsat mı" sorularının Bakanlık ve ilgili uzmanlar tarafından detaylı bir şekilde araştırılması gerektiği de vurgulandı.
MEB'in sağladığı bu teşvik rakamlarının, çocuğunu özel okula gönderecek imkanı olmayan dar gelirli bir aile için yeterli olmadığı anlatılan analizde, bu sebeple, belirtilen teşvik rakamlarının miktarının artırılıp, toplamda destek verilecek kişi sayısının daha az tutulmasıyla, teşvik desteklerinin daha başarılı bir şekilde amacına ulaşmasının sağlanabileceği önerisine yer verildi.
Dönüşüm sürecine ilişkin istişare yapılmalı
Dershanelerin dönüşüm sürecinde, öğrencilerin takviye ders ihtiyaçlarını karşılamaları için telafi eğitim hizmetlerinin sunulması ve bunların nitelikli bir şekilde yapılmasının gerekliliğine işaret edildi. Telafi eğitim verecek öğretmenlerin dikkatli bir şekilde seçilmesi ve onlara sağlanacak özlük haklarının bu motivasyona göre sağlanmasının şart olduğu belirtilen analizde, dönüşüm süreçlerinde öngörülen 7 başvuru süreciyle ilgili dershaneci, uzman ve bu konudaki paydaşlarla bir araya gelerek, dershanelerin dönüşüm sürecinin sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesi için istişarelerin ve buna yönelik çalışmaların yapılmasının elzem olduğu ifade edildi.
Milli Eğitim Şurası
19. Milli Eğitim Şurası ve sonrasında din öğretimi ve Osmanlıca dersi ve kız okullarının açılmasının önerilerin tartışıldığı hatırlatılan analizde, tartışmaların ne Türkiye'nin karşı karşıya olduğu birçok yapısal sorunları çözmeye ve önündeki engelleri aşmaya ne de eğitim sistemini daha esnek, çoğulcu, demokratik ve sivil hale getirmeye ve herkes için nitelikli ve kaliteli eğitimi sağlamaya odaklandığı belirtildi. Türkiye'nin rasyonel bir zeminde eğitimin daha nitelikli ve kaliteli hale getirilmesine ihtiyacı bulunduğu anlatılan analizde, eğitimin demokratikleşmesi ve sivilleşmesi konusunda en temel engellerin Anayasa ve eğitim kanunlarının ivedilikle daha esnek ve sivil hale getirilmesi gerektiği vurgulandı.
YÖK'te görev değişikliği
YÖK'ün kuruluşunun 33. yıl dönümü olan 6 Kasım 2014'te YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya'nın, başkanlık görevinden ayrıldığı hatırlatılan analizde, ilk kez YÖK Başkanının görev süresi dolmadan başkanlığı bıraktığına işaret edildi.
Analizde, Çetinsaya'nın göreve başladığı ilk dönemlerden itibaren yükseköğretim alanında önemli çalışmaların altına imza attığı ve üniversitelerdeki akademik özgürlük ihlallerinin üzerine gittiği belirtildi. Çetinsaya döneminde Türkiye yükseköğretim tarihinde bir ilke imza atılarak "Akademik Özgürlük Bildirisi" yayınlandığı vurgulanan analizde, YÖK'ün kuruluşunun 31. yıl dönümünde sokaklarda ve kampüslerde YÖK karşıtı eylemler sürerken, YÖK Başkanınca böyle bir adım atılmış olmasının büyük sürprizle karşılandığı, metinin Türkiye'de bir ilk olduğu belirtildi.
Çetinsaya'nın ardından YÖK Başkanlığına gelen Prof.Dr. Yekta Saraç'tan beklentinin oldukça yüksek olduğu aktarılan analizde, yeni YÖK Başkanının ajandasında yer alması gereken ilk ve en önemli konuların başında yeni bir yükseköğretim yasası olduğunun altı çizildi.