Müslümanlık rönesansını bekliyor
"Müslümanlık nerde? Bizden geçmiş insanlık bile!" (Mehmet Akif)
Paris'te tanınmış mizah dergisi Charlie Hebdo'ya yapılan saldırı, bütün dünyanın İslam ve terör kavramları üzerinde yeniden ve derinden düşünmesine yol açacak gibi görünüyor.
Aslında Paris saldırısının gerçekleşmesinden birkaç saat önce Yemen'de de bir katliam gerçekleşti. El Kaide tarafından yapıldığı söylenen bombalı saldırıda 50'ye yakın polis akademisi öğrencisi canını yitirdi. Ardından Nijerya'da, son bir yılda binlerce insanın ölümüne yol açan Boko Haram Örgütü'nün yeni saldırılarında yine çok sayıda insan öldü.
Bomba etkisi yaptı
Halkının çoğunluğu Müslüman olan ülkelerdeki ölümler, neredeyse bütün dünyada günlük, sıradan olaylar gibi karşılanıyor; kimse üzerinde durmuyor. Irak'ta, Suriye'de her gün yaşanan ve onlarca insanın öldüğü saldırılar ya da intihar eylemleri, artık gazetelerin ilk sayfalarında haber bile olmuyor.
Bu açıdan, Paris'te 12 kişinin canını yitirdiği saldırı, uzun zamandan beri İslam coğrafyasında yaşanan kanlı savaşların sadece Müslümanların birbirini boğazladığını değil, bütün dünyanın geleceğini tehdit edici boyutlara vardığını herkesin düşünmesini zorlayan bir bomba etkisi yaptı.
İslam coğrafyasında yaşanan bu kanlı boğazlaşmanın ve ülkelerin genel siyasetlerine egemen olmaya başlayan radikal dinci örgütlenmelerin bugün geldiği noktada, batılı ülkelerin sorumlulukları elbet gözardı edilemez. İran'da Musaddık darbesinden başlayıp Afganistan'a, oradan Irak ve Suriye'ye uzanan yanlışlar dizisi, bugün bütün Ortadoğu'da ve giderek Müslüman ülkelerin tamamında tepkisel, radikal, kontrolsüz hareketlerin oluşumuna ve istikrarsızlığa yol açtı. Şimdi bu istikrarsızlık sadece kendi bölgesini değil, Avrupa başta olmak üzere bütün dünyayı bir güvenlik boşluğuna itmeye çalışıyor.
Hollande: "Benzer saldırılar yaşanabilir"
Karanlık ve kanlı bir cangıl gibi
Bu noktada, batılı ülkelerin politikalarını gözden geçirmeleri doğaldır. Umulur ki, yeni politikalar yeni tepkileri doğuracak ve gerginliği "medeniyetler çatışması"na taşıyacak yeni yanlışlardan yola çıkmaz. Çünkü sorunlarımızın çözümü, farklı coğrafyalarda yaşıyor olsak da, evrenin kaynakları gittikçe tükenen ve kirlenen- bir küçük küresinde birlikte olduğumuzu unutmamaktan geçiyor; o nedenle daha adaletli ve eşitlikçi bir dünya hepimizin geleceğinin ortak güvencesidir.
Ancak, İslam coğrafyasındaki sorunların nedenini batılıların acımasız politikalarına bağlayıp, kendi yanlışlarımızı görmezden gelemeyeceğimiz gibi, çözümünü de yine onların sorumluluğuna terkedip içinde yaşadığımız vahim durumdan kurtulamayız. Bugün İslam coğrafyasının hali, Müslümanlığın doğuşundan bu yana yaşanan bütün zamanların en kötüsüdür; gelir dağılımı adaletsiz, her alanda eşitsiz, yolsuz, hukuksuz, bilgisiz, insanların rastgele birbirinin canına kıyacağı kadar acımasız, düşmanlığın ve özetle Kur'an'da red'edilen bütün kurum ve kavramların kol gezdiği karanlık ve kanlı bir cangıl gibidir.
Daha vahimi, bu tablonun oluşumunda -çıkarcı ve işbirlikçi politikalarıyla- büyük payı olan yöneticilerin aymazlığı ve duyarsızlığı, sözde kanaat önderi olan din/bilim adamlarının sadece dünyada yükselmesi kaçınılmaz İslam karşıtlığına karşı mazeret aramaktan öteye geçmeyen cesaretsiz, korkak ve yönetimlere teslim olmuş edilgen tavrıdır.
Saldırı anını yaşayan isim konuştu
Neredeyse "cahiliye" karanlığı
Böyle bir tablo, halklarının çoğunluğu Müslüman olan ülkeler için değil, tüm dünya için sürdürülmesi mümkün olmayan tehlikeli bir gidişin işaretidir. Bu tehlikeli gidişin sona ermesi umudu, sadece batı kamuoyunun sağduyulu politikalar üretmesine ve her şeye rağmen barışçı mesajlar vermesine bağlanamaz. Sorun, İslam coğrafyasının hala aydınlanma çağının bilgileri ile ve özgürlük, eşitlik, adalet gibi kavramlarla tanışamamış, bu kavramları yeterince içselleştirememiş olmasındadır. Sözde İslâm adına konuşanların söylemlerinin bütün hamasetine rağmen, Müslümanlar bugün Peygamber'in ve Kitab'ın va'dettiği aydınlığı değil, neredeyse İslam öncesi çağların "cahiliye" karanlığını yaşamaktadır.
O nedenle, tüm Müslüman ülkelerde kanaat önderleri, aydınlar şiddete, saldırganlığa ve zorbalığa karşı cesaretli çıkışlar yapmadan, kitlelerin teröre ve şiddetin her türüne karşı özgürlükleri savunarak meydanlara çıkması sağlanmadan bu karanlıktan çıkılamaz.
Yaşanan bütün bu acıların sona ermesi, Müslüman'ların içinde yaşadıkları kokuşmuşluğu din sanmasından kurtulmalarına, özgürlük, eşitlik ve adalet kavramlarıyla yeniden tanışıp barışmalarına ve -çok gecikmiş de olsa- "Aklın, ahlakın, bilimin ve insana saygının temelinde yükselen" kendi rönesanslarını gerçekleştirmelerine bağlıdır. Aksi halde, aydınlanmanın gerekliliğini yüzyıllar önce dünyaya duyurmaya çalışan Anadolu'lu büyük bilgin Hacı Bektaş Veli'nin söylediği gibi "Bilgiyle gidilmeyen yolun sonu karanlıktır."
*İzmir Milletvekili, eski Kültür ve Turizm Bakanı
Fransız polisi saldırganları kuşattı
SON DAKİKA
EN ÇOK OKUNANLAR
Karabük'te kartpostallık görüntü! Sarıçiçek Yaylası beyaza büründü
Ankara'da korkunç kaza! Önüne gelene çarptı
KABİNE TOPLANTISI GÜNDEM MADDELERİ | Kabine Toplantısı ne zaman, YARIN MI? Asgari ücret, Suriye’deki gelişmeler...
Kayak Merkezlerinde Yılbaşı Yoğunluğu
100 Binde 1 Görülüyor: Doktorlara Ameliyatta 'Mide' Şoku!