"İmralı için de yaparız, Oslo için de yaparız"
Başbakan Erdoğan, "Türkiye'nin istihbarat teşkilatı, şüphesiz ki burada kimlerle bu işin çözümü için eğer bir görüş alışverişinde bulunacaksa bunu yapar. Bu zaman zaman örgütün değişik ayakları olabilir, zaman zaman da bu tecrübeyi, deneyimi yaşamış ülkelerin ağırlıklı istihbarat teşkilatları olabilir" dedi.
Başbakan Erdoğan, NTV ve Star TV'den ortak yayınlanan "Başbakan Erdoğan ile Özel" adlı programda soruları yanıtladı.
Erdoğan, "Oslo görüşmeleri devam edebilir ya da İmralı'yla görüşülebilir yaklaşımı siyaseten ciddi bir risk anlamına da geliyor. Sorunun çözümü yolunda bu risk nasıl alınacak? Terör sorunun çözümünde muhatap kim olacak?" sorusu üzerine Erdoğan, şu anda kamuoyu araştırmalarında terör konusunun öncelikli sorun olarak öne çıktığını söyledi.
Siyasete soyunan ve bu alanda kararlı olanların, terör, ekonomi ve diğer tüm konuların siyaseten riskler taşıdığını gören kişiler olduğunu belirten Erdoğan, "Siyasette de bizler zaten bu riski alarak yola çıktık" diye konuştu.
"Riski göze almaları..."
Bu yola çıkanların riski göze almaları ve katlanmaları gerektiğini vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti: "Birçok enstrümanlar var ki burada bu enstrümanları bir risk olarak görecek ve buna katlanacaksınız. Burada farklı siyasi temsilciler olaya tehdit olarak bakıp, bizi eleştirebilirler veya bu şekilde bu sürece yaklaşabilirler. Veya geçmişte çok farklı kurumlar bu konuda 'sakın ha bu alana girmeyin. bu yanlış olur' demişlerdir. Ama bu şekilde yaklaşanlar kendileri aslında bu işi yapmışlardır.
Ve bizler bir başbakan olarak ben arkadaşlarımı daha önce Emre Taner döneminde de İmralı'ya gönderdim. Aynı şekilde Oslo'ya gönderdim. Daha sonra Hakan Bey döneminde de bu adımları İmralı'da da, Oslo'da da attık. Ve şu anda da bu bir enstrümandır elimizde, bunu gerekli gördüğümüz anda yaparız. İmralı için de yaparız, Oslo için de yaparız. Daha farklı bir zemin varsa bunu değerlendirmelerimizi yaptıktan sonra bu değerlendirmelerle birlikte bu alanlara gireriz. Ve bu konuda da bizim en önemli enstrümanımız Milli İstihbarat Teşkilatımızdır."
Bunun sadece Türkiye'ye ait bir konu olmadığını dünyada terörle mücadele eden bütün ülkelerin terör dışı atılması gereken bir adım varsa istihbarat teşkilatları aracılığıyla bu adımı attıklarını anlatan Başbakan Erdoğan, şu anda farklı istihbarat teşkilatlarının birbirleriyle iç içe girmelerinin, paylaşımda bulunmalarının bu sebepten kaynaklandığını belirtti.
Erdoğan, şöyle devam etti: "Şu anda da böyle bir sıkıntı ile iç içe olan Türkiye'nin istihbarat teşkilatı şüphesiz ki burada kimlerle bu işin çözümü için eğer bir görüş alışverişinde bulunacaksa bunu yapar. Bu zaman zaman örgütün değişik ayakları olabilir, zaman zaman da bu tecrübeyi, deneyimi yaşamış ülkelerin ağırlıklı istihbarat teşkilatları olabilir. Şu anda bizim de Milli İstihbarat Teşkilatımız bu noktada ne zaman, bunun tabii zamanlaması çok önemli, böyle bir adım atılması gerekirse bu adımı atabilir. Bu konuda bizim bir ön kabulümüz atmaması istikametinde yoktur. 'Taymingi' önemlidir ve bu adımı yeri geldiği zaman da atarız."
"MİT görüşmelerini, çok açık, net, samimi bir şekilde ortaya koymuştur"
Erdoğan, Oslo sürecinde neden masadan kalkıldığı sorusuna, "Bir samimiyetsizlik gördük. O nedenle kalktık" yanıtı verdiği hatırlatılarak, bu samimiyetsizliğin ne olduğunun sorulması üzerine, son seçimler öncesinde Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi ile ilgili adımlar attıklarını ve Habur sürecinin de bu kapsamda olduğunu söyledi.
"Halkımız Habur'u aslında diğer muhalefetin değerlendirdiği gibi değerlendirmedi. Değerlendirmediği içindir ki yüzde 50 bize oy verdi. Çünkü biz burada samimiydik. Attığımız adım samimiydi" diyen Erdoğan, Oslo ile ilgili sürecin de böyle olduğunu söyledi.
Erdoğan, şöyle konuştu: "Fakat Oslo ile ilgili süreçte samimiyetsiz davranma dediğim olay şuydu: Burada yapılan görüşmeler olmuştu ama bu görüşmelerin daha sonra belli medya
gruplarına servis edildiğini gördük. Burada eğer biz, istihbarat teşkilatımız özel görüşmeler yapıyorsa bu görüşmeleri 'belge' diye servis etmek en önemli yanlıştır. Bir belge olması için bunun altına tarafların altına imza koyması lazım. Burada bir imza var mı? Yok. Bu işin aslı nedir? Belli değil.
Sadece orada konuşulanları isteyen istediği şekilde bir yazıya dökebilir. Buna ilaveler yapabilir, eksik olarak ortaya koyabilir. Burada birçok başlıklar var ki bunlar eksik. Görüşülmemiş şeyler görüşülmüş diye verilmiş. Bunlar uygulamaya girecek diye de altında bir taahhüt yok. Bunların hepsinden benim bilgim var. Ama burada benim onadığım veya bizim ilgili birimlerimizin onadığı bir şey de söz konusu değil.
Eğer böyle bir onama yoksa bu bir belge niteliği kazanmaz. Bunu birileri ne yapmıştır? Almıştır, hemen değerlendirme sürecine girmiştir. Nedir? Yargı. Yargı bunu değerlendirme sürecine girmiştir. Nereden alarak? Medyadan alarak. Medya burada samimi davranmış mıdır? Medya da samimi davranmamıştır. Çünkü böyle bir sürecin içerisine medyanın bu şekilde atlaması, girmesi bu ülkenin geleceği için, terörle mücadelede bu ülkenin çıkarları için iyi olmamıştır. Bunu ben doğrusu çok çok yanlış buldum.
Bu böyle olmaması gerekirken medya bunu ne MİT'le ne hükümetle bir değerlendirme yoluna gitmemiştir. 'Buradan çok büyük prim toplarız' diye bu işin içinde kendisini bulmuş veya bu işin içerisine girmiştir. Bunlar dayanışma noktasında da desteklerini almamız gereken medya noktasında da iyi bir imtihan olmamıştır. Biz burada bu samimiyetsizliği, bu servisin yapılmasını doğru bulmadığımız için bu adımı bu şekilde attık. Yoksa MİT adayla ilgili görüşmelerini, Oslo ile ilgili bu noktadaki görüşmelerini çok açık, net, samimi bir şekilde ortaya koymuştur."
"Bugün de yaparım, yarın da yaparım"
Başbakan bir başka soruyu yanıtlarken de MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ı kendisinin göreve getirdiğini ve görüşmelere de kendisinin gönderdiğini belirterek, "O zaman beni hesaba çekin. Niçin kalkıp da siz müsteşarımı alıyorsunuz? Onun üzerinden hareket ediyorsunuz? Burada bir, dürüst davranılmasının gereğini istiyorum. İki, yargının buradaki seçtiği yöntemi doğru bulmadım. Ve bununla ilgili olarak da o anda atılan adımların öncelikleri itibariyle yanlış olduğunu gördüğüm için de bu çıkışımı o gün yaptım. Bugün de
yaparım, yarın da yaparım" diye konuştu.
"Terörle iç içe olanla neyi konuşacağız?"
Çözüm noktasında terör örgütüyle berabermiş gibi davrananların ve açıklama yapanların olduğunu belirten Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu: "Ne diyorlar? 'Silahlar sussun'. Silahın susması çözüm değil ki. Silah eğer eldeyse bir tahrik unsurudur, silahın bırakılması bir çözümdür. Eğer bölücü terör örgütü silahı bırakacaksa o zaman tabii ki bizler de iktidar olarak, hükümet olarak bu operasyonları minimize ederiz. Ama askerin de polisin de silahı
bırakması gibi bir şey söz konusu olamaz. O, onun bir enstrümanıdır. O, onun elindedir, onunla polistir, onunla askerdir. Niçin vardır?
Tüm insanımızın güvenliği için bu enstrümanları yanında taşımaktadır. Askerimiz de polisimiz de mücadeleyi buna göre yürütmektedir. Operasyon yapılacaksa operasyonu da orada yapmaktadır. Ama bunlar olmadığı zaman, bırakıldığı zaman zaten bu operasyonlara da gerek kalmayacaktır. Bizim çözüm için eğer İmralı'ya arkadaşlarımız gitmişse, Oslo'ya gitmişse bunlar çözüm için en kararlı şekilde atılmış adımlardır. Ama ne şahsım ne arkadaşlarımın kimseye, bu konuda millete ihanet içerecek bir istihbarat verilmemiştir. Ama terör örgütünün mensupları bunu vermişlerdir."
"Partinin 9 milletvekili teröristlerle kucaklaşıyor"
"Selahattin Demirtaş istese bu randevuyu verir misiniz?" sorusu üzerine Erdoğan, "O ayrı bir konu. Terörle kim iç içe, bu önemli. Yani terörle iç içe olanla neyi konuşacağız? Bir yurtdışı seyahatinden gelirken 'terör örgütüyle mücadele ama siyasi uzantılarıyla müzakere' dedim" diye konuştu.
Aynı noktada olup olmadığının sorulması üzerine Erdoğan, şöyle devam etti: "Aynı noktada nasıl olayım? Bakıyorsunuz bu partinin 9 milletvekili teröristlerle kucaklaşıyor, sarmaş dolaş öpüşüyorlar, yanak yanağa. Bir taraftan da bizimle görüşme... Nasıl olacak da ben teröristle yanak yanağa olan, onunla sarmaş dolaş olan bir eş başkanla konuşacağım? Ben bununla konuştuğum zaman bu ülkedeki şehit anneleri, bu ağlayan analar, bir başbakan olarak beni onlarla böyle masada gördüğü zaman onlar ne der? Kusura bakmayın, bir tane şehit annesinin gözyaşını bunların hiçbirine değişemem.
Eğer bunlar bu konuda samimi olsaydılar, dürüst olsaydılar biz bunlarla oturur hakikaten bu konuları müzakere ederdik. Ancak ben CHP Genel Başkanı bu konuda samimiyse, dürüstse, üç ayı aşkın bir zaman oldu. Geldiler genel merkezimizde görüştük. Yanımda üç arkadaş, kendi yanında üç arkadaşı. Dedim, 'Hadi verelim talimatı, bırakın siz diğerlerini. Biz ikimiz bu işte eğer çözüm üretebiliyorsak beraber üretelim ondan sonra eğer yasa çıkarılacaksa yasa çıkaralım. Yürütme olarak yapmamız gereken burada ilginç şeyler çıkarsa bunları yapalım."
"Parti kapatılmasına karşıyım"
BDP'nin kapatılmasına yönelik tartışmaların anımsatılması üzerine Erdoğan, "Ben parti kapatılmasına karşıyım. O çok açık ve net" yanıtını verdi. Erdoğan, şöyle devam etti: "Partilerin kapatılması artık anayasamızdan çıkarılsın diye biz mücadele ederken ne CHP ne MHP ne BDP, hiçbirisi bizim yanımızda yer almadılar. Bizim içimizden de maalesef üç-dört kişi gitti onların yanında yer aldı ve biz 330'u yakalayamadık. 330'u yakalayabilseydik zaten bugün partilerin kapatılması da tarih olacaktı. Şu anda zaten bizim tezimiz de şudur, biz partilerin kesinlikle kapatılmasına karşıyız suç işleyen kimse bedelini o ödesin diyoruz."
"Habur'u provoke ettiler"
Birer yıl arayla üç seçimin olduğu belirtilerek, "Seçim dönemlerinde radikal icraat yapılmaz çünkü radikal her adım seçmenleri kaçırır. Önümüzde seçimler varken kamuoyunu kısa vadede değil de çözümler üç sene sonrasına ertelenmeli gibi bir beklentiye sokmak daha doğru değil mi?" sorusuna Erdoğan, kendisinin popülizmi reddeden bir siyasetçi olduğunu vurguladı.
Erdoğan, şunları kaydetti: "Mesela Habur olayında arkadaşlarımızla değerlendirmeyi yaptık ve dedik ki 'eğer biz dağı bununla çökerteceksek bu adımı atalım'. Orada bölücü terör örgütünün uzantısı olan siyasi parti dürüst davransaydı, oraya taraftarlarını, yandaşlarını dökmeseydi Habur çok daha olumlu bir istikamette gelişebilirdi. Ama onlar provoke ettiler. Provoke ettikleri için, onlar çok şey bekliyorlardı, o beklediklerini alamadıkları gibi biz yine partimizin oylarını artırarak devam ettirdik. Çünkü halkımız, milletimiz bizim samimiyetimizi gördü. Burada da biz milletimizin, ülkemizin menfaati olan neyse bu adımı atarız. Orada popülist bir yaklaşımı asla düşünmeyiz."
"Kılıçdaroğlu'na dava açacağım"
Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun gündeme getirdiği Wikileaks iddiasıyla ilgili olarak, "Bunların hepsi palavra. Ben, sayın Kılıçdaroğlu'ndan tazminat almaktan bıktım ama o tazminat ödemekten bıkmadı. Bu da yargıya gidecek çünkü kullandığı bir ifade var 'hain'. Bakın bir anamuhalefetin genel başkanı veya bir siyasetçi bu ülkenin başbakanına 'hain' diyemez ve bu ülkenin başbakanlığına gelmiş olan bir insan kalkıp da bu ülkenin malını, mülkünü şusunu busunu bu tür basit şeyler karşılığında asla satamaz" diye konuştu. Erdoğan, kurmaylarına, bu konuyla ilgili olarak gerekli davanın açılması için talimat verdiğini açıkladı.
"Almanya, Fransa istemiyor"
Terör sorununun çözülmesini istemeyen ülkeler bulunduğunu, birinci derecede Batılı ülkelerin bu sorunun çözümünü istemediklerini belirten Erdoğan, "Almanya istemiyor, Fransa istemiyor. Bize yardımcı olmuyorlar bu konuda. Tam aksine ülkelerinde terörist başlarına cirit attırıyorlar" dedi.
Başbakan Erdoğan, Avrupa'nın en gelişmiş ülkelerinin teröre destek verdiğine işaret ederek, şöyle devam etti: "İskandinav ülkeleri bu işe tam manasıyla yataklık yapıyor. Onlara, bunu yüzlerine söylediğim için çok açık, net burada da söylüyorum. Hani 'suçluların iadesi nerede?' diyoruz. Bir taraftan Avrupa Birliği'nde diyeceksiniz ki 'PKK, bir terör örgütüdür', ondan sonra bunların bütün temsilcileri ülkelerinizde elini, kolunu sallayarak dolaşacak. Bir belediyenin müsaadesiyle çadırını kuracak, bölücü başı orada duracak. Orada para toplayacaklar, milyonlarca avro buradan terörizme kaynak oluşturacak. Bunlar sizde var, insan kaçakçılığı yapıyorlar bunlar siz de var, esrar, eroin kaçakçılığı var. Bunlara göz yumuyorsunuz. Bunları maalesef görüyoruz, bunu kendilerine sürekli söylememize rağmen ne yazık ki netice de alamıyoruz. Bunun neticesini aldıracak bir uluslararası kurum da yok."
Tutuklu mahkumlar için de özel odalar
Balyoz Planı davası kararının ardından sanık ailelerinden bazılarının bayıldığının, ertesi gün babalıktan, kocalıktan men olaylarının yaşandığının anımsatılması üzerine Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu: "Burada da babalıktan, kocalıktan men falan söz konusu değil. Burada herkes normal olarak görüşme şeyi neyse, aynı şekilde buradaki ziyaretlerini yapacaktır. Hatta, ben size yeni bir şey söyleyeceğim. Belki bunu magazin olarak değerlendireceksiniz. Nasip olursa, bu yeni dönemde, Pazar günü açıklayacağım şeylerden bir tanesi budur, o da şu; içerideki mahkumlarla ilgili olarak, belki buna tutukluyu da katacağız.
Görüşmelerde belli sürelerde eşler birbirleriyle, diyelim ki 24 saat, cezaevi dışında belli yerlerde hazırlanmış odalarda görüşebilecekler. Türkiye'de böyle bir uygulama yok, ilk defa bu uygulamayı biz başlatacağız. Yani eşiyle bir araya gelme imkanını vereceğiz ki aile görüşmesi olarak böyle bir adımı atacağız. Bu ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum olanlar için bile geçerli olabilecek, yeter ki o süre içinde onlar, oradaki şartlara uygun hareket etmiş olsun. Oradaki ağlama vesaire bunların hepsi anlık, oradaki verilen kararın neticesindeki tablolardır, doğaldır, duyguların dışa vurulmasıdır. Bunu o şekilde değerlendiriyorum."
"27 Nisan muhtıra değil"
Bir soru üzerine Başbakan Erdoğan, TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu'nun sadece bir yol gösterici olduğunu söyledi. "Sizi davet etmediler mi? Siz de çok çektiniz" diye sorulması üzerine Erdoğan, "Hayır. Sizin sözleriniz üzerine belki bizi de çağırırlar. Sayılar
fazla, süreyi belki uzatmak isteyecekler, o zaman çağırırlar" dedi. Başbakan Erdoğan, Genelkurmay Başkanlığı'nın 27 Nisan'daki bildirisini hangi çerçevede gördüğünün sorulması üzerine de "27 Nisan bana göre, onu ben bir muhtıra olarak değerlendirmeyi düşünmüyorum. O kadar güçlü bulmuyorum. Çünkü, o muhtıranın hiçbir fiili yanı yok, yaptırımı yok. Eğer muhtıra ise bunun fiili yaptırımı olması lazım, fiili tezahürünün olması lazım. Sadece bir açıklama yapmışlardır, bir bildiri okumuşlardır ama ertesi gün hükümet anında sabahleyin gerekli olan değerlendirmeyi yapmış, asıl muhtırasını hükümet vermiştir" değerlendirmesinde bulundu.
SON DAKİKA
EN ÇOK OKUNANLAR
Meteoroloji'den SON DAKİKA Uyarısı! Kar İstanbul’un Kapısında: Meteorolojiden Kar ve Fırtına Uyarısı
Papa'dan önce defineciler geldi: İznik'te kaçak kazı yaparken yakalandılar
Narin cinayetine 'farklı' bakış! Kilidi çözecek sorular soruldu: Tek bir ismi işaret etti
KAHROLDUK! Balıkesir’de Mühimmat Fabrikasında Feci Patlama: 11 İşçi Hayatını Kaybetti
SON DAKİKA | Ümraniye'de Bir Dairede Patlama Meydana Geldi: Evin Duvarları Yıkıldı