hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    ÖZEL HABER: İlk nesilden bugünlere… Cumhuriyetin fikir dünyası nasıl kuruldu?

    ÖZEL HABER: İlk nesilden bugünlere… Cumhuriyetin fikir dünyası nasıl kuruldu
    expand

    CNNTURK.COM/Hasan Selçuk TURAN-“Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller…” Atatürk’le özdeşleşen bu tarifin kaynağı, Osmanlı aydını Tevfik Fikret’ti. Türkler 20. yüzyıla girerken fikir alanında müthiş bir azim içindeydi. Osmanlı döneminde başlayan gençliğe yatırım, Cumhuriyet’te ivme kazandı ve Yeni Türkiye bu ortamda inşa edildi. Peki 100 yıl öncesinde Cumhuriyet’in düşünsel dünyası nasıl doğdu?

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Türkiye, Cumhuriyet’in 100. Yılını büyük bir coşkuyla kutladı. Halk genciyle, yaşlısıyla sokakları meydanları doldurdu. 100 yıl sonra devletine milletine kıvançla bağlı bir nesil, Ata’sını ve şehitleri minnetle selamladı.

    Peki Türkiye Cumhuriyeti’nin sırrı neydi? Çevirmen Cenk Özdağ ile ele aldık.

    Cumhuriyet, ilk 10-15 yılında çeviri, yayıncılık ve kitap basımı alanında kültürel gelişmede nasıl bir yol izledi? Osmanlı dönemindeki örnekler, Hasan Ali Yücel örnekleri ve ötesi…

    Cumhuriyet dönemi çeviri yayınlardan bahsedilince akla ilk gelen tecrübe Hasan Âli Yücel önderliğindeki tercüme bürosudur. Tercüme Bürosu, dünya çapında eşine az rastlanan üretkenlikle çalışmış, başarılı olmuştu. Ne var ki, bu başarının gerisinde isimsiz kahramanlar, başarısızlıklar ve imkansızlıklarla örülü büyük bir deneyim vardır.

    Tercümenin fitili Osmanlı'da ateşlenmişti. İlkin yabancı temsilcilerle iletişim kurma çabasının bir ürünü olarak tercümanlar istihdam edilip yetiştirildi. Başlarda bu kişiler ağırlıklı olarak gayrimüslimlerden ve özellikle Levantenlerden oluşuyordu. Sonraları özellikle İbrahim Müteferrika'nın matbaayı kurmasıyla birlikte III. Ahmet döneminde ileride başka örneklerine de rastlayacağımız tercüme heyetlerinin ilki oluşturuldu. Tercüme heyeti, bir yandan yeni teknik bilgiyi diğer yandan da İslam kültürüyle ilgili eserleri tercüme etmeyi görev edinmişti.
    Teknik bilginin tercüme edilme ihtiyacı Osmanlı modernleşmesiyle birlikte hepten artmış ve Batı tipi eğitim yapan kurumların açılmasıyla zirveye ulaşmıştı. Aydınlar, mesleki ihtiyaçlarının da etkisiyle, özellikle pozitivist felsefenin metinlerini çevirmeye başladılar. Tercüme politik bir eyleme dönüştü. Düşünsel üretim yapmakla eser tercüme etmek kol kola yürüdü.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Osmanlı ve esasen Türk aydınlanması hem dilsel bakımdan hem de kültürel ve düşünsel bakımdan bir çeviri ve gençlik hareketidir ve çeviri hareketi sayesinde başarıya ulaşmıştır. Batılılaşma ile çeviri faaliyetleri birbirini beslemiştir.

    ESERLER BURALI OLDU

    Türk düşün dünyası Batının aydınlanmacı ve pozitivist eserlerinin çevirilerinin farklı üslup ve ihtiyaçlar karşısında defalarca yankılanması sonucu kendine özgü rengine ulaşmıştır. Öyle ki Ziya Gökalp eliyle Durkheim Türk düşün dünyasına girmiş ve girerken başkalaşmış, adeta Türkiye’den kılınmıştı.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Abdullah Cevdet'in çevirileriyle, bu çevirilerden beslenen sohbetleriyle pozitivist felsefe ve teknik bilgi birikimi Türk aydınının düşünce dünyasına hakim olmuş.

    Her iyi tercüme gibi kaynak dilden hedef dile basit bir aktarımın ötesinde, hedef dilde (yani Türkçe'de) bir yeniden söyleniştir. Özellikle Dr. Abdullah Cevdet, Batı'nın materyalist felsefesinin seçkin örneklerini hızla dilimize kazandırmış ve birçok aydına düşünsel alanda öncülük etmişti.

    Okur kitlesinin ve kitap piyasasının çok cılız olduğu bir dönemde Osmanlı aydını büyük bir çabukluk ve pratiklikle seçkin edebi eserleri çevirip gazetelerde tefrika etmişti.

    Victor Hugo, Daniel Defoe, Moliere, Rousseau, Condorcet, Montesquieu, Voltaire, Alexandre Dumas, Shakespeare, La Fontaine, Racine, Lamartine ve daha niceleri bu yolla dilimize kazandırılmıştı.

    CUMHURİYET DÖNEMİNİN FARKI NEYDİ?

    Tüm bu çeviri faaliyetleri kurumsallıktan ve devlet desteğinden yoksundu. Yine de bu çabalar sayesinde Mustafa Kemal gibi genç subaylar, Batı'nın en ilerici düşüncelerine erişebilmiş ve ülkenin eski kültürünün ötesinde hayaller kurabilmiştir. Batı tarzı eğitim yapan Osmanlı eğitim kurumlarında yetişen bu yeni nesil, tercümeyle fikir dünyasına girmiş ve bu nedenle tercümenin önemini kavradı.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Askeri mühendishane ve askeri tıbbiye mezunu bu genç subaylar, düşünsel eserlere hem anadillerinde hem de yabancı dilde ulaşma ayrıcalığına sahiptiler. Buna karşın, içine doğdukları çağın ruhunun da etkisiyle bu düşünsel eserleri tüm yurttaşlara yayma arzusundaydılar. Tevfik Fikret'in ''fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür'' insan tarifine uygun yurttaşların yetiştirilmesi bu kuşağın en önemli kültürel davası haline geldi.
    Cumhuriyetin felsefesinin en özlü ifadesi de buydu belki.

    Bu halkçı arzunun sonucu ve imparatorluğun ardından bir ulus devlet kurulmasının gereği olarak kitlesel eğitimin nasıl yapılacağı sorunu belirdi.

    İşte bu noktada eğitim malzemelerinin baştan yazılması, eğitmenlerin yetiştirilmesi, yayıncılığın devlet desteğiyle yaygınlaşması ve halkın hızla modernleştirilmesi projeleri hayata geçirildi. Bu kapsamda tercüme önemli bir yer tuttu.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    İşte bu amaçla, Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olarak 1921'de yani daha Cumhuriyet inşa edilirken, ilan edilmemişken Telif ve Tercüme Heyeti kuruldu.

    Cephede vatan kurtarılırken yayınlarla, tercümelerle bir ‘millet’ kuruluyordu. Cumhuriyet döneminde tercüme, aydınların ihtiyaçlarındansa esasen üretime sevk edilecek bütün bir milletin dönüşümünde gerekli görüldü.

    İLK ÖRNEKLER

    Türk milletine yeni bir kültürel, bilimsel ve teknik repertuvar kazandırmak amacıyla heyet tarafından gerekli eserler hızla belirlenip tercüme edildi.

    Ziya Gökalp, Sâmih Rıfat, Yusuf Akçura, Abdülfeyyaz Tevfik ve Fuat Köprülü öncülüğünde yapılan tercümeler, Türk okuru Batı'ya hepten yaklaştırdı.

    Türk Dili Tetkik Cemiyeti'nin de kurulmasıyla doğrudan devlet eliyle olan çabalar demokratikleşti ve dili güçlendirme, Batılı eserleri Türkçe dillendirme ve en nihayetinde Türkçe özgün eserler üretme faaliyetleri hız kazandı. Cumhuriyet devriminin tercüme konusundaki atılımı Batılı eserlerin Türkçe'ye kazandırılmasının çok ötesine geçti.

    En nihayetinde, 1935'te Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nin (DTCF) kurulmasıyla Sümerce, Akadça, Sanskritçe, Çince ve Hititçe de Türk okurunun erişimine açıldı. Özetle, özellikle Cumhuriyet dönemi tercüme atılımıyla Türk insanı, coğrafyasının ve içinde yaşadığı çağın ufkunun berisine ve ötesine uzanabildi, kendine has bir ifade gücüne, dilsel yetkinliğe erişti.

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow