FETÖ'nün medya yapılanması davasında ikinci gün
FETÖ'nün medya yapılanmasına yönelik aralarında Said Sefa, Atilla Taş, Gökçe Fırat Çulhaoğlu'nun da bulunduğu 25'i tutuklu 29 sanığın yargılandığı davada sanıkların savunmasına devam edildi.
İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada konuşan mahkeme heyeti başkanı İbrahim Lorasdağı, 8 sanığın savunmasının alındığını, kalan 19 kişinin savunmasının alınmasına devam edileceğini bildirdi.
Atilla Taş mahkemede bunları söyledi
Tutuklu sanıklardan Emre Soncan, "Sizler hayatınızın herhangi bir bölümünde ölmek istediniz mi?" diye sorarak başladığı savunmasında, "Ben gözaltına alındığım o gece ölmek istedim. Nezarethanede, hücrelerde bana ve arkadaşlarıma yaşatılanlarla, kendimi vazgeçmiş gibi yatağa bıraktım. 35 yıllık hayatımda ilk kez, 'canımı al Allah'ım, bana sabahı gösterme' diye dua ettim. Fakat sabah uyandım, ölmemiştim. Her doğan yeni günün umut doğurduğunu anladım. Bugün de burada hiç vazgeçmeden, adalet tecelli edene kadar fikirlerimi müdafaa etmeye geldim." dedi.
"Hiçbir tarikata, cemaate, örgüte üye olmadım"
Vicdanının müsterih olduğunu ve tarih önünde bir gün aklanacağına emin olduğunu savunan Soncan, gazetecilik özgeçmişini anlatarak, 2004 yılında Zaman gazetesinde çalışmaya başladığını, meslek hayatı boyunca çok hataları olduğunu ancak bilerek hiç hata yapmadığını söyledi.
Sanık Soncan, 12 yıllık gazetecilik hayatında haktan, emekten yana olduğunu, gördüğü yanlışları her zaman söylediğini ve meslek hayatı boyunca hiçbir tarikata, cemaate, örgüte veya ideolojik gruba dahil olmadığını iddia etti.
Sarı basın kartı sahibi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti üyesi bir gazeteci olduğunu belirten Soncan, "Tek bir cebir-şiddet iddiası gösterilmeden terör örgütü üyesi olarak tutuklanıp hapishaneye kondum. Haklarımız kısıtlandı orada. 8 ay sonra kendimi savunabiliyorum. Hiç kimse düşünceleri beğenilmediği için cezalandırılamaz." diye konuştu.
Sanık Soncan, 2015 yılında bir gazetede verdiği mülakat ve televizyon konuşmasında cumhurbaşkanına eleştiride bulunduğu için suçlandığını savunarak, şunları kaydetti:
"Hiçbir şiddet, hakaret, nefret söylemi içermeyen düşüncelerim, hiçbir soruşturmaya mevzu bahis olmamış açıklamalarım, anayasanın düşünce ve basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilmelidir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne göre özgürlük, toplumun ve devletin, zararlı, yanlış, rahatsız edici bulduğu görüşlerin de özgürce ifade edilebilmesidir. Basın özgürlüğü, demokratik bir toplumun en temel unsurudur. Gazetecinin görevi, iktidarın yanlışlarını göstermektir. Hiçbir konuşmamda, yazımda paylaşımlarda, en küçük bir şiddet eylemi yoktur. Kaçma şüphesi olduğu için tahliye etmediler beni. Oysa yurt dışında her yere gidebilirdim. Hakkımda gözaltı kararı alınınca kendim gittim emniyete teslim oldum. Burada da şahsımla ilgili olmayan eylemler nedeniyle cezalandırılıyorum."
"Gülen hareketini terör örgütü olarak görmüyorum"
Bank Asya'da bulunan 30 bin liralık hesabının 12 yıllık birikimi olduğunu ve çalıştığı Zaman gazetesinin bankayla vardığı mutabakat sonrası maaşının bu bankaya yatırıldığını anlatan Soncan, "Param 3 yılda 10 bin lira artmış. Bank Asya'nın kurtarılması çağrısı devam ederken paramı bankadan çekip araba satın aldım. Bu belgelerle görülebilir. Bu suçlamanın düşmesini istiyorum. Kanunlar çerçevesinde kurulmuş bir bankada 30 bin liramın olması nasıl bir suç, anlamakta zorluk çekiyorum. Savcı, hayali bir sanık yaratmış zihninde. Ben terörist değilim gazeteciyim." ifadelerini kullandı.
Emre Soncan, sosyal medya hesaplarında yapılan paylaşımların da suç teşkil etmediğini ve 15 Temmuz akşamı darbeye karşı olduğuna dair ard arda mesajlar yazdığını ileri sürerek, "Bu alçak darbe girişiminin beyninin, üst aklının, Ortadoğu'da haritaların yeniden çizildiği bir dönemde Ankara'yı ekseninden çıkarıp başka bir bloka koymaya çalışan yabancı istihbarat örgütleri ve uzantıları olduğunu düşünüyorum. Oluşturduğum bu paradigmanın doğal sonucu olarak da Gülen hareketini terör örgütü olarak görmüyorum. Bu söylediklerim belki mahkemede aleyhime kullanılacaktır ancak özgür bir gazeteci, düşüncelerini ne olursa olsun paylaşmak zorundadır, saklayamaz." şeklinde savunma yaptı.
Twitter adresinde paylaştığı diğer mesajlarının da düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında paylaşıldığını, mesajların birinde dahi tek bir şiddet, nefret içeriği olmadığını belirten Soncan, "Ben müsterihim. 8 aydır suçsuz yere yatarak özgür gazeteciliğin onurunu koruyorum. Gazeteciliğe pranga vurulan bir ülkeye asla, 'birinci sınıf bir demokrasi' denmeyecektir. Hayatımda tek bir pişmanlığım var, sevdiğim kadınlar ve yaşadığım aşklar. Onun dışında gazetecilikte hiç pişmanlık yaşamadım. Tahliyemi talep ediyorum." dedi.
"Sadece 300 takipçisi olan bir Tweetter adresim var"
Daha sonra tutuklu sanıklardan gazeteci Cuma Ulus savunmasını yaptı. Savunmadan önce Ulus'un avukatı Ömer Kavili ile mahkeme heyeti arasında usul tartışması yaşandı.
Cuma Ulus, "Gazetecilik suç değildir" dediği için 8 aydır cezaevinde yattığını ve savcının kendisini "silahlı terör örgütü üyeliği" ile suçladığını belirterek, "Ben çakı bile taşımam. 'Eylemim yok' diyorum, savcı ise, 'tweet atmışsın, demeç vermişsin' diyerek suçlamalar yöneltiyor bana, şaka gibi. Bunun gibi hukukla, vicdanla ilgisi olmayan suçlamalarla ben aylardır cezaevindeyim. 21 yıllık gazeteciyim. Meslek yaşamım boyunca teröre, şiddete karşı durdum, ifade hürriyetini savundum. 15 Temmuz'da attığım, 'darbeye hayır' tweetleri duruyor. Ama savcı bunları dosyaya koymamış. Gazetecililik dışında hiçbir faaliyetim olmadı. Zaten olsa sarı basın kartım olmazdı." ifadelerini kullandı.
Gazetecilik özgeçmişini de anlatan Ulus, Twitter'daki trol bir hesaptan diğer gazetecilerle birlikte adının geçtiği bir listenin yayınlanmasının ardından sarı basın kartlarının iptal edildiğini, gözaltına alındıklarını ve bir yerde düğmeye basılmış gibi davranıldığını savunarak, şöyle devam etti:
"Suçlamalara ilişkin soru sorulmadan tutuklandım. En temel savunma haklarım çiğnendi. Tutukluluğa yaptığım itirazlar balon gerekçelerle reddedildi. 'Gazetecilik suç değildir' demenin suç olduğu hangi kanunda yazıyor? Sözde delil diye dosyaya konan tweetim, iddianamede var. Böyle bir suçlamayla karşılaşmamak için ne demeliydim? 'Gazetecilik suçtur' mu demeliydim? 'Can Erzincan TV karartılıyor, kapatma' dedim bir de. Bu tweetler suç mu? İçinde cebir ve şiddeti öven tek bir kelime var mı? Başkaları tarafından atılan 22 tweeti paylaşmakla suçlanıyorum. Ki yaptığım yorum da yok, sadece paylaştım. Yazanın değil, paylaşanın suçlanması, kadavra incelenmesi yapan doktorun cinayetle suçlanması kadar abes değil midir? 30 bin değil, 3 bin değil, sadece 300 takipçisi olan bir Twitter adresim var."
"Bir gazeteci olarak veremeyeceğim hesabım yok"
Çalıştığı Milliyet gazetesinden tazminatsız atılmasıyla ilgili 20 Ekim 2015'te yaptığı açıklamayla da suçlandığını anlatan Ulus, bu açıklamasının herhangi bir suç unsuru taşımadığını söyledi.
Ulus, evinde yapılan aramada bulunan Bank Asya'ya ait hesap cüzdanları ve dekontlarla ilgili de Fatih Koleji'nde okuyan oğlunun okul taksitlerini, kolejin çalıştığı Bank Asya'ya yatırdığını anlatarak, 2015'de parasının tamamını çektiğini ifade etti.
Bir gazeteci olarak veremeyeceği hiçbir hesabının olmadığını dile getiren Ulus, "Kaçmayı düşünsem pasaportumu yenilerdim. Gidip kendim teslim oldum. Kaçanlarla aynı kefeye kondum. Bu tutuklama adeta cezaya dönüştü. OHAL ile katmerlendi." diye konuştu.
Ulus, mahkemenin örnek bir karara imza atarak tahliyesi ve beraati yönünde karar vermesi talebinde bulundu.
Duruşma, diğer sanıkların savunmasıyla devam ediyor.
SON DAKİKA
EN ÇOK OKUNANLAR
Batman'da terör propagandasına tokat gibi cevap: Burası Türkiye!
İzmir için KRİTİK uyarı: Su seviyesi yüzde 10'ların altına inebilir!
EN SON HABER | Kayıp iş insanının cansız bedeni ormanda bulundu: Ortağı tutuklandı!
Henüz 17 yaşında 70 suçtan kaydı var: Defne Hakim 'Ah' ederek paylaştı!
SON DAKİKA | Abdulkadir Selvi yazdı: Yeni bir 'kara harekatı' yolda mı?