Harvard’dan köy okullarına: Çalıkuşu Mine
Memur bir ailenin çocuğu olarak büyüyen ve önce Robert Kolej’i, ardından Boğaziçi Üniversitesi’ni bitirip Harvard’da yüksek lisans yapan Mine Ekinci, köy okullarının ‘çalıkuşu’ oldu. Köy okulları öğretmenleriyle el ele verip KODA’yı (Köy Okulları Değişim Ağı) kuran Mine, 5 yılda 4500 öğretmen, 2 bin öğretmen adayı, 40 bin çocuk ve 600 anne-babaya ulaştı.
Yalova’da bir köyde büyüyen, başarılı bir öğrenci olduğu için hep özel okullarda burslu olarak okuyan Mine Ekinci, çocukluğundan itibaren sosyal adaletsizliği dert edinmiş. Burslu girdiği Robert Kolej ile Boğaziçi Üniversitesi’ni bitirdikten sonra Harvard Üniversitesi’nde yüksek lisans yapan Ekinci, ‘kariyeri’ne köy okullarına dokunarak devam etmeye karar vermiş. Eğitimdeki fırsat eşitsizliğini ortadan kaldırmak için de KODA’yı (Köy Okulları Değişim Ağı) kurmuş.
Koda ile Muş’tan Aydın’a kadar yüzlerce köy okulundaki öğretmenlerle bağlantı kuran Ekinci, ihtiyaçlara yönelik eğitimler organize ediyor, Milli Eğitim Bakanlığı ile birlikte köy öğretmenlerine destek kitapları hazırlıyor, eğitim fakültelerindeki Öğretmen adaylarına yönelik çalışmalar yapıyor.
ÇOCUKLUĞU KÖYDE GEÇTİ
Mine Ekinci’nin hikâyesi 99 depreminden sonra ailece babaannesinin köyüne taşınmalarıyla başlamış: “Çocukluğum Yalova’da babaannemin köyünde ve Adapazarı’ndaki annemin köyünde geçti. Bizim köylerimiz çok güzeldi, yemyeşil, altyapıların tam olduğu yerlerdi, bu yüzden benim kafamda çok güzel bir köy algısı vardı. Ben parlak bir öğrenci olduğum için hep özel okullarda burslu okudum. Küçük yaştan beri topluma ve adalet konusuna dair bir şeyler yapmak istiyordum. Yatılı olarak Robert Kolej’inde okudum. Sivil toplumla da o yaşlarda tanıştım. Hafta sonları Yalova’da kent meclisi gibi yerlerde çalışırdım. TEMA ve TEGV’le tanıştım. Robert Kolej’inden sonra Boğaziçi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’ne girdim. Okula ilk girdiğim yıl kaydımı dondurdum.
GÜNEY AMERİKA’DA BELGESEL
O yıl AB’nin bir projesiyle Fransa’ya gittim ve engellilere bakım veren bir projede çalıştım. Üniversitede okurken geçimimi sağlamak için yoğun olarak özel ders verdim. Üniversite bittiğinde çocuk eğitiminin toplumun değişiminde ne kadar önemli olduğunu ve bu konu üzerine çalışmak istediğimi biliyordum. Üniversiteyi bitirdikten sonra bir süre Güney Amerika’da belgesel çekimine gittim, daha sonra bir okulda çalışmaya başladım.”
YÜKSEK LİSANS TEZİ KODA’YI GETİRDİ
YÜKSEK lisans tezini tamamladıktan sonra tanıştığı öğretmenlerle KODA’nın tohumlarını atan Ekinci, ilk olarak öğretmenlere destek olabilecek projeler oluşturmaya başlamış. İlk 5-6 ay köy okulu öğretmenlerine ziyaretler yapıp evlerinde kalıp neler yapılabileceğini düşünmüş: “Urfa, Çanakkale, Muş, Aydın’ın da aralarında bulunduğu 17 farklı şehirde bir araya gelen öğretmen topluluklarımız var. Bu topluluklarda öğretmenler ayda bir buluşup hem birbirlerini destekliyorlar hem de ihtiyaç duydukları eğitimleri bize iletiyorlar. Biz de onlara bu eğitimleri sağlıyoruz. MEB ile bir protokolümüz var, bu kapsamda köy okullarına gidecek öğretmenlere eğitimler yapıyoruz. MEB ve Sabancı Vakfı ile birlikte iki kitap çıkarttık. Biri ‘Köy Öğretmeninin Baş Ucu Kitabı’, diğeri ise öğrenciler için bir etkinlik kitabı. Bunlar EBA’da bulunuyor şimdiye kadar 25 bin öğretmen bu kitaplardan faydalandı. Mentorluk programı yürütüyoruz.”
HARVARD’DA YÜKSEK LİSANS
ÜNİVERSİTEDEN sonra Harvard Üniversitesi’nden yüksek lisans kabulü alan Ekinci, akademik olarak köy okulları üzerine bir çalışma yapmayı hedeflemiş. Ekinci, bu fikri oluşturan süreci şöyle anlatıyor: “Ailelerle eğitimcilerin bir arada olduğu, doğanın içerisinde bir eğitim modeli olması gerektiğine inanıyordum. Köy okulları neden kapatılıyor, neden öğretmenler kadrolu olmuyor? Köy okulları toplumsal adaletin çok temelinde bir yerde duruyor. Kırdan kente göç bugün Türkiye’de sorun olarak gördüğümüz pek çok meselenin en temelinde yer alıyor. Suç oranlarından tutun da işsizliğe, ekolojik problemlere kadar... Köylerde eğitimin eksikliği de zaten pek çok sorunların ana unsuru. İnsanlar bulundukları yerde eğitim alabilseler ve çalışabilseler tüm tablo değişebilir.”
ÖĞRETMENLERLE TEMAS
Yüksek lisansta akademik olarak bu konuyu çalışırken pek çok öğretmenle mülakatlar gerçekleştiren Ekinci, “Örneğin iki farklı öğretmenle konuşuyorum. İkisi de Muş’ta. Birisi nasıl hızlıca buradan kurtulabilirim diye bakıyor. Diğeri ise köydeki tüm kadınlara okuma yazma öğretiyor, okulu güzelleştiriyor, çocukların aileleriyle iletişim kuruyor... Orada köy okullarında öğretmen faktörünün ne kadar önemli olduğunu anladım” diyor.
İHTİYACI DEĞİL FAZLA OLANI YOLLUYORLAR
Mine Ekinci, köy okullarının çok popüler bir mesele olduğunu ama hep ‘yardım yapılacak yer’ algısı bulunduğunu söylüyor: “Şimdiye kadar yüzlerce köy okulu gezmişimdir. Okulların bir köşesinde hiç açılmayan ansiklopediler bekliyor. İnsanlar ihtiyaca göre değil evlerindeki fazla şeyleri yolluyorlar. Örneğin köye bir sürü ayakkabı gönderilmiş ama çocukların ayak numaralarına uymayan numaralar. Bir de bu yardımlar o anda ihtiyaçları karşılasa bile sistemi temel olarak dönüştürmüyor.”
YER SOFRASINDAN LÜKS DAVETE
“Robert’te okurken sosyoekonomik farklılıklar beni çok etkiledi. Okulda çok zengin ailelerin çocukları vardı. Burslu olan daha alt ekonomik sınıflardan öğrenciler de vardı. Örneğin bizler İngilizce bilmiyorduk ama gelir düzeyi yüksek ailelerden gelen çocukların tümü İngilizce biliyordu. KODA için çalışırken, bir gece Urfa’da yoksul bir köyde yer sofrasında Yemek yerken, ertesi gün kendimi projelere fon bulmak amaçlı çok lüks bir etkinlikte bulabiliyorum. Duygusal olarak zor bir şey ama ben artık ‘arada’ olma halinin benim görevim olmasını kabullendim.”