Gezi ile 17 Aralık operasyonu arasında parelellik var mı?
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, "Hazirandaki olaylarla bu son olayları birbirine paralel olarak görmüyorum, birbirinden ayrı meseleler bunlar doğrusu" dedi.
Gül, Habertürk televizyonunda "Basın Kulübü" adlı programa konuk oldu.
Herkesin yeni yılını kutlayan ve 2014'ün iyilikler getirmesini dileyen Gül, 2013'e ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Cumhurbaşkanı Gül, "İki şeye dikkat çektiniz, Gezi olayları ve 17 Aralık'ta başlayan süreç. İkisi arasında sizce bir paralellik var mı? Kürt sorununu konuşurken, 'Türkiye'nin en büyük sorunuydu ve konuşarak çözülme eğiliminde' dediniz. Önümüzde sorun olarak duran ve sizin tavrınızın daha sık beklendiği bu dönemde çözümsüzlük gibi görünen şeyin nedeni nedir?" sorusunu yanıtlarken, çözümsüzlük gibi bir şey görmediğini, her şeyin çözülebileceğine inandığını söyledi.
Gül, Türkiye'nin AB ile tam üyelik müzakerelerine başlamış, kurumları belli, 10 yıl önceki demokratik hukuk standartlarından çok daha yukarıda bir ülke olduğunu dile getirdi. 10 yıl öncesine göre çok daha şeffaf olan Türkiye'de herkes istediğini söylediğini, konuştuğunu anlatan Gül, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Tabii ki sıkıntılar muhakkak var. Ben, bunları söylerken pembe bir manzara çizme gayreti içerisinde değilim. Sıkıntılar, noksanlıklar, bütün bunlar var ama 10 yıl önce ile mukayese ettiğimde bunları söylüyorum. Dolasıyla Türkiye'nin çözülemeyecek meselesi olmadığı kanaatindeyim. Hazirandaki olaylarla
bu son olayları birbirine paralel olarak görmüyorum, birbirinden ayrı meseleler bunlar doğrusu. Diğer yandan da Kürt meselesinin konuşularak konuşularak çözülmesi, muhakkak ki bunun çözülmesi, Türkiye'nin birliğini ve bütünlüğünü zedelemeyecek şekilde olması, bu demokratik standartların yükseltilmesi ile olacak bir şeydir. Herkesin farklılıklarını kabul etmek, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkesin eşit olduğunu, Türkiye'nin gerçekleri vardır, bunları tanımak. Dün korktuğumuz şeyleri, bugün rahatlıkla konuşuyoruz. Hatta öyle var ki bugün konuştuklarımızı 10 sene, 20 sene önce konuştuğu için hapse girip de 10-20 sene hapiste yatan insanlar var. Bugün bunları rahatlıkla konuşuyoruz. Bu açıdan
ben, bu problemlerin hepsinin çözüleceğine inanıyorum."
"Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkesi çok daha önemlidir"
Gül, Anayasa Mahkemesinin 5 milletvekili hakkındaki ihlal kararına ilişkin bir soru üzerine, demokratik hukuk devletinde kuvvetler aykırılığı prensibinin bulunduğunu ama yasama, yürütme ve yargının bir ahenk içerisinde olması gerektiğini vurguladı.
Yasama, yürütme ve yargının kendi saygınlığını birinci derecede koruma sorumluluğu içinde olduğunu anlatan Gül, yasama ve yürütme ile ilgili hesap verebilirliğin yerinin seçimler olduğunu, seçim günü geldiğinde eğer işlerini iyi yapmazlarsa değiştirilebildiklerini ifade etti.
Yargının bu anlamda biraz daha farklı olduğunu dile getiren Gül, şunları söyledi: "Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkesi çok daha önemlidir. Onun için yargı önce kendi kurumları olarak kendi saygınlık ve tarafsızlıklarına hiç halel düşürmeyecek şekilde hareket etmeleri gerekir. Önce bunun altını çizmek
isterim. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi'nin son kararlarını çok memnuniyet verici olarak görüyorum. Geçenlerde de açıkladım. En çok memnun olduğum şey, bu kararların oy birliği ile alınması.
Bir zamanların Anayasa Mahkemesindeki herkesin farklı görüş, siyasi tandansına göre kararlar aldığını dönemleri hatırlarsanız, bugün benim de atadığım üyeler başta olmak üzere hepsinin oy birliği ile böyle bir kararı olmaları, Türkiye'de evrensel hukukun göz önüne alındığını gösteren bir Anayasa Mahkemesi olduğunu göstermektedir.
O bakımdan gerek bugünkü gerek daha önceki kararları ben memnuniyetle karşıladım. Bunlar daha da önce olabilirdi, açık söyleyeyim. Bu anlamda bu, iyi bir gelişme ama unutmayın ki bu, son mekanizmadan bir önceki mekanizmadır. Son mekanizma, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ama bundan önce yüksek yargı var, mahkemeler var, temyizler var.
Bunların doğrusu çok iyi çalışması gerekir ve bu mahkemelerin hepsi de çalışırken kesinlikle objektif, anayasa, kanunlar ve şüphesiz ki uluslararası hukuku tanıdığımıza göre Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatları ve kendilerinin temiz vicdanları, buna göre hareket etmeleri gerekir. Bunun dışında herhangi bir motivasyon, bunun dışında herhangi bir gerekçe, bunun dışında herhangi bir bağlantı ile ideolojik olabilir, dini olabilir, başka türlü siyasi olabilir, bunlardan kendilerini mahfuz tutmaları lazım, varsa bunlar ama kararlarını verirken demin söylediğim kriterler içinde karar verdikleri takdirde Türkiye'yi çok yüceltirler ve insanların yargıya olan güveni sağlamlaşır. Bugün maalesef birçok sorunları görüyoruz, değişik.
Gerek askerlerin yargılandığı mahkemelerle ilgili olsun, davalarla ilgili olsun, gerek son iddialar, yolsuzluk davaları ile ilgili olsun gerekse siyasi bu tip davalarla ilgili olsun. Onun için kesinlikle su götürmez şekilde objektifliğini kaybetmeyecek kurum yargı kurumudur. Bunun altını özellikle çizmek isterim."
"Mekanizma çalışıyor"
Cumhurbaşkanı Gül, "Şu anda iki vesayet tartışması var. Bazı yargı mensupları yürütmenin kendi üzerlerinde baskı uyguladığını söylüyorlar. Hükümet kanadından da yargının, polisteki, emniyetteki ortak bir yapının seçilmiş hükümete, milli irade üzerine vesayet uygulamak istediği, darbe yapmak istediği söyleniyor. Bu, bir polemiğin ötesinde bir devlet krizi olarak yorumlanıyor. Böyle bir devlet krizi var mı yoksa bunlar halledilebilecek konular mı?" sorusu üzerine, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Çok daha önemli olan, benim söylediğim, yargıyla ilgili genel koyduğum ilke. Onu unutmayalım. Eğer orada bir yanlışlıklar olursa, bugün o olur, yarın o olur. Bugüne geldiğimizde şunu söylemek isterim, önce biz başkanlık sisteminde değiliz biliyorsunuz, parlamenter sistemdeyiz. Parlamenter sistemde, işlerin nasıl yürüdüğü ortadadır. Cumhurbaşkanı olarak benim sorumluluğum da gayet açıktır.
Bu çerçeve içerisinde ben gerek bugünkü yaşanan meseleler olur gerek başka sıcak konular ortaya çıktığında, şüphesiz ki üzerime düşeni bütün gücümle yapıyorum, bunun bilinmesini isterim. Benim çalışmalarımın hepsi aleni, açık değil ki. Benim görüşmelerim, hükümet ile TBMM Başkanı ile mahkeme başkanlarıyla bir araya geldiğimde, bazen hepsini burada toplayıp, Cumhurbaşkanı olduğum yıldan itibaren bunu yapıyorum, bütün bunları konuşuyoruz. Devlet organlarının ahenkli bir şekilde çalışması için ben, yetkim çerçevesinde gerekli dikkatleri çekiyorum, gerekli tavsiyeleri, çalışmaları yapıyorum. Sağolsun bütün kurumlar da bunlara önem veriyorlar.
Onun ötesinde idare yani yürütme bir yanlış yapabilir. Demin söylediğiniz gibi, yönetmelik diyorsunuz değil mi? Onu söylediniz. Bunu doğru düşünerek yapabilir ama bu Anayasa'ya ve kanuna aykırıysa bunu test eden bir mekanizma var. Nitekim o gün Barolar Birliği müracaat etti Danıştay'a. Danıştay, bunun yasalara, Anayasa'ya uygun olup olmadığına karar vermekle ilgili bir yüksek mahkeme. Bu, çalıştı gördünüz. Hatta basın mensuplarının emniyete giriş çıkışıyla ilgili de yürütme bir karar verdi, o da Danıştay'a gitti. Baktılar, kararını verdi bu konuda. Dolayısıyla mekanizma çalışıyor."
HSYK açıklamasına tepki
"Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu, (HSYK) bütün hakimlerin ve savcıların sicilini veren bir kurum, bir mahkeme değil" diyen Gül, "Bu anlamda ben, onların açıklamalarını doğru bulmadım. Çünkü yüksek mahkeme verecek kararı. Mahkemenin kararını gölgelememek lazım. Mahkemenin önüne gitmiş bir konu. Hakimler, karar verecekler. Bu tip çekişmeler, bunları çok açık bir şekilde dillendirmeler, bunlar iyi şeyler değil tabii. Bu konuda herkesin, anayasal kurumlardır bütün bunlar, anayasal kurumlar olarak görevleri neyse, onu bilmesi gerekir. Bu çerçeve içerisinde dikkatli bir şekilde hareket etmesi gerekir" değerlendirmesinde bulundu.
"Kurallara dikkat etmekte hepimizin ilkeli olması gerekir, bugün de dün de yarın da"
Hukukun üstünlüğünün demokrasinin temel ilkelerinden biri olduğuna, hukukun karşısında herkesin eşit konumda bulunduğuna vurgu yapan Cumhurbaşkanı Gül, sözlerini şöyle sürdürdü: "Mahkemelerin bağımsız ve tarafsız bir şekilde karar vermelerini temin etmek de herkesin görevidir. Bu anlamda, Sayın Meclis Başkanının söylediği çok önemli tabii, Anayasanın 138'nci maddesi şaka değil. Bu, bir yönetmelik değil, anayasa maddesi. Okuduğunuzda gayet açık bir şekilde, adeta sanki yok gibi.
Yine Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun gerek 112'nci gerek 122'nci maddeleri, bildiğim kadarıyla, 'adil yargılama' ve 'soruşturmanın gizliliği' esası... Bunlar da hiç yokmuş gibi hareket ediliyor. Savcılar bir şey iddia edebilirler, çünkü varsa bir yanlış, bir suç önce savcılara gider, onlar iddia edebilirler. Eskiden 'müdde-i umumi' deniyordu yani iddia makamı, iddia edenler. Ama hakim değil onlar. Hakimler karar verecekler, bir şey doğru mu yanlış mı? Bütün bu konularda eğer herkes kurallara dikkat ederse, o zaman bu sorunlardan kurtuluruz. Kurallara dikkat etmekte de hepimizin ilkeli olması gerekir. Bugün de dün de yarın da. Hangi olayla ilgili olursa olsun eğer prensip ve ilkelere riayet edilirse."
"Peşinen de kimseyi başından suçlayamazsınız"
Hükümete yakın kişilerin, "Bu savcılar bağımsız hareket etmiyorlar, bu savcılar başka yere bağımlı hareket ediyor" değerlendirmesinde bulunduğu ve "Paralel devlet" yapısından bahsettiği anımsatılarak, "Böyle bir paralel devlet var mı?" diye sorulması üzerine Gül, şunları söyledi:
"Bir devlet içerisinde ayrı bir devlet olamaz. Devlet içerisinde ayrı yapılanmalar da asla olamaz. Devletin kurumlarında, eğer şartları yerine getiriyorsa o ülkenin vatandaşı olan herkes çalışabilir. Bu silahlı kuvvetler, yargı olabilir, devletin diğer organları olabilir. Ama onlar anayasa, kanunlar, kurumların kendi kurallarına kesinlikle riayet edecek, bir. İkincisi, kurumları içerisinde hiyerarşiye dikkat edecek. Herhangi ayrı bir dayanışma söz konusu olmayacak ve kesinlikle bu hiyerarşi, anayasa ve kanunlar çerçevesinde emir alabilirler. Bunu dışında, kurumun dışında başka bir yerden talimat, başka bir yere kurumun meselelerini taşıma gibi bir şey asla söz konusu olamaz. Bununla ilgili tabii ki iddialar araştırılır, varsa ortaya çıkartılır ve kesinlikle de müsaade edilmez.
Tabii ki sivil toplum örgütleri olacaktır. Değişik fikirler, siyasi partilerden farklı fikirler... Bütün buralarda da nasıl ekonomik konularda şeffaflık önemliyse, bu tip konularda da şeffaflık tabii ki çok önemlidir. Bu
açıdan, hele hakimler, yargı içerisinde böyle bir şey varsa asla tahammül edilemez. Bunu söyleyeyim. Ama peşinen de kimseyi başından suçlayamazsınız. Ama, bu tip iddialar ciddiyse bunlar araştırılır ve sonunda gereği muhakkak ki yapılır."
"İyi niyetle karşılarım, hepsine dikkat ederim"
"Daha önce pek rastlanmayan bir şey oldu, kurumlar arası, kuvvetler arası sorun haline dönüştüğü zaman, size gelmeye başladılar. Gelmeyenler de medyadan size çağrılar yöneltmeye başladı, 'Cumhurbaşkanı bu işe müdahil olsun' diye. Nasıl karşılıyorsunuz bu çağrıları?" sorusuna karşılık Gül, bu tür çağrıları iyi niyetli karşıladığını, hepsine dikkat ettiğini ve önem verdiğini belirtti.
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'nun dün Çankaya Köşkü'ne gelerek görüşlerini anlattığını dile getiren Gül, "Çalışmalarınızı yapın, gönderin, ben de inceleteyim" dediğini aktardı.
Cumhurbaşkanı devreye girmeli mi?
Son yaşanan olaylarla ilgili olarak "Cumhurbaşkanı devreye girmeli, adım atmalı" şeklinde değerlendirmeler olduğunun hatırlatılması üzerine Gül, "Deminde dedim Türkiye'de parlamenter sistem var, başkanlık sistemi yok. Bir zamanlar Cumhurbaşkanlarının parlamenter sistemin, ilkelerini aşan tavırları
olduğunda, Türkiye'de nelerin yaşandığını sizler bilirsiniz. Dolayısıyla benden yaptıklarımdan daha fazlasını bekleyenler aslında farklı bir sistemi tercih edebilirler yani başkanlık sistemini tercih edebilirler" dedi.
"Hükümetin karşısına başka bir grubu koymam"
"Son yaşanan kriz, kurumlar arası ahenk krizi değil ki. Şu anda yaşadığımız hükümetle bir cemaatin arasında yaşanan bir kavga. Bunun devlete yansımaları var ama başbakan konuştuğu zaman savcılardan çok başka bir yere konuşuyor, biz bunu böyle görüyoruz. Şimdi sizin burada kurumlar arasındaki uyumu korumuş olmanız pekala sorunları çözemeyebilir" denmesi üzerine ise Cumhurbaşkanı Gül, "Hükümetin karşısına ben ancak muhalefeti koyarım. Ya hükümet vardır ya karşısında muhalefet vardır. Anamuhalefetiyle, diğer muhalefetiyle, muhalefet vardır" değerlendirmesini yaptı.
"Hükümetin karşısına ben herhangi başka bir grubu koymam. Böyle bir denge asla kurmam, onu söyleyeyim" ifadesini kullanan Gül, sözlerini şöyle sürdürdü: "Şimdi, bu olabilir mi benim söylediğim. Bunun ismini siz nasıl söylerseniz söyleyin, sivil toplum örgütleri şeklinde, daha geniş olarak düşünürsek, bunların çeşitli gücü olur, kimisinin farklı güçleri olabilir, eğer sınırlarını aşan, demin söylediğim çerçeve içerisinde, anayasa, kanunlar, kurumların kendi kurallarını aşan, devletin çalışma sistemini tanımayıp da başka bir dayanışma içerisine giren her hangi bir faaliyet olursa, tabii ki nihayette hükümetin görevi bunları ortaya çıkarmaktır. Ama bunlar bir hukuk düzeni içerisinde olur. Bütün bunlar da nihayetinde bir hukuk düzeni içerisinde olur. Burada Cumhurbaşkanı olarak ne yapabilirim ben. Dolasıyla birazcık afaki kimsenin konuşmaması gerekir, ben ancak yeri geldiğinde herkesin bazen de aleni olarak dikkatini çekerim. Söyleyeceğim şey de nedir? Bu işte. Şimdi de yaptığım gibi bu prensibe, bu ilkeyi koyarım."
Yolsuzluk iddiaları
Cumhurbaşkanı Gül, "Yolsuzluklar konusu her dönemde ortaya atılıyor... Şu anda yaşanan olayı siz nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusunu yanıtlarken de "Yolsuzlukla mücadele ve yolsuzluğa hiç bir şekilde müsamaha tanınmaması kesinlikle olması lazım" dedi.
Gül, şunları kaydetti: "Herhangi bir şekilde bir yolsuzluk iddiası söz konusu olursa, gayet açık bir şekilde muhakkak üstüne gitmek ve vicdanları tatmin edecek bir süreci muhakkak işletip ve neyse gerçekte yolsuzluk varsa, onu ortaya çıkarmak yoksa olmadığı konusunda ikna etmek gerekir. Bu konuda ben doğrusu şuna çok inanıyorum; bu konuda prensipler, kurallar çok önemlidir. Yani demokrasi nedir, kuralları
koyan bir nizamdır. Yolsuzlukların önlenebilmesi için de kuralların çok iyi şekilde konması gerekir ki yolsuzluklar önlenebilsin.
Yoksa kurallar yeteri kadar iyi değilse, herkesi yolsuzluk yapmaya azmettirir ortam. Yani açık söyleyeyim; ne dindarlık, ne vatan severlik, ne solculuk, ne marksizim, ne şu ne bu... Bunlar eğer, kurallar açıkça ortada değilse yolsuzlukları önleyemez. Herkes bir şekilde kendisine bir şey çıkarır. Onun için kurallar çok önemli. Bu bağlamda ben, bize yeni kuralların gerektiği kanaatindeyim. Aslında AB müktesebatını aktarırken, bu konularla ilgili yapacağımız daha çok şeyler olduğuna inanıyorum."
"Kim olursa olsun..."
Yolsuzlukla mücadele konusunda, eski yıllarla mukayese edildiğinde önemli adımlar atıldığını ifade eden Gül, şunları belirtti: "Şeffaflık getirildi, kanunlar düzenlendi, çeşitli kurumlar oluşturuldu falan ama bunların yeterli olmadığı kanaatindeyim, bu anlamda Sayıştay'ın önemi her zaman ortaya çıkıyor. Bunu ben biliyorsunuz, Sayıştay Kanunu'nun çıkarılması için yine telkinlerim açıkça oldu, çağrılarım oldu. Her ortamda. Osmanlı döneminden gelen kurum, bunlar yeni icat edilmiş kurumlar da değil. Dolayısıyla, yolsuzlukla ilgili herhangi bir iddia söz konusu olursa, bunların sonuna kadar üstüne gidilmesi, gayet açık bir şekilde ne gerekiyorsa, yapılması aslında birinci önceliktir herkes için. Bunu bu kadar açık söyleyeyim,
kim olursa olsun bu hepimiz için herkes için de geçerlidir tabii ki."
Soruşturmaya müdahale iddiaları
"Soruşturmaya müdahale edildiği yönünde açıklamalar yapılıyor, buna katılıyor musunuz? Savcı çıktı açıklama yaptı, polis şeflerinin yerleri değiştirildi. Süreçlere müdahale oldu, kamuoyunda bunların üzeri örtülüyor endişesini dile getirenler var" şeklindeki soru üzerine ise Gül, "Görüyorum tabii ki bunları. Onun için söylüyorum, bunların kamuoyunun vicdanını tatmin edecek şekilde, muhakkak ki bunların sonuna kadar üzerine gidilmesi, sürecin işletilmesi ve netice neyse mahkemelerin buna karar vermesi gerekir" ifadesini kullandı.
Gül, "Ama bu konu sağlam bir şekilde gidebilmesi için bu tip iddiaların yapılırken de muhakkak ki hukuk prosedürlerini aksatmayacak şekilde, eğer buralarda 'başka bir motivasyonla bunlar yapıldı' intibahı çıkarsa, o zaman yolsuzluğun üzerine gitmek zayıflatılır. Meşruluk gider oradada. Bu taraftan da bu tip iddialar var, yani o açıdan da yine bir savcının bildiri dağıtmasını, doğrusu açıklama yapması bunlar doğru şeyler değil. Onu söyleyeyim. Ama tekrar söylüyorum sonuna kadar bunun üzerine gidilmesi gerekir" dedi.
Hatay'daki tır
Gül, Hatay'da durdurulan tıra ilişkin soru üzerine şunları söyledi: "Türkiye'nin herhangi bir yerinde, başka bir yerde, başka bir zamanda bu tip bir şey olsa, böyle sır olamaz açıkçası. Ama hepimiz biliyoruz ki Suriye'de neler oluyor, Suriye'de neler yaşanıyor. Türkiye için ne büyük bir tehdit var. Suriye'nin neredeyse yıkılmadık, yakılmadık yeri kalmadı. Suriye'nin özellikle Türkiye sınırlarına yakın taraflarında da çok radikal unsurlar ortaya çıktı. Bütün bunlar, bir taraftan Suriye rejiminin havadan saldırıları ile gerçekleşen bir sürü acılar, diğer taraftan da bütün kontrolsüz radikal güçler. Bütün bunların arasında kalmış ve ezilen, kış kıyamette çok kötü şartlar altında kalan Suriye'de bir Türkmen grubu var. 'Bu iş nedir' diye sordum, dün açıkçası da onun için söylüyorum. Suriye'deki Türkmenlere yardım yapmak, her bakımdan onların ezilmesini önlemek, onları çok kötü şartlar altında bırakmamak ve her türlü insani yardımı yapmak da doğrusu bizim de borcumuzdur. Sadece Türkmenlere değil, bütün Suriyelilere."
Türkiye'de 200 bin Suriyeli'nin çadırlarda ve kamplarda, 300-400 bin kişinin ise kendi imkanları ile zor şartlarda yaşadığını belirten Gül, bir kısmının da evini toprağını bırakmamak için Suriye'de kaldığını vurguladı.
Gül, "Bu tır meselesinin Suriye'deki Türkmenlere yardım götüren bir tır olduğunu söylediler. Bu çerçeve içinden bakmak gerekir. Muhakkak ki yeri geldiğinde çeşitli güvenlik sebeplerinden dolayı, sır çerçevesi içine giren faaliyetler söz konusu olabilir. Ama bütün bunların muhakkak ki yasalar çerçevesinde olması gerekir. Devlet güvenliğini ilgilendiren konular açısından diyorum. Ama o tırın ne olduğunu ben de bu şekilde sordum. Bana da söylenen budur" ifadesini kullandı.
Çözüm süreci
Gül, çözüm sürecine ilişkin bir soru üzerine, bunun, Türkiye'yi yöneten herkesin, her dönemde gördüğü ancak kiminin cesaret edip, kiminin de cesaret edemediği en önemli konulardan biri olduğuna dikkati çekerek, "Ama daha önceki yıllardaki bu konuyla ilgili konuşmalarımı hatırlarsanız, 'Öyle günler olur ki, konjonktür olarak zor dönemler gelir. Bu konuları kendi içimizde başkalarını hiç karıştırmadan, konuşarak halletmemiz gerekir. Bunun yolu da en gelişmiş ülkelerin demokratik standartlarını ilke almak ve bu çerçevede hareket etmek Türkiye'nin birliğine asla zarar vermeyecek bir çerçevede çözmek gerekir'
demiştim. Hep bunu savundum ve bu yönde hareket eden hükümeti de destekledim, gerçekten" değerlendirmesinde bulundu.
Gelinen noktada büyük problemler ve zorlukların yanı sıra dış konjonktürün de bugün iyi olmadığını ifade eden Gül, "Onun için meseleleri geciktirmenin hiç faydası yoktur. Bugün nereden bakarsanız bakın, gerek Irak'ta gerek Suriye'de bütün yaşananlar aslında dezavantajdır, bu konuda. Keşke bu meseleler çok daha önce halledilmiş olsaydı. Bütün bu zorluklar içerisinde, yine ilgili kurumlar ve ilgililer, hükümet hiç şüphesiz ki çalışmalarını yürütüyor. Zorluklar ve kırılganlıklar var ama herkes de kan dökülmemesinin önemini kavramış vaziyette. Bu, önemli bir şey" diye konuştu.
Genel af tartışmaları
Gül, genel af konusunun gündeme geldiğinin hatırlatılması üzerine, "Genel olarak, af kelimesini kullanmak tehlikeli bir şeydir. Bunu söylemek isterim. Bunlar bir kez ağza alınır, ondan sonra nerelere gideceği bu işlerin belli olmaz. Toplumun da bu konudaki şeyleri ayrıdır. Benim bildiğim kadarı ile şu anda, en azından hükümet tarafında böyle bir çalışma görmedim" dedi.
SON DAKİKA
EN ÇOK OKUNANLAR
Dikkat! Meteoroloji il il uyardı: Lapa lapa kar geliyor! Don, tipi, buzlanma...
KENDİ ELLERİYLE YAPTI! Yatağa bağımlı 47 yıllık eşi için binanın dışına asansör
Yolda yatan köpeği ezdi: 10 saatlik kamera incelemeleri sonucu yakalandı!
HABER || İzmir'de 3 polisi yaralamışlardı! Adliyeye sevk edildiler
İstanbul'da yıkım sırasında şok! Yan binanın duvarının olmadığı ortaya çıktı: Yatak odası açıkta kaldı