Semih Kaplanoğlu'nun eşinden Meltem Cumbul'a tepki
Uluslararası Adana Film Festivali’nin ödül gecesinde sunuculuk yapan Meltem Cumbul, en iyi yönetmen ödülünü kazanan Semih Kaplanoğlu’nun elini sıkmamıştı. Kaplanoğlu, Cumbul'a 'kabalık' sözleriyle tepki göstermişti. Tartışmaya Semih Kaplanoğlu'nun eşi yazar Leyla İpekçi de katıldı.
Kaplanoğlu, olay sonrası sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada "Adana ff’de sahnede maruz kaldığım kabalığın ardından bizi yalnız bırakmayan sanatseverlere ve dostlara teşekkürler..." sözleriyle tepki göstermişti.
Meltem Cumbul ise tavrının nedeni için şu mesajı paylaşmıştı:
"Eşitler arası bir selamlaşma ve yakınlaşma ritüeli olan el sıkışmayı; kendinden olmayanları ötekileştirenle, fakiri zengine böldürenle, güçlüleri tutup zayıfları hor görenle yapmayı reddediyorum. Yüreğime ve sevgiye düşman olanla, gözlerim ve ellerim dost olamaz"
Leyla İpekçi'den tepki
Tartışmaya Kaplanoğlu'nun eşi yazar Leyla İpekçi de katıldı. İpekçi, Yeni Şafak'taki köşesinde 'Biz selamlaşıyoruz' başlıklı bir köşe yazısı yazdı. İpekçi, "Selam vermek yerine sırtını dönen sunucuya bakıyorum. Semih’e arkasını dönerken onu kendi vehimlerinin ete kemiğe bürünmüş hali olarak görmesine odaklanıyorum. Kendisi nasıl bir ‘olmuş’luk içinde ki, ona benzemeyen veya farklı düşünenler hep biatçı, hep lümpen, korkak, menfaatçi, hep şucu bucu... Yani kendisine benzemeyen, gayrı olan, öteki! Hep düşman" dedi.
Yazının bir bölümü şöyle:
"Bu ülkede ortalık kendisinin veya cemaatinin menfaati için hokkabazlık yapanlardan geçilmezken: Memleketini severek ama ona buna yalakalık etmeden hakkaniyet temelinde yaşamaya çalışan, bir mahalleyle, kesimle, belli bir ideolojiyle kimliğini oluşturmamış bir sanatçının da herkes kadar hırs ve hınç kampanyalarına karşı bağımsızlığını dert ediniyorum.
Sırtını dönmüş sunucuya bakıyordum evet. Ve kendi yarattığına inanması böyle oluyor kişinin demek ki diyordum. Hiç korkusuzca iftira atabilir mi yoksa insan. İçinde bir’lemiş olsa, selamın özündeki manaya ulaşsa, karşısındakinin de kendinden ayrı olmadığını fark etse...
Döktüğü kanın kendi kanı olduğunu, ettiği nefretin kendi nefsinden bir suret olduğunu idrak ederek alsa eline kılıcı/mikrofonu/kalemi... Ne olurdu mesela! En azından hangi ödünç alfabeden alındığı belli olmayan bir yazılı açıklamaya muhtaç kalmazdı"